Ölümü Gören Adamın Ağacı, Hevrîz!
Netirse! / Kula ruhê te, / Bo qonaxên heyata te gor bi gor li dû xwe bihêlin / Wê nazilî ava binê şerbikê te bibin, / Sêhra peyvên jibîrbûyî.
Eger tu amade bî mîrê mirina eşqê / Ez ê bidim nava çolbeyarên ruhê xwe
berbejna rê / Lal Laleş*
Diyarbakır Sanat Merkezi, sezonun ilk "Yazarları Okuyor" programını, 12 Eylül'e bir gün kala, 12 Eylüllü günleri de, öncesini de, sonrasını da, iliklerine kadar yaşamış bir siyasetçi-yazarın, Abdullah Kaya'nın anı romanı Hêvrîz Ağacı ile başlattı.
Kürt aydınlarının büyük çoğunluğu, birlikte yaşadıkları Türk aydınlarının tersine, eğer elleri kalem tutuyor ise, yazmaya ancak otuzlu, hatta kırklı yaşlarından sonra başlıyorlar.
Bunun çeşitli nedenleri var. Ne hikmetse doğulu toplumlarda yazma alışkanlığı pek yok. Dolayısıyla Kürtlerde de bu böyle. Sözlü kültürlerde, sözlü edebiyat daha bir güçlü.
Okumaya ilgi var da, yazmaktan ciddi kaçış var. Bir kez yazmaya karar verilince de ana dili Türkçe olup yazanların düşünsel altyapısı çok önceden oluşmuş olduğundan, adına yarış denebilecekse bu yarışa baştan epeyce geri ve eşit olmayan bir noktadan başlandığı ortada.
Kürtçe okuyup yazabilenler için -ki onların da hali pür melali ortada, çaplı yazıp çizenlerin sayıları parmakla sayılacak kadar az- durum farklı tabii ki!
İşte Abdullah Kaya da bu minval üzere başlamış yazma serüvenine. Her ne kadar yazmaya otuzlu yaşlarında başladığını ifade etse de, gündelik hayatın hay-huyla yaşandığı coğrafyanın bölge aydınına yükledikleri, Abdullah Kaya gibilerde yarattığı ağır sorumluluklar ve de acımasız koşullar, ilk ürününün, Hêvrîz Ağacı'nın**, ancak 45'li yaşlarında okurla buluşmasına yol açmış.
Çayan'ın okuluna gitmek
Abdullah Kaya adını ilk 1980'li yıllarda duyduğumu anımsıyorum. En çok da Mülkiyeli ve de bölgeden olması, bir de kendi kentinde bir şeyler yapmaya soyunması ilgilendirmişti beni.
Kitabı Hêvrîz Ağacı'nı okuduktan sonra, üç aşağı beş yukarı aynı serencamı ayrı mekânlarda yaşamış olmak, daha da çok ilgimi çekmeye yetmişti.
Nasıl Kozluk'tan ilk Mülkiyeli Abdullah Kaya çıkmışsa, benim de Mülkiyeyi kazandığım 1974 yılında koskoca kadim şehir Diyarbekir'den ancak üç kişi kazanabilmiştik Mülkiyeyi.
Beni de, tıpkı Abdullah Kaya gibi, Mülkiyenin gizli gücü çekmişti kendine. Liseden solla tanışarak gitmiştim Ankara'ya. Ve kolay değildi, Mahir Çayan'ın okulunda okuyacaktım.
Unutmam mümkün değil, kazandığım fen puanıyla rahatlıkla Tıbbiyeye girme olanağım olduğu halde, tereddütsüz ve illa ki Ankara-Siyasal olacak demiştim.
Yerel yöneticilik
Sözü çok fazla da kendimize çevirmeden tekrar Abdullah Kaya'ya dönersek, yerel yöneticiliği de bir başka açıdan ilgimi çekmişti.
Ağırlıklı olarak seçim dönemlerinde Siirt, Batman çevresinden ismi sıkça duyulur olmuştu. Zaten biraz da bu kimliği nedeniyle şimdilerde ikinci kitabı Bablekân*** yayınlandığı halde, halen de kendini bir yazardan çok siyasetçi gibi algılaması boşuna değil!
Hêvrîz Ağacı bir anı-roman ve yazarın ilk kitabı. Romanın kahramanı Kerem Donat aslında yazarın kendisi. O nedenle de anı-roman denmiş kitaba. Hayatı çok serencamlı geçenler hep derler ya, "hayatım roman". İşte Abdullah'ın Hêvrîz Ağacı da bu kabilden, birebir yazarın yaşadıklarının, tanıklıklarının romanı.
Öylesine bir anı-roman ki coğrafyayı bilenleri gerilere de götürüyor. 1981-82 yıllarında Siirt'te maiyet memuru (stajyer Kaymakam) olarak çalışırken bir kez Kozluk'u (kitaptaki adıyla Şafakhan'ı) da görmüştüm.
Kozluk - Sason arasındaki dağ yolundan, o dönemlerde devre arkadaşım Sason Kaymakamı Mustafa'yı ziyarete gitmiş, bölgenin doğasını da tanıma fırsatım olmuştu.
Kozluk o yıllarda korkunç virane, mahrum ve hemen aşağısından geçen Baykan-Bitlis karayolundan başınızı çevirip biraz tepeye doğru baktığınızda; yükseltinin kenarına kondurulmuş harap bir belde gibi duruyordu.
Ama Hêvrîz Ağacı'nda bu görsel anlatımdan neredeyse on yıl sonra 1990'ların Abdullah Kaya'lı Kozluk yerel yönetiminden öyle bir tablo çıkıyor ki farklı bir Kozluk! Ve insanın göresi geliyor, Şafakhan'ı, yani Kozluk'u, ya da en eski adıyla Hazo'yu.
Diyarbekir sevdası
Anılar biraz da belge roman gibi akıcı ve kendini rahat okutan bir dille kaleme alınmış Hêvrîz Ağacı'nda. Daha gencecik bir lise öğrencisi iken okuduğu ilk "siyasi" kitap Yaşar Kemal'in Teneke'si, katline sebep olmuş, Kaymakam olmak düşüne girmiş Abdullah Kaya'nın.
Sonrasında siyasal bilincin giderek altyapı oluşturduğu "Doğu Mitingleri", Batman, Silvan, Kozluk, Hilvan mitingleri ruhuna işlemiş Kaya'nın ve tabi ki Hilvan'da genç bir banka memuru iken katıldığı "Siverek Gecesi".
Ve hemen her bölge insanı gibi dehşet bir Diyarbekir sevdası. Abdullah Kaya için Diyarbakır'da olmak, "Yeryüzünde iki kenti seviyorum. Biri Diyarbakır, diğeri de İstanbul. Tüm öteki yanlarına karşın gerçek anlamda şehirdirler ikisi de. İnsanı saran, deruni, içrek ve gizemli".
Ama bu denli bir Diyarbakır sevdası insanı bazen kentin kimlikli yapıları ile ilgili yanlışlara düşmeye de götürebiliyor. İşte Dört Ayaklı Minarenin bir ayağının yok edilip Abdullah Kaya'ca "üç ayaklı minare" olarak anılmasını da bu türden bir heyecana yormak en iyisi belki de!
İyi ki böylesine bir şehir sevdalılığı, bir zamanların Diyarbakır 5 nolu askeri cezaevinin komutanı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran'la asker arkadaşlığı ve eşyalarının Aşkale'den Diyarbakır'a birlikte taşınması ile kalmış. Yıldıran'ın E Tipinde konuğu olsaydı, nasıl bir Diyarbakır sevdalılığı olurdu o da merak nedeni!
Kişilerle özdeşleşmiş anılar da var Hêvrîz Ağacı'nda İşte Necmo, belediye başkanı Kayanın makam şoförü. Çîya yê Meleto'nun eteğinden geldiği günlerdeki gibi kalan, tertemiz, yürekli ve sevimli Necmo'nun safça davranışlarına kitabı okurken hüzünlenmeden gülümsemek ne mümkün!
Ve terzi Niyazi Ustadan bir anı. 1970'li yılların ideolojik keşmekeşli ortamında, Niyazi Usta "Yahu kardeşim, boşuna yoruyorsunuz çenenizi. Yok Lenin şöyle demiş. Stalin böyle demiş diye. Ortadoğu'da ne Lenin, ne de Stalin'in dediği olur. Burada Allah'ın dediği olur".
Siirt'te çalıştığım günlerde Kozluk bölgesi ile ilgili bir de özlü söz duymuştum, anımsıyorum. "Sasun ê, Hazo yê bê qanûn" (Yasa tanımaz Kozluk ve Sason).
Abdullah Kaya'nın iğne yapraklı çam benzeri ağacı Dar a zavati yê (damatlık ağacı)'den adını alan Hêvrîz Ağacı anı-romanı, yaşamı boyunca yasalar çerçevesinde uğraşa durmuş ama önyargılıların yasa tanımaz olarak algıladığı bir coğrafyanın insanın içine işleyen döne, döne okunacak derin hayatlarının hikâyesi. (ŞD/EÜ)
* berbejna rê, Lal Laleş, Belki Yayıncılık, 2003, Diyarbakır
"Korkma / Ruhunun yarası, / hayatının konaklarını mezar, mezar yol almak için /
ulaşacak testinin dibindeki suya / unutulmuş sözlerin büyüsü/ eğer hazırsa ölü aşkın beyi/ ben ruhumun çorak çöllerine vuracağım kendimi".
** Hêvrîz Ağacı, Abdullah Kaya, İletişim Yayınları, 2002, İstanbul
*** Bablekân, Abdullah Kaya, Pêrî Yayınları, 2004, İstanbul