Çoğu çocuk sekiz kişi öldürülmüş; sanık avukatı ‘’sayın hakim bu insanlar devletin astsubayı, yüzbaşısı, tabur komutanı yani siz kimi yargılıyorsunuz, kimi sorguluyorsunuz?’’ dedi. Ne yazık ki, varız ama hukuksal anlamda hiçbir şeyimiz yok.
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, Ocak 2021'den bu yana toplanıyor. 10 Nisan 2021'de başlayan panellerin sekizincisi “Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” idi.
“Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” paneli 25 Nisan 2022'de gerçekleşti. Burcu Çelik moderatörlüğündeki programda Alaattin Tuğluk, Nedime Erdoğan, Ersin Umut Güler, Halise Aksoy, Sıdıka Sevilgen, Tülay Savaş, İhsan Seviktek, Sayat Tekir, Lezgin Bingöl, Hizni Doğan konuştular. Bu dizimizde paneldeki konuşmaların çözümlerini yayımlıyoruz, panelleri kayıttan da izlemek mümkün.
"Türkiye'de ölülere yönelik şiddet", "Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor", "Hukukçular Ölüye Saygı ve Adaleti Konuşuyor" , "Basında Ölülere Yönelik Şiddetin Yeri" ve "Adli Tıp Kurumu Çerçevesinde Ölülere Saygı ve Adalet" , "Yas, Hafıza ve Politika" , “Ölü Bedenlere Yönelik Şiddetin Toplumsal Cinsiyetini Konuşmak" başlıklı panelleri de buradan okuyup, izleyebilirsiniz.
Ben Seyhan'ın kardeşiyim. Ne yazık ki, bu sistem Seyhan'ın büyümesine izin vermedi. Seyhan on üç yaşında kaldı. Bu program vesilesiyle de ifade edelim, Seyhan ile birlikte Dargeçit JİTEM davasında yedi kişi var ve hepsi çocuk, on üç, on iki, on dört yaşlarında. Bu sistem bu çocukları öldürmekle yetinmedi.
Biz aslında, biraz da ailelerin ısrarı üzerine cenazemize ulaştık. Belki biraz da şanslıyız. şöyle ki; bugün birçok cumartesi ailesinin hala gidip bir dua edebileceği dertleşebileceği bir mezar taşı bile yok.
Ama en azından bizim o mezar taşımız var. Tabii, biz yıllarca süren arayışından sonra cenazelerimizi bulduk ama daha sonra farklı bir trajedi, bir travma yaşamaya başladık.
Kuyular mezarlığa çevrilmiş
Çünkü Seyhan'ı biz 13 yaşında, hep o şekilde hayal ederdik. Ama biz bu coğrafyanın insanlarının su içtiği kuyuların ne yazık ki mezarlığa çevrildiğini öğrendik.
Bizim cenazelerimizi su kuyularına atmışlar. 13 yaşındaki çocuktan bahsediyorum. On üç yaşındaki bir çocuğu kuyuya atıp üstüne odun doldurup yakmışlar. Hatta biz köyü kazdığımızda artık taşlar yanmış. Yani taşlar böyle odun rengine dönüşmüş. Biz cenazeleri çıkarttıktan sonra tabii savcılığa teslim ettik.
Böylelikle, DNA testi süreci başladı. Bu DNA süreci de apayrı, başka bir zulüm. İstanbul Adli Tıp'a gönderdiler. Bir yıl sonuçları bekledik. Sonuçlar çıkınca Seyhan'ın ve Mehmet Emin Aslan dayımın oğlu oldukları kesinleşti.
Dargeçit'e biz cenazeleri almaya gittik. Ne yazık ki, işte, o cenazelerimizi siyah çöp torbalarına doldurmuşlardı. Siyah çöp torbalarında işte ‘’buyurun alın, sizin kemikleriniz bunlardır’’ dediler. Biz aldık, toprağa verdik kimliklerimizi.
Mardin yerine Adıyaman
Daha sonra davamızın takipçisi olduk. Davamızın, Mardin Midyat’ta görülmesi gerekirken, ne yazık ki, güvenlik gerekçesi ile Adıyaman’da görülmesine karar verdiler.
Tabii, sürekli, üç ayda bir Batman’dan Adıyaman'a gitmek zorunda kalıyoruz. Öbür aileler Nusaybin'de, İdil’de, yani, ailelere zulüm ediliyor.
Bunu her mahkemede de dillendiriyoruz ama, ne yazık ki, hukuk egemenlerinin hukuku. Özellikle, biz Kürtlerin, aleyhimize kullanılan bir şey. Bizim için hukuk yok. Annem Seyhan kaybolduğunda bir dilekçe vermişti. 35 gün kaybolmuştu.
Şu anda mahkemeler var ama bu mahkemeler bir karar vermek yerine 12 yaşındaki çocukları yakan insanların hala toplum içerisinde rahat rahat gezmelerine müsaade ediyor.
Bu insanlar tutuklu bile yargılanmıyorlar. Mahkeme, ne yazık ki, bizi daha da mağdur ediyor. Mahkemeye biz gidip geliyoruz. Mahkemeye tek bir sanık gelmiyor.
Zamanaşımına doğru
Ve şu an, aslında, ciddi anlamda kaygılıyız çünkü son bu yargı süreci 2015 yılında başlatı ve üç yıl kaldı. Artık zaman aşımına doğru gidiyor.
Beş celsedir karar vermesi gereken mahkeme heyetleri, hatta bundan bir önceki mahkeme heyeti kesin karar vereceğim dedi, karar vermediler. Ve heyet, heyet değişti. Dargeçicit davasının zaman aşımına doğru sürüklendiğinin ciddi kaygılarını taşıyoruz.
Zaten bunu yapanlar çok rahat. Hatta bu bu mahkemede bir avukat çıktı, resmen itiraf etti. Dedi ‘’sayın hakim bu insanlar devletin astsubayı, yüzbaşısı, tabur komutanı yani siz kimi yargılıyorsunuz, kimi sorguluyorsunuz?’’.
Aslında bütün itiraflar belli ama hukuk biz Kürtler olunca aleyhimize kullanıldığı için bize bir katkısı yok. Ne yazık ki, varız ama hukuksal anlamda hiçbir şeyimiz yok.
Mezar taşı kırık
Seyhan'ın mezarına ben bir resim asmıştım, hani çocukluğundan kalma birkaç tane fotoğrafı var. O resimlerden bir tanesini mezar taşına yapıştırmıştım.
Dargeçit Hendek dolaylarında gitmiş balyozlarla bu mezar taşlarımızı kırmışlardı. Az önceki konuşmacımızın dediği gib, biz de hala mezar taşımızı yaptırmadık.
Hala öyle kırık duruyor çünkü bugün yaparsak yarın da kırmayacakların bir garantisi yok. Herhangi bir şeyimiz yok. Bizim, aslında, bu bu mücadeleyi sürdürmemizin en büyük sebeplerinden birisi de hukukun işletilmemesi. Biz bu acıları yaşadık, bizden sonra başka insanların bu acıları yaşamasını istemiyoruz.
Kuyular araştırılsın
Bizim Seyhan'la Mehmet Emin Aslan'ın cenazelerini çıkarttığımız köy 10 yıl güvenlik bölgesi ilan edilmiş. Hiçbir sivil insanın giremediği bir yer ve yüzlerce kuyu var orada. Biz 11 cenaze çıkarttık. Ve inanıyoruz ki orada, o kuyularda, ciddi bir araştırma yapıldığında, daha yüzlerce cenaze çıkacak.
Maalesef bu bütün kapılar bize kapalı. Yani şu an bir iddianame kabul edilmiş ama iddianamenin sonuçlanacağına dair açıkçası bir umudumuz yok. Tam tersi bunun zaman aşımına doğru sürüklendiğinin kaygısını ciddi anlamda yaşıyoruz. Ben de bunları belirteyim. Herkese de iyi akşamlar dililiyorum. (HD/Lİ/APK/KU)
25 Nisan 2022'deki webinar olarak gerçekleşen “Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” paneli kayıtlarını Leyla İşbilir yazıya döktü, Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi yayına hazır hale getirdi. Metindeki arabaşlıklamayı bianet yaptı. Manşet görseli ve metin görsellerini Korcan Uğur düzenledi. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi'ne çalışmayı bianet'te yayımlama imkanı verdikleri için teşekkür ediyoruz. e-posta: oluyesaygiveadalet@gmail.com
Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürü Enes Efendioğlu, Bursa’da katıldığı bir söyleşide gençlere yönelik devlet desteklerine dair önemli açıklamalarda bulundu.
Efendioğlu, Aile ve Gençlik Bankası tarafından sağlanan faizsiz evlilik kredisinin kapsamının genişletileceğini duyurdu.
Yeni düzenlemeyle, evlilik kredisine çocuk teşviki de eklenecek. Bu kapsamda, çocuk sahibi olan çiftlerin krediyi kısmen ya da tamamen geri ödemekten muaf tutulması planlanıyor. Mevcut sistemde, genç çiftlere verilen faizsiz kredi için ilk iki yıl geri ödeme alınmıyor.
Efendioğlu, Aile ve Gençlik Bankası’na aktarılmak üzere devletin doğalgaz, petrol ve nükleer enerji üretiminden elde ettiği gelirlerin bir kısmının kullanılacağını da belirtti. “Bu fonda toplanan kaynak ciddi oranda artıyor. İlk olarak evlilik kredisiyle uygulamaya başladık. Şimdi ise çocuk teşvikiyle birlikte geri ödeme konusunda yeni adımlar atılacak” dedi.
Kadınların karar alma hakkını sınırlandırıyor
Düzenleme “kadın değil aile” odaklı. Feminist bakış açısı ile yorumlandığında düzenleme şöyle yorumlanabilir:
Düzenleme, genç kadınlara yönelik destekleri “evlilik” ve “annelik” koşuluna bağlayarak, kadının toplumdaki yerini hâlâ büyük ölçüde aile kurumu içinde tanımlıyor. Bu, kadınların bireysel ekonomik özgürlükleri, kariyer planları ya da evlenmeme tercihi gibi yaşam biçimlerini göz ardı ediyor. Feminist bakış açısı, kadını yalnızca eş ve anne kimliğiyle destekleyen değil, tüm bireysel tercihleriyle tanıyan politikaları savunur.
“Çocuk yaparsan borcun silinir” mesajı, ekonomik kaygılarla erken yaşta evliliği ve plansız çocuk doğurmayı teşvik edebilir. Bu durum, özellikle sosyoekonomik açıdan kırılgan genç kadınlar üzerinde baskı oluşturabilir. Kadınların bedeni ve üreme hakları üzerindeki bu tür dolaylı müdahaleler, onların karar alma özgürlüklerini sınırlandırabilir.
Destek sistemleri genellikle aile içinde kadının bakım emeğini görünmez kılar. Bu krediler çocuk teşvikiyle bağlandığında, çocuk bakımının büyük oranda kadınların omuzlarında kalacağı varsayımı yeniden üretilir. Erkeklerin bakım sorumluluğu paylaşması yönünde hiçbir teşvik veya yükümlülük içermemesi, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirir.
Kadınların en temel sorunları olan şiddetten korunma, güvenceli istihdam, eşit işe eşit ücret, kreş hakkı gibi ihtiyaçlar yerine; evlenmeleri ve çocuk doğurmaları durumunda ödüllendirildikleri bir sistem öneriliyor. Bu, gerçek anlamda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya değil, mevcut ataerkil düzeni sürdürmeye hizmet eder.
Feminist politikalar, kadınların hayatın her alanında eşit ve özgür bireyler olarak var olabilmesi için:
Kadınlara evli olup olmadıklarına bakılmaksızın ekonomik destek sunulmasını,
124 yazar ve edebiyatçı, 3 Mayıs'ta hayatını kaybeden Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder'in ardından bir açıklama yayımladı.
Yazar ve edebiyatçıların "barış" vurgusu yaptığı açıklama şöyle:
"Uğurlar Olsun,
Barış ki en güzel kelimesidir her dilin, sen hepimizin yüreğine barışı yazdın.
El verin dostlar kaldıralım ölümüzü, kaldıralım ölümüzle bütün ölümleri.
Barışa adadığın hayatın, anti demokratik, hukuk dışı uygulamaların, baskıların ve buna karşı yükselen toplumsal itirazın damgasını vurduğu bu zamanın demokrasiye, kalıcı ve adil barışa açılmasına vesile olsun.
Uğurlar olsun Sırrı Süreyya Önder, senin gülüşün gibi güzel hayat olsun, barış olsun."