Şehirden çıkıp, şehre dönmek!

Geçtiğimiz hafta üst üste iki kitap okudum. Biri Şubat ayında yayımlandı: Selim Ölçer ağabeyin nehir röportaj kitabı, “Ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanırım”.*
Diğeri ise 10 Nisan’da yayımlanan ve okumasını PDF versiyonu üzerinden yaptığım Bircan Değirmenci’nin biyografik bir aile serencamı hikâyesi olan “Porçakal”.**
İki kitabı birlikte değerlendirme isteğimin “özel” nedenini başlıktan anlamış olmalısınız. Adeta varlık sebebimiz, bir nevi “ana rahmi”miz olan şehir; ezcümle Diyarbekir tabii ki.
Selim Ölçer, henüz ortaokul çağlarındayken Diyarbekir’in en az kendisi kadar namdar olan ilçesi Silvan’dan Ankara’ya gider, okumaya. Bircan ise henüz çocuk yaşındayken, şehrin kadim suriçinden meşakkatli bir tren yolculuğuyla İstanbul’a yelken açar.
İki kitabın hikâyesi (içeriği, çerçevesi) üzerine günün moda kavramı ile spoiler vermeyeceğim. Okuyacaksınız zaten…
Selim Abi’nin nehir röportajı sadece bir hekim biyografisi olmamakla birlikte, büyük oranda hekimlik ve hekim dünyası üzerinden sol hareket bağlamlı bir kitap. Ülkenin entelektüel kimliğinin nevi şahsına mahsus çok özel bir şahsiyeti olan Selim Ölçer’le yüzleşirken; ideolojik, politik, kültürel, sanatsal ve entelektüel dünyada ismi olup bilinen bir dolu şahsiyetin de sahada görünür pratik içindeki var oluşlarıyla buluşuyoruz kitapta…
Bircan’ın Porçakal’ı tam bir emekçi aile panoraması. Diyarbekir suriçinin kadim bir mahallesi ile birlikte şehrin her bir yanıyla haşır-neşir olurken; bir kararla tren garından eski kent komşuluklarından yadigâr bir hüzünkâr uğurlama, iki gece üç gün süren yolculuk, sonra yine bir tren garı Haydarpaşa’da noktalanan hayat ve devamı. Adeta “Bu nasıl İstanbul” ki denizi yok, refahı yok! Nefes alınacak bir mekânı dahi yok! Taşı toprağı hiç de “altın” olmayan bir şehir!
Üstüne üstlük o terk edilen şehirdeki yemek kokularının, çocuk seslerinin yarenlikle birbirine karıştığı komşulukların yerine, ötekileştirmenin, önyargının her daim karşılarına koca bir duvar gibi çıktığı şehri İstanbul…
Biri hekim olup, derde derman olmak kabilinden çare arayanlara şifa dağıtır. İşini yaparken her yerde karşısına “yasaklı dil”in reddiyeci politik muhasarası ve bu muhasaraya karşı bir hekimin her şeyi göze alarak direnme kararlılığı kalır geriye…
Öbürü gazeteci olur ve İstanbul’un muhalif kimlikli hak-hukuk arayanlarının sol(uk) benizli Kürt kimliklilerinin içinde bulur kendini. Yani olması/olunması gereken yerde.
İki ayrı kuşak hikâyesi; biri 68 sonrası, diğeri 78 ve sonrası. Türkiye’deki hak mücadelesinin ardında bırakılan şehrin kendilerinde yarattığı, hatta yansıttığı özgüvenin gururunu taşıyarak ve elbette Kürtlüklerinin farkında olarak yapması/yapılması gerekenleri yaparken durdukları yeri de durmayı bilmeleri.
Bu iki kitabın birçok yerinde kendimi de gördüm, ifade etmeliyim. Üniversiteli olmayı yetmişli yılların ortalarında Mülkiye’yi tercih etmiş biri olarak Ankara sokaklarını ve dönemin hercümerci gereği zaman zaman İstanbul’a gidişlerle ‘iki anlatıda da varım’ı ziyadesiyle hissettim.
Murathan Mungan’ın taze çıkan “Gençlik... Gençlik...”*** şiir seçkisinde 12 Mart’ları, 12 Eylül’leri ve üstüne üstlük 90’lı yılların faili meçhullerinin bir çağ yangınından,
Hüseyin Haydar’ın dediği gibi;
“Akşam yelleri sokakta kaldı / İnme bahçeye, balkona çıkma / Açma pencereleri / Kurşunlar dolar içeri / Dışarıda. yolun üzerinde / Ölüler yatıyor. Yalnız / Yarım kaldı çaylarımız / Camları dağılan kahvelerde…”
İki kitabı peş peşe, ara vermeden okuyun derim, pişman olmazsınız… Çünkü yine Murathan’ın gençlik şiir seçkisi girizgâhının referansıyla: “Kaç kuşağın gençliğini, ömrünü heba etmiş bu ülkede bu sözün (gençliğimden hayır görmeyeyim ki) çağrıştırdıkları hâlâ düşündürür beni…”
Kitaplar:
* Özen B. Demir ve Onur Erden, Dr. Selim Ölçer: “Ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanırım”, İletişim Yayınları, Şubat 2025, 272 sayfa.
** Bircan Değirmenci, Porçakal, İletişim Yayınları, Nisan 2025, 212 sayfa.
*** Murathan Mungan, Gençlik... Gençlik..., Metis Kitap, Nisan 2025, 96 sayfa.
Not: Selim Ölçer’in katılımıyla kitabının söyleşisi, 12 Nisan 2025 saat 14.00’te DİTAV Diyarbakır Kültür Sanat Evi’nde olacak.
(ŞD/TY)