ERKek militer sisteme, en temelinde ciddi bir itiraz olan vicdani reddin toplumsal barışla ilişkisi ilk sözü ile başlar. Bu ilk söz, bireylerin özgür iradeleriyle savaş veya zorunlu askerlik hizmetine katılmayı reddetmelerine dayanır.
Bu, bireyin ahlaki, dini veya vicdani nedenlerle silah taşımayı ve şiddete katılmayı reddetmesini ifade eder. Tarihten bu yana toplum içinde farklı düşünce ve inançlara sahip bireylerin barışçıl yollarla kendi görüşlerini ifade edebilmesi, demokratik bir yapının önemli unsurlarından birisi olmuştur.
Vicdani ret hakkının tanınması, toplumda zorla dayatılan uygulamalara karşı bireysel özgürlüklerin korunmasına katkı sağlar ve farklı görüşlerin bir arada yaşamasını teşvik eder. Bu durum, barışçıl bir toplum yapısının güçlenmesine yardımcı olur.
Ayrıca vicdani ret, toplumda militarizmin ve zorunlu şiddet kültürünün sorgulanmasına yol açarak barış odaklı çözümlerin yaygınlaşmasını destekler.
Türkiye’deki vicdani ret mücadelesinin bu konuda ciddi bir katkısı olmuştur. Zorunlu askerlik hizmetinin dayattığı tek tip kimlik anlayışının aksine, bireylerin farklı bakış açıları geliştirmesi, toplumsal çatışmaların çözümünde diyalog ve müzakere yöntemlerinin güçlenmesine sebep olmuştur. Böylece, devletin baskıcı politikalar yerine barışçıl yöntemleri ön plana çıkarması için ciddi bir mücadele alanı oluşmuştur.
Vicdani ret hakkının kabul edildiği toplumlarda, şiddetin bir çözüm yolu olmadığı bilinci yerleşir ve bu da uzun vadede daha sürdürülebilir bir toplumsal barış ortamı oluşturur. Barış ortamının oluşması ise ilk olarak dilde, yani sözde başlar.
Söz, Sözü Kurmak, Sözün Anlamı:
Söz sanıldığı gibi uçmaz, kalır, değerlidir, sensin, neysen onu konuşur, onun sözünü verirsin. Kültür sadece yazıdan oluşmaz, her söz yazıya geçirilemez.
Evet ağızdan bir kere çıkar, kulaktan geçer, akıl defterine kaydedilir, beynin kıvrımlarında kıvrılır, eğilir, bükülür, değişir; unutulur belki, belki de bir hatırlayan çıkar. Söz bağlar. Bu anlamda her bir vicdani retcinin kendi vicdani ret metni, kişinin yaşama dair, kendisinin kendisi ve kendisinin toplum ile bir sözleşmesini içermektedir.
Sözü nereden doğru ve neye karşı kurmak bizleri nasıl bir toplumsal barış metnine götürür sorusuna farklı zaman ve saikleri ile yapılmış dokuz vicdani ret metni üzerinden cevap bulmaya çalışacağım. Bu bakış ile oluşturmaya çalışacağım kelimeler bir toplumsal barış metni için anahtar sözcüklerimizi oluşturabilir.
Kısaltarak paylaşacağım bu dokuz metinde ilk etapta ortak değerlere dikkat çekilebilir. Hemen hemen bütün vicdani ret metinlerinde de bu anahtar kelimeleri bulmak mümkündür. Her bir vicdani retçinin metinlerinde bulabileceğimiz; adalet, eşitlik ve özgürlük kelimeleri ahlaki ve politik değerlerin ortaklığına işaret etmektedir.
Öte yandan karşıtı söz kurulan ifade ve anlatılara baktığımızda ise; militarizm, şiddet, ordu, tahakküm, hiyerarşi, cins ayrımcılığı, sınır, otorite ve heteroseksizm gibi ifade ve kavramlar karşımıza çıkmaktadır. Bu metinlerin özet halinde karşıt olunan ve birlikte ilkesel değerlere dönüştürülmek istenen değerler ile toplumsal bir ortaklığın ilkelerini bulabilmekteyiz. Sözün bu kadar kirletildigi bir zaman diliminde bu metinlere bakmak ve oradan doğru söz kurmak, bu sözü toplumsal metinlere taşımak toplumsal barışın inşasına katkı sunacaktır.
Önce söz kirlendi
İlk önce söz kirlendi, kirlettiler, yok ettiler, tıpkı barışı yok ettikleri gibi. Değer üretmek, değer kurmak, sözcüklerden, yürekten, sonra o sözcüklerin sahipleri ile bir olmak/birlik olmak basite alınır oldu. Söz dediğin nedir ki, hem ederi ne kadar!
Oysa her şey yürekten, inanılan bir söz ile başlar. Militer/partiarkal sisteme karşı birer vicdani retçi olarak kendi metinlerinden doğru ilk sözü kuranlar her zaman toplumsal barış tahayyülü içinde oldular. Bütün farklılıklara rağmen eşit ve özgür bir yaşama işaret ettiler.
Bu yolculuğun başında Tayfun Gönül bulundu. Her şeyden önce ahlaki nedenlerine ters bulduğu için askerliğe karşı, özgürlük, adalet ve eşitlik gibi değerlerle çeliştiği için militarist bir yapının parçası olmayı reddederek kendi metnini yaptı.
Vedat Zencir benzer saikler ile; şiddet karşıtı ve emir-komuta ilişkisini kişiliğiyle bağdaştırmadığından, her bireyin yaşamını kutsal görerek öldürmeye yönelik her türlü yapıyı reddeder.
Toplumların bugün içinde düşürüldükleri krizin sebebi olan devletlere kesin bir çizgi ile karşı duran Yavuz Atan; total retçi, itaatsiz ve anarşist bir birey olarak militarizmi ve devleti tamamen yaşamından çıkarır.
Türkiye’de ilk kadın vicdani retçi İnci Ağlagül de şiddetsiz, özgür ve eşit bir dünya arzusu taşıyor. Militarizmin cinsiyetçiliği ve ayrımcılığına karşı bir kadın olarak direniyordu.
Aynı şekilde kadın vicdani retçi Nazan Askeran, militarizmin, cinsiyetçiliğin ve sömürünün tüm formlarına karşı kadınlara ve LGBT+'lara yönelik şiddeti militarist sistemin bir sonucu olarak görüyor, tüm şiddet biçimlerini reddediyor.
Mehmet Tarhan, eşcinselliği nedeniyle verilen “çürük” raporunu reddediyor, askerlikten tamamen uzak bir hayat çağrısı yapıyor. Tüm militarist yapıları ve şiddeti reddediyor. Yukarıdaki metinler, Türkiye’de vicdani reddini ilan eden yüzlerce vicdani retçinin kısa bir özeti, bu özet üzerinden bir toplumsal barış metni elbette mümkündür.
Toplumsal Barış Bildirgesi
Bizler; şiddeti, öldürmeyi, öldürülmeyi, itaat etmeyi ve ettirmeyi reddeden bireyler olarak; eşitlik, özgürlük, adalet ve barış içinde bir yaşamı savunuyoruz.
Vicdanımızı, ahlaki değerlerimizi ve insan olmanın sorumluluğunu merkeze alarak militarizme, devlet şiddetine, cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa ve doğaya yönelik her türlü tahribata karşı duruyoruz.
Askeri yapılar; tarihi boyunca baskının, itaate zorlamanın, savaşın ve yıkımın taşıyıcısı olmuş, insanın insana karşı düşmanlaştırılmasının aracı haline gelmiştir. Bizler, bu yapının hiçbir parçası olmayı kabul etmiyor; emir-komuta zinciri içinde yer almayı, üniforma giymeyi, silah taşımayı ve can almaya ya da can vermeye zorlanmayı reddediyoruz.
Savaşlar, sadece cephelerde değil; sokaklarda, evlerde, kadınların ve çocukların bedenlerinde, kimliklerin üzerinde sürdürülmektedir. Militarizm; erkek egemen sistemin, heteroseksist ve mülkiyetçi ilişkilerin meşrulaştırıcısıdır. Bizler, bu sistemin “makbul vatandaş” kalıplarına sığmıyor, onaylamıyor, boyun eğmiyoruz.
Barış, yalnızca silahların susması değildir. Barış, yaşama hakkının kutsallığına duyulan inançla; her bireyin kimliğine, varoluşuna ve doğasına gösterilen saygıyla mümkündür.
Cinsiyeti, yönelimi, inancı, dili ya da sınıfsal konumu ne olursa olsun; her bireyin özgürce yaşadığı, doğanın katledilmediği, sınırların ve otoritelerin olmadığı bir dünya mümkündür ve bizler bunun için var gücümüzle eylemeye devam edeceğiz.
Bizler, “vicdanımızı dinledik” ve şiddetin karşısında saf tuttuk. Savaşa insan taşıyan düzeni kabul etmiyor; askere gitmiyor, askerlik yapmıyor, hiçbir şekilde militarist yapının parçası olmuyoruz. Çünkü biliyoruz ki barış, devletten değil; itaatsizlikten, dayanışmadan ve direnişten doğar.
Şimdi değilse ne zaman? Biz değilsek kim?
Barış, bizden doğacak.
Vicdani Ret: En basit anlamıyla vicdani ret; kişinin ahlaki tercihleri, dini inancı ya da politik görüşleri nedeniyle askere gitmeyi reddetmesidir. Vicdani veya dini gerekçelerle askerlik yapmamak, din ve vicdan özgürlüğü kapsamında bir haktır.
(EJA/EMK)