Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink öldürülüşünün 13. yılında her sene olduğu gibi birçok ülke ve şehirde anılacak. 19 Ocak 2007'de suikast sonucu öldürülen Dink için hem Türkiye'de hem de yurtdışında etkinlikler düzenlenecek.
Dink için gerçekleştirilecek anma programının ana merkezi her yıl olduğu gibi bu yılda İstanbul Osmanbey'deki eski Agos gazetesi ofisinin önü.
Anma töreni için çağrıda bulunan Hrant'ın Arkadaşları'ndan Bülent Aydın, etkinliğin saat 15.00'te başlayacağı bilgisini verdikten sonra şöyle konuştu:
Hrant Dink gazetesinin önünde, İstanbul'un orta yerinde öldürülüşünün üzerinden 13 yıl geçti. Pazar günü her sene yaptığımız gibi Hrant'ın katledilişinin 13. yılında yine Agos'un önünde onu anacağız.
Bu davadan adalet talebimizi 'Hrant için adalet' diyerek bir kez daha dile getireceğiz. 13 yıldır 'Biz bitti demeden bu dava bitmez' dedik. Bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Çünkü bu davanın bitmesi sadece duruşmaların bitmesiyle olmayacak. Hrant Dink'i aramızdan alan o karanlık zihniyetle yüzleşebildiğimiz zaman biz adaleti sağlamış olacağız.
Hrant Dink bir barış insanıdır, Hrant Dink demokrasi mücadelesinin insanıdır. Hrant Dink gerçeği seslendirmiş, hakikatin sözcüsü olmuş bir insandır. O nedenle Hrant'ı anlamak, anlamak önemlidir.
Hrant Dink'i bir kez daha anmak için vicdan sahibi, iyilik sahibi insanlarla birlikte Agos'un önünde 19 Ocak'ta tekrar bulaşacağız.
Yine sosyal medya üzerinden bir çağrıda bulunan Hrant'ın Arkadaşları "Onüçüncü yıl... Utanmak için geç değil... 19 Ocak saat 15.00'te onu vurdukları yerdeyiz. Agos'un önündeyiz. #BuradayızAhparig” dedi.
İstanbul'daki diğer etkinlikler
Ermenice alternatif müzik yapan Vomank grubu İstanbul Beyoğlu"ndaki Hancı Sahne'de 19 Ocak bir anma konseri gerçekleştirilecek. Konserin başlama saati 21.00.
17 Ocak Cuma günü ise Aras Yayınları Yesayan Salonu'nda Umut Tümay Aslan'ın Hrant Dink anısına bir konuşması olacak.
DurDe Platformu panel düzenliyor
DurDe platformu 16 Ocak Perşembe günü, Cezayir Toplantı Salonu’nda saat 19.00’da bir panel düzenliyor.
“13 yıl - 100 duruşma geride kaldı: Hrant için adalet için mücadeleye devam” balıklı panelin konuşmacıları Elif Akgül, Ferhat Kentel, Meltem Oral, Tibet Şahin, Serdar Korucu ve Şenol Karakaş.
Bodrum ve İzmir'de de anılacak
Hrant'ın Bodrum'daki Arkadaşları Hrant Dink'i "İlk elden Hrant tanıklıkları ve belgeden belleğe Ermeni gerçeğimiz" etkinliğiyle anacak. 19 Ocak'taki etkinlik Heredot Kültür Merkezi'nde saat 14.00'da başlayacak.
Avukat Ergin Cinmen'in sunumuyla yazar Silva Özyerli ve Prof. Dr. Tayfun Atay'la bir söyleşi gerçekleştirilecek.
İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri ise 19 Ocak Pazar günü 15.00'te Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde toplanacak.
Ankara
19 Ocak Pazar günü saat 15.00"te Adakale Sokak'ta bir anma yapılacak. Saat 16.00'da da SES Ankara Şube Salonu'nda sinevizyon ve söyleşi gerçekleştirilecek. Etkinlikleri Ankara Hrant Dink Anma İnisiyatifi düzenliyor.
İngiltere'de
Londra'daki Surp Yeğişe (St. Yeghiche) Ermeni Kilisesi'nde 19 Ocak günü saat 18.00'de bir etkinlik düzenlenecek.
"Hrant Dink'in Hatırası: Acı Umuda Dönüşüyor" başlıklı etkinlikte Hrant Dink Vakfı'ndan Nayat Karaköse ve İnstitute for Strategic Dialogue'dan Huberta von Voss-Wittig konuşmacı olarak yer alacak. Etkinlikte Hrant Dink Vakfı'nın çalışmalarının yanısıra 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekanı da konuşulacak.
Kanada'da anma konferansı
Ottawa merkezli kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Voices in Dialogue (ViD), 18 Ocak 2020 Ottawa Halk Kütüphanesi'nde halka açık bir etkinlikle Hrant Dink'i anacak.
Saat 13.00'da başlayacak etkinlikte Lawrence Üniversitesi'nde Orta Doğu tarihçisi Doç. Dr. Howard Eissenstat bir söyleşi gerçekleştirecek.
Ömer Ongun ve Silvia Holtrop, Hrant Dink anısına yeniden yorumlanan Gorani parçasıyla dans performansı sergileyecek. Etkinlikte ayrıca Gülsün Odabaş'ın yönetmenliğini yaptığı 1955 pogromunu anlatan Son Eylül isimli kısa filmin gösterimi yapılacak. Garo Altinian ise bir konser vererek anma için özel olarak seçilen şarkıları seslendirecek.
We are here Ahparik! Buradayiz Ahparik! January 18,2020- Ottawa will remember Hrant! pic.twitter.com/jd3FO12lbY
ABD Merkezli Zorovik (Armenian Activist Collective) Platformu 19 Ocak bir belgesel gösterimi düzenleyecek. Etkinlik Harvard'ın Boylston Salonu'ndaki Fong Oditoryumu'nda saat 19.30'da başlayacak.
Nouritza Matossian tarafından filme alınan 40 dakikalık Heart of Two Nations belgeselinin gösterimi yapılacak ve Nouritza Matossian ile söyleşiyi gösterecek. Dr. Ohannes Kılıçdağı da etkinliğe katılacak.
Los Angeles'ta ise bir anma töreni düzenlenecek. İstanbul Ermenileri Organizasyonu tarafından düzenlenen etkinlikte aktivist Garo Ghazarian, Hrant'ın Arkadaşları organizasyonu üyesi Tamar Nalcı, Paris'te avukatlık yapan Roy Arakelian, Agos yazarı Pakrat Estukyan konuşmacı olarak yer alacak.
Etkinlikte Estukyan"a "Hrant Dink Özgürlüğün Ruhu ve Adalet Madalyası" da teslim edilecek. 19 Ocak saat 18.00'de başlayacak olan etkinliğin moderatörlüğünü ise Edvin Minassian'ın yapıyor.
19 Ocak Pazar günü Berlin'deki Maxim Gorki Tiyatrosu'nda da bir anma düzenleniyor. Etkinlikte Türkiye, Gürcistan ve Ermenistan'dan gelen müzisyenlerin sahne alacağı etkinlikte birde panel düzenlenecek. Panelde Hrant Dink Vakfı'ndan Zeynep Taşkın ve Houshamadyan sitesinden Vahe Tachjian konuşmacı olarak yer alacak. Paneli Maximillian Popp yönetecek. Etkinliğin başlama saati 20.30.
Ulm ve Augsburg'da da anma toplantıları gerçekleştirilecek. Hayko Bağdat'ın konuşmacı olduğu toplantılardan Ulm'daki 17 Ocak Cuma günü saat 19.00'da Tohum Kültür Merkezi"nde. Augsburg'daki ise 18 Ocak Cumartesi günü saat 19.00'da, İnternationale Kulturzentrum'da.
Amsterdam'da Surp Hoki Kilisesi'nde 19 Ocak'ta düzenlenecek etkinlikte Nouritza Matossian'ın 2004-2007 yılları arasında Hrant Dink ile gerçekleştirdiği söyleşilerin video kayıtlarından oluşan 'Hrant Dink; İki Milletin Kalbi' belgeseli gösterilecek. Belgesel, 2008 Toronto Pomegranate Film Festivali'nde İzleyici Ödülü'ne layık görülmüştü. Etkinlikte ayrıca avukat Onur Feyzioğlu ve Nor Zartonk'un kurucularından Sayat Tekir de konuşmacı olarak yer alacak. Etkinliğin başlama saati 13.00 (Surp Hoki Kerk Zaal Amsterdam)
18 Ocak'ta düzenlenecek bir başka etkinlikte Barbaros Altuğ konuşmacı olacak. Etkinlikte Aktaş Erdoğan da müzikleriyle katkıda bulunacak. 19.15'te başlayacak etkinliğin adresi IIRE Lombokstraat, 40 Amsterdam.
Avusturya'da anma ayini
Viyana'da 19 Ocak günü Surp Hıripsime Ermeni Kilisesi'nde Hrant Dink anısına bir Hokehankist ayini gerçekleştirilecek.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Eleni Varikas konferans verdi
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ile Sosyoloji ve Tarih Bölümü tarafından 2008 yılından bu yana düzenlenen, Hrant Dink Anısına İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı'nın bu yıl konuğu Eleni Varikas oldu. 8 Ocak'ta düzenlenen etkinlikte Varikas "Dünyanın Dışlanmışları: Parya Suretleri" başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.
Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği ( AKA-DER), Jineps Gazetesi ve Nor Zartonk (Yeni Uyanış) Derneği, Hrant Dink'i 11 Ocak'ta Kadıköy'de bulunan Eğitim-Sen 2 No'lu Şube binasında yaptığı etkinlikle andı. (HA)
Haziran 2018'den bu yana bianet muhabiri. 2013'te bianet'te staj yaptıktan sonra bianet'in projelerinde de yer aldı. Expression Interrupted, susma24.com, Jıneps, Inside Turkey, tol.org gibi platformlarda...
Haziran 2018'den bu yana bianet muhabiri. 2013'te bianet'te staj yaptıktan sonra bianet'in projelerinde de yer aldı. Expression Interrupted, susma24.com, Jıneps, Inside Turkey, tol.org gibi platformlarda haber ve makaleleri yayınlandı. İfade özgürlüğü alanında birçok haber ve makaleye görüş verdi. Yazıları İngilizce başta olmak üzere Fransızca, İtalyanca ve Çerkesceye çevrildi. 8 Mart 2018’deki Feminist Gece Yürüyüşünde çektiği fotoğraflar İstanbul Büyükşehir Belediyesince sergilendi. 27. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülünü kazandı. Erciyes Üniversitesi Gazetecilik mezunu.
Rosier’in yaşadıkları, futbol dünyasında başarıya rağmen güvencenin ne kadar kırılgan olabileceğini ve homofobinin bir oyuncunun kariyerini nasıl negatif anlamda etkileyebileceğini ortaya koyuyor.
Valentin Rosier, 2020 yılında Portekiz'in Sporting CP kulübünden Beşiktaş'a transfer olan Fransız sağ bek oyuncusu, 2020-2021 sezonunda Beşiktaş formasıyla Süper Lig ve Türkiye Kupası şampiyonlukları yaşamış, performansıyla büyük takdir toplamıştı. O sezon Aboubakar, Ghezzal, N'Koudou gibi oyuncularla kurduğu uyum dikkat çekti. Sezon sonunda bonservisi alınarak takımda kalmaya devam etti.
Rosier’in 2020-2021 sezonundaki performansı adeta göz kamaştırıcıydı. Rachid Ghezzal, Aboubakar, N’Koudou gibi oyuncularla kurduğu yakın ilişki, sahaya da yansıdı. Rosier’in açıklamalarına göre takımda güçlü bir Fransızca konuşan oyuncu grubu vardı ve bu birliktelik başarıyı da beraberinde getirdi. Beşiktaş’a hem Süper Lig hem Türkiye Kupası şampiyonluklarında büyük katkı sağladı. Taraftar da onu kısa sürede benimsedi.
Rosier, ilk sezonun sonunda Galatasaray'dan daha iyi bir sözleşme teklifi aldığını fakat Beşiktaş’a olan sadakatinden dolayı bu teklifi geri çevirdiğini açıkladı. “Ben gerçekten sadık bir adamım,” diyen Rosier, Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’e bizzat mesaj atarak teşekkür ettiğini; ama Beşiktaş’ta kalmaya karar verdiğini ifade etti.
Beşiktaş’tan ayrılık süreci
2023-2024 sezonunda “Sportif performans yetersizliği ve takım içi uyumsuzluk” gerekçesiyle kadro dışı bırakılan Rosier, bu kararı kulübün sosyal medya paylaşımından öğrendi. Yaşadığı hayal kırıklığını “Beşiktaş hayatımın en özel tecrübelerinden biriydi. Ama beni resmen aşağılayarak göndermek istediler. Böyle bitmemeliydi,” diye ifade etti.
Dönemin Sportif Direktörü Samet Aybaba’ya da “Sen adam değilsin! Bu iş böyle yapılmaz,” dedi. Rosier, bir söyleşisinde “Sportif neden dediler ama o dönemde beni isteyen kulüpler de vardı. Bu işin arkasında başka şeyler vardı,” diyerek gönderilmesindeki çelişkiye dikkat çekti. Rosier, bu süreçte psikolojik olarak çöktüğünü ve uzun süre evden çıkmadığını ifade etti. Bu durumun, kulüple olan özel bağını zedelediğini ve vedasının insanca olmadığını dile getirdi.
Bu açıklamaların ardından, Beşiktaş eski yöneticisi Celal Kolot’un Radyospor’da yaptığı açıklamalar ise tartışmaları büyüttü. Kolot, Rosier’in “cinsel yöneliminin farklı olduğunu ve bunu aşırı şekilde dışa vurduğunu” iddia ederek, “Bunu bir değil birkaç yetkiliden dinledim. Bence gönderilmesinde bu durum çok önemli bir faktör oldu,” diyerek ayrımcılığı itiraf etti.
Halil İbrahim Dinçdağ vakası
Türkiye'de futbolda ayrımcılığın en bilinen örneklerinden biri Halil İbrahim Dinçdağ’dır. Dinçdağ, 2009 yılında, eşcinsel olduğu gerekçesiyle hakemlikten men edildi. Ardından özel bilgileri basına sızdırıldı, ağır bir toplumsal baskıya maruz kaldı. Öte yandan Dinçdağ, o dönem birçok taraftar grubunun desteğini de aldı: “Futbol sahasında renkler, yaşlar, dinler, yönelimler arasındaki farklar kalkar. Futbolun kuralı, sahada emek vererek oynamaktan geçer. Futbol, bu yönüyle tüm insanları birleştirir… Bu yüzden ırkçılık, cinsiyetçi ve ayrımcı yaklaşımlar futbolun özüne yabancıdır ve zarar verir. Futbol dünyasında gerçek olan sahadaki emektir.”
Dünyada da benzer örnekler bulunmaktadır. Justin Fashanu, İngiltere'de profesyonel düzeyde eşcinsel olduğunu açıklayan ilk futbolcudur.
Almanya'da Thomas Hitzlsperger ise emekli olduktan sonra eşcinsel olduğunu açıklamış, aktif kariyer döneminde bunu dile getirememesinin nedeninin futbol dünyasındaki önyargılar olduğunu belirtmiştir.
Rosier’in yaşadıkları da, futbol dünyasında başarıya rağmen güvencenin ne kadar kırılgan olabileceğini ve homofobinin bir oyuncunun kariyerini nasıl negatif anlamda etkileyebileceğini ortaya koyuyor.
Editörün notu: Valentin Rosier, bugüne dek cinsel yönelimine dair herhangi bir açıklamada bulunmadı. Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim, bireylerin ifade özgürlüğü ve eşit yurttaşlık hakları kapsamında değerlendirilmesi gereken temel alanlardır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere birçok uluslararası metin, bu hakları açık bir biçimde koruma altına alır.
“Bir çocuğun açlığı, yalnız midesini değil; vicdanları da doyurmayan bir sistemin utancıdır.”
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada paylaşılan bir video, eğitim sistemimizde yıllardır halının altına süpürülen bir yaraya ışık tuttu. Bursa’da bir okulda görevli olduğu öğrenilen bir öğretmenin, sınıfındaki öğrencilerin beslenme çantalarını tek tek göstererek çektiği video hem büyük tepki topladı hem de bir soruşturma sürecini beraberinde getirdi.
Ancak bu olay, yalnızca bir öğretmenin kişisel hatası ya da etik dışı davranışı olarak ele alınamayacak kadar derin bir toplumsal meseleyi gözler önüne serdi: Milyonlarca çocuğun yaşadığı yoksulluk ve bunun eğitimdeki yansımaları.
Elbette ki çocukların beslenme durumlarının sosyal medya üzerinden paylaşılması, ciddi bir mahremiyet ihlalidir. Bu tür paylaşımlar, çocukların özel hayatlarına doğrudan müdahale anlamına gelir ve hem yasal hem etik boyutlarıyla pedagojik sorumlulukla bağdaşmaz. Hele ki çocukların ekonomik durumları gibi toplum nezdinde hassasiyet taşıyan bir mesele üzerinden görünür kılınmaları, onların kişilik gelişimlerine zarar verebilecek nitelikte bir travma yaratabilir. Zira yoksulluk, hiçbir çocuğun utanacağı bir durum değildir; utanması gereken, bu yoksulluğu görüp de çözüm üretmeyen sistemin ta kendisidir.
Fakat burada yalnızca videoyu çeken öğretmenin pedagojik hatasına odaklanmak, asıl sorunu ıskalamak olur. Tepki gösterilmesi gereken şey, sadece bu paylaşım değildir. Esas odaklanılması gereken, o çantaların neden bu kadar boş olduğudur. O görüntülerde dikkat çeken şey yalnızca etik dışı bir davranış değil; ülkenin dört bir yanına yayılmış, yıllardır süreklilik kazanan yapısal bir eşitsizliğin gözle görülür bir tezahürüdür. Türkiye’de milyonlarca çocuk, her sabah okula boş mideyle gitmekte; protein, vitamin gibi temel ihtiyaçlardan mahrum büyümektedir. Bazıları kahvaltı yapamadan, bazıları ise sadece bir dilim ekmek ya da kuru bir simitle gününü geçirmek zorunda kalmaktadır.
Üstelik bu durum, yalnızca fiziksel sağlıkla ilgili değildir. Yetersiz beslenme, çocukların zihinsel gelişimlerini, öğrenme kapasitelerini, dikkat sürelerini ve sosyal ilişkilerini de doğrudan etkilemektedir. Aç bir çocuk, sınıfta dersi anlamakta zorlanır; arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler kuramaz, öğretmeniyle bağ kurmakta güçlük çeker. Bunun sonucunda eğitimden soğur, özgüvenini yitirir, erken yaşta okulu bırakma riski artar. Yani bir beslenme çantasındaki eksiklik, çocuğun tüm eğitim hayatını, hatta geleceğini tehdit edebilecek bir domino etkisi yaratır.
Bu noktada sormamız gereken soru şudur: Bu durumun sorumluluğu yalnızca öğretmene mi yüklenebilir? Yoksa asıl sorumlu, yıllardır çocuk yoksulluğunu görmezden gelen, eğitimde fırsat eşitliğini yalnızca söylemde dile getiren politikalar mıdır? Bu mesele, bireysel hataların ötesinde, kamusal politikalara dair ciddi bir sorgulamayı beraberinde getirmelidir.
Bir çocuğun gelişimindeki en temel ihtiyaçlardan biri olan beslenme, eğitim başarısının da doğrudan belirleyicisidir. Aç bir çocuk derse odaklanamaz, fiziksel gelişimi geriler, sosyal ilişkileri zayıflar ve özgüveni kırılır. OECD raporlarına göre Türkiye, çocuk yoksulluğu oranı bakımından birçok Avrupa ülkesinin gerisindedir. TÜİK’in verileri de, çocukların yaklaşık üçte birinin düzenli beslenmeye erişemediğini göstermektedir. Bu tablo sadece bir istatistik değildir; her biri gerçek bir çocuğun hayatını temsil eder.
Bu noktada tartışılması gereken, neden tüm okullarda ücretsiz ve nitelikli öğünlerin sağlanmadığıdır. Pek çok ülkede devlet okullarında öğrencilerin beslenmesi sosyal devlet anlayışının bir parçası olarak görülür ve kamusal hizmet şeklinde sunulur. Türkiye’de ise bu uygulamalar genellikle proje bazlı, kısa süreli veya yalnızca kırsal bölgeleri hedefleyen kısıtlı programlarla sınırlıdır.
Eğer bu videonun doğurduğu tepki, bu çarpıcı gerçekliğin sistemsel olarak ele alınmasına vesile olursa, bir toplumsal dönüşümün kapısı aralanabilir. Soruşturma açmak, sorumluyu cezalandırmak belki bir nebze adalet sağlar; ama daha önemlisi, milyonlarca çocuğun her sabah eşit şartlarda derse başlayabilmesi için kalıcı politikalar üretmektir.
O öğretmenin yöntemi yanlış olsa da, göz önüne serdiği gerçek doğruydu: Türkiye’de çocuklar aç, çocuklar eşitsiz ve çocuklar unutulmuş durumda. Şimdi bu gerçeği sadece kınamak değil, çözüm üretmek zorundayız. Çünkü bu çocuklar bizim geleceğimiz değil, bugünümüzdür. Ve her birinin onurlu bir şekilde karnı doyarken eğitim alma hakkı vardır.