Adını ilk kez, bundan yaklaşık 18 yıl önce, üniversitede sinema eğitimi aldığım yıllarda, Ankara Film Festivali kapsamında düzenlenen bir senaryo atölyesinde duymuştum. Festivalde en iyi film ödülü alan Beynelmilel filminin senaristi ve yönetmeni Sırrı Süreyya Önder ile senaryo yazımı üzerine konuşacaktık. O buluşmada anlattıklarını, üniversite arşivinde kalmak üzere kameraya da çekmiştik. Keşke o kaydı bulup tekrar izleyebilsek, hatta herkese izletebilsek Sırrı Hocam. Seni dinlerken sinemanın sadece bir sanat değil, bir mücadele alanı olduğuna; yazacağımız senaryolarla, çekeceğimiz filmlerle, anlatacağımız hikâyelerle, tarihi egemenlerin değil, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin yanından nasıl yazabileceğimize; özgürlük, eşitlik ve barış mücadelesinin sesini sinema ile nasıl daha çok yükseltebileceğimize olan inancımın ilk tohumları çoktan atılmıştı zihnime…
Sonrasında Roboskî'de, Gezi Direnişi'nde, Yüksel Direnişi'nde… En son, seni bizden koparan kalp krizinden sadece birkaç hafta önce, Katliam Yasası'na karşı sokaktaki canlarımızı korumak için geldiğin Meclis Parkı’ndaki yaşam nöbetinde, sıklıkla yolumuz kesişti seninle...
Roboskî'de F-16’larla vurularak katledilen Kürt köylülerin, Gezi’de sermaye düzeninin yok etmek istediği ağaçların, Yüksel Direnişi’nde, KHK’larla haksız, hukuksuz bir şekilde işleri ellerinden alınmış olan ve “İşimizi geri istiyoruz,” diye direnen emekçilerin; son süreçte Katliam Yasası'yla yok edilmek istenen sokaktaki hayvanların yoldaşı oldun. Ömrünün son anına kadar ötekilerin, ezilenlerin yanında, zulmün karşısında yeri geldi gövdeni siper ederek mücadele ettin ve bu direniş ruhunu bizlere miras bıraktın.
Meclis Parkı
13 Mart 2025 günü Ankara Meclis Parkı’nda yine kesişti yollarımız... Tam o gün, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Meclis Parkı’nda uzun yıllardır, uyum, güven ve huzur içinde yaşayan; mahalle halkıyla sosyalleşmiş, mahalle sakinleri arasında dostları, arkadaşları, gönüllüleri bulunan köpekleri, ölüm riski taşıyan anestezik iğnelerle saldırarak toplamaya ve yuvalarından koparmaya başlamıştı. Gönüllüler haberi alınca canlarımızı korumak için hemen parka koştu. Belediye ekipleri karşılarında direnen gönüllüleri görünce bir müzakere başladı ve ABB yetkilisi: “Bir gün süreniz var. Köpeklerin hepsini toplamazsanız, yarın biz gelip toplamaya devam edeceğiz,” diyerek konuyu kapattı! Bu restin üzerine gönüllüler ve parka desteğe gelen yaşam hakkı savunucuları, o parkta en az bizim kadar yaşama hakkı olan köpekleri kurtarabilmek için planlama yapmaya koyuldu ve o sırada, kimseden davet ya da yardım çağrısı beklemeden çıkıp koşarak Meclis Parkı’na gelen yine sendin. “Toplayamazsın, hapsedemezsin, öldüremezsin,” diyenlerle yan yana durdun, sokaktaki hayvanların yaşam mücadelesine de omuz verdin… Gece geç saatte ayrıldığın parka, belediye ekipleri sabah erken gelip köpeklere zarar veremesin diye ertesi sabah saat 07.30’da birçok kişiden daha erken geldin. Yorgun kalbine rağmen…
Ölüm haberini aldıktan sonra hiç ağlamamıştım Sırrı Abê. Çünkü biz senin bizi ağlatmana değil, güldürmene, yüreklendirmene alışığız. Çünkü sen bizi yasta değil; isyanda, ağlarken değil direnirken görmeyi isterdin.
Ölüm haberini aldığımızda Anayasa Mahkemesi, Katliam Yasası'nı görüşmek üzereydi ve biz de yasanın iptaline karşı mücadeleyi, kalan son günlerde yapacağımız son birkaç hamleyle nasıl daha çok büyütürüz ve Katliam Yasası'nı iptal ettiririz diye çabalıyorduk var gücümüzle... Bu yüzden cenazene gelemedim abi, üzgünüm... Ama sana sorma şansımız da olsa eminim, “Ankara’da kal, AYM önünde karar günü tutulacak yaşam nöbetini örgütlemek ve büyütmek için emek ver, mezarıma sonra da gelirsin,” der, gülerdin. Biliyorum.
Ne yazık ki Katliam Yasası'nın iptaline yönelik tam 1 yıldır yürüttüğümüz mücadelenin sonunda, yasa kesinleşti. AYM yasayı iptal etmedi. Fakat biz mücadeleden asla geri atmayacağız. Aynı senin Meclis Parkı’na gelip canlarımızı savunduğun o gün olduğu gibi, bu kanlı yasaya rağmen yaşam hakkını ve sokaktaki canlarımızı korumaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Onları toplayıp barınaklara hapsetmeye ve yok etmeye çalışan belediyelerin karşısına, senin Gezi Direnişi’nde ağaçları katletmesinler diye dikildiğin kepçenin karşısında durduğun gibi dikilecek ve yaşam hakkı mücadelesine sonuna kadar devam edeceğiz.
“Köpekleri vermeyeceğiz”
Ölüm haberini aldıktan sonra hiç ağlamadım demiştim ya Sırrı Abê… Doğrudur ama bir yere kadar... Meclis Parkı’na yaşam hakkını savunmaya geldiğin 13 ve 14 Mart 2025 tarihlerinde çektiğim videoları açıp, onlardan kısa bir tanıklık videosu hazırlayıp izlediğim ana kadar hiç ağlamamıştım… Videoyu izlerken, hak mücadelesine fiziken omuz verebildiğin son anlardan birini yeniden görmek, parkta ders niteliğinde anlattıklarını yeniden dinlemek, Sırrı abiyi, Sırrı hocayı, Sırrı yoldaşı, Sırrı önderi… Ne çok sırrı kaybetmiş olduğumuzun gerçekliğiyle yüzleşmemi sağladı ve “Bu büyük boşluk nasıl dolacak?” diye bağırarak ağlamaya başladım ilk kez… Çok uzatmadım, hemen silkelendim, gözyaşlarımı sildim, toparlandım… Bundan sadece iki ay önce, Meclis Parkı’na yaşam hakkını savunmaya geldiğin sabah bir koli limon ve portakal getirip, “Portakalları yiyin, vitamin olur. Biber gazı sıkarlarsa da limonlar hazır,” diyerek, köpeklerin hayatından kaygı duyduğu için saatlerdir ağlayan ve karamsarlığa kapılan gönüllüleri nasıl güldürdüğünü; onlara, “Merak etmeyin, ilk gelen belediyeyi döveceğim, köpekleri vermeyeceğiz,” diye şakalar yaparak gözyaşlarını nasıl dindirdiğini ve herkesi yeniden nasıl ayağa kaldırdığını hatırladım! Hemen ben de ayağa kalktım ve o günün tanıklık videosunu kurgulayıp yayınlayarak senin mücadeleci ruhunu herkese bir kez daha gösterebilmek ve bu yazıyı yazarak ömrünün son günlerinde bile yaşatmak için nasıl direndiğini herkese bir kez daha anlatabilmek üzere kolları sıvadım…
Bu arada Meclis Parkı’na yaşamlarını savunmak için geldiğin köpeklerin hiçbirini belediyeye ve ölüm kampı barınaklara teslim etmedik. Yine hepsi bir arada, özel ve güvenli bir yaşam alanında hayatlarına devam ediyorlar abi...
Ve sana sözümüz olsun Sırrı Abê: Roboskî’den Gezi’ye, Yüksel’den Meclis Parkı’na uzanan direniş çizginden asla geri adım atmayacak; Meclis Parkı’nda o gün söylediğin gibi, hak mücadeleleri arasında bir hiyerarşi gözetmeden ve ayrımcılık yapmadan; hayvana, insana, yeryüzüne özgürlük ve barış gelinceye dek mücadeleye devam edeceğiz.
Adın ve bizlere miras bıraktığın direnme ruhun mücadelemizde yaşayacak.
Direne direne yaşatacağız.
Barış kazanacak. Biz kazanacağız!
(GM/TY)