İklim Kanunu değil ‘Yıkım Kanunu’

Türkiyeli 75 ekoloji, hayvan ve insan hakları örgütü bileşeni olan İklim Adaleti Koalisyonu dün (25 Şubat) itibarıyla Meclis Komisyonu'nda tartışılmaya başlanan "İklim Kanunu Teklifi"ne dair açıklama yaptı.
Teklifin iklim krizine karşı gerçek bir mücadele aracı olmaktan çok, sermayenin çıkarlarını gözeten ve doğayı metalaştıran bir "yeşil boyama" örneği olduğunu söyleyen İAK’nin açıklaması şöyle:
“İklim krizi, tüm dünyada insanların ve diğer canlıların yaşamlarını tehdit eden, acil ve uluslararası bir çaba gerektiren küresel bir meseledir. Ancak İklim Kanunu Teklifi, net sıfır emisyon hedefi ve yeşil büyüme vizyonu gibi kulağa hoş gelen ifadelerle bu krizin ciddiyetini ve aciliyetini perdelemektedir. Avrupa Birliği, Birleşik Krallık ve diğer birçok ülkede gördüğümüz gibi, yeşil kalkınma söylemi çoğunlukla "ekolojik modernizasyon" adı altında, ekonomik büyümeyi ve sermaye birikimini devam ettirmek için kullanılan bir araç haline gelmiştir. İklim Kanunu Teklifi ise bu yeşil boyama stratejisini kullanarak, karbon piyasası ve ticaret mekanizmalarıyla doğa talanını meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
İklim krizi ile mücadele kâr odaklı olamaz
“İklim krizinin çözümü, tüm ülkelerin ortak çabasını gerektirir ve bu çabanın temelinde kar değil, insanın da bir parçası olduğu doğanın korunması yer almalıdır. Ancak, "İklim Kanunu Teklifi" sermaye gruplarına ve büyük şirketlere yeni piyasa alanları açmakta, karbon ticareti ve finansman mekanizmalarıyla doğayı metalaştırmaktadır. Özellikle Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve karbon piyasası düzenlemeleri, doğayı ve emeği korumak yerine, şirketlerin kirletme haklarını satın alabilecekleri ve kirliliklerini para ile aklayabilecekleri bir sistem kurmaktadır.
“Kanunun, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun karar alma süreçlerine katılımını sağlama iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. İklim politikalarının başarısı katılımcı bir yöntem benimsemek ve bağımsız bilim insanlarını, yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşlarını sürece dahil etmekle mümkündür. Oysa kanun teklifinde, İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulları gibi yapılar önerilmekte, ancak bu yapılar karar alma süreçlerinde etkin ve bağımsız bir rol oynayamamaktadır.

‘‘İklim Kanunu, iklim değişikliği ile mücadele etmeyi amaçlamıyor’’
“Şirketlerin hakları korunuyor”
“İklim Kanunu Teklifi, doğayı ve toplumu koruyan kapsamlı bir düzenleme yerine, karbon ticareti ve piyasa mekanizmaları üzerinden sermaye lehine düzenlemeler getiren bir metin olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğanın ve toplumun haklarını korumak yerine, büyük şirketlerin ve sermaye sahiplerinin çıkarlarını gözetmektedir. Bu nedenle, bu kanun teklifi tamamen reddedilmeli, acilen daha kapsayıcı ve adil bir iklim kanunu hazırlanmalıdır.
“Sömürünün olmadığı, ekolojik bir yaşamın inşası için herkesi dayanışmaya ve bu ‘Yıkım Kanunu’nun iptali için seslerini yükseltmeye çağırıyoruz. İklim krizi ile mücadelede, doğanın haklarını ve tüm canlıların yaşam hakkını koruyan gerçek bir iklim adaleti perspektifine ihtiyaç vardır. Karbon ticareti ve piyasa araçları ile doğayı korumanın mümkün olmadığını, iklim krizinin yalnızca kolektif ve radikal bir toplumsal değişimle çözülebileceğini hatırlatıyoruz.”

“Bu İklim Kanunu değil, ticaret sözleşmesi"
Teklifin içeriği
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un duyurduğuna göre, İklim Kanunu Teklifi, iklim kriziyle mücadelede temel ilkeleri belirleyerek kamu ve özel sektöre çeşitli yükümlülükler getiriyor. Eşitlik, iklim adaleti, sürdürülebilirlik ve şeffaflık esas alınarak, ekonominin iklim krizine karşı dirençli hale getirilmesi ve sektörlerin temiz üretim süreçlerine yönlendirilmesi hedefleniyor.
İklim Değişikliği Başkanlığı koordinasyonunda emisyon azaltımı, karbon fiyatlandırma mekanizmaları ve Emisyon Ticaret Sistemi düzenlenecek. Yerel düzeyde ise valilikler öncülüğünde iklim eylem planları hazırlanacak. Ayrıca yeşil dönüşüm eğitim müfredatına dahil edilecek, temiz teknolojiler teşvik edilecek ve su kaynaklarının etkin yönetimi sağlanacak.
Kanun kapsamında belirlenen yükümlülükler en geç 31 Aralık 2027'ye kadar tamamlanacak. (TY)