1848 DEVRİMİ SONRASI PARİS
Gözetimin mimari izdüşümü: Haussmann’ın Paris’i

19. yüzyılın ortalarında Paris’in dar ve labirentvari sokakları, devrimci ayaklanmaların doğal bir sahnesi hâline gelmişti. 1848 Devrimi’nin ardından Fransa’da iktidarını pekiştiren III. Napolyon, kenti “medenileştirme” ve kontrol altına alma arzusuyla Baron Haussmann’ı görevlendirdi.
Bu büyük dönüşüm, yalnızca şehircilik tarihine değil, aynı zamanda gözetim toplumunun inşasına dair de izler taşıyordu. Haussmann, şehri estetik bir forma sokmakla kalmamış, aynı zamanda şehre toplumsal denetim mekanizmalarının da nüfuz edebileceği bir uzam yaratmıştı.
Haussmann’ın tasarladığı geniş bulvarlar ve düzenli mahalleler, modern şehirleşme ile birlikte disiplin ve denetim mekanizmalarını da gündeme getirdi. Bu dönüşümde belirgin bir biçimde görülen kavramlardan biri, İngiliz filozof ve hukukçu Jeremy Bentham’ın “panoptikon”uydu.
Panoptikon nedir?
Panoptikon, Jeremy Bentham tarafından 18. yüzyılda tasarlanmış bir hapishane modelidir. Merkezdeki tek bir gözlem kulesi ve sürekli yanmakta olan ışık sayesinde, mahkûmlara sürekli izlendikleri izlenimi verilir.
Bentham’ın amacı, izleme pratiği sayesinde mahkûmlar üzerinde daimi bir disiplin oluşturabilmekti. Bu tasarımda, mahkûmlar ne zaman gözlendiklerini bilmediği için, davranışlarını her zaman düzene sokma eğiliminde olacaklardı.
Böylece fiilî denetim değil, izlenme ihtimali dahi bireyin kendi kendini gözetlemesine sebep olur. Haussmann’ın Paris’i, Bentham’ın panoptikon tasarısının ölçeğini genişleten, kenti bir tür açık hava hapishanesine çeviren bir hamleydi.

Geniş bulvarlar, daralan mahremiyet
Haussmann’ın açtığı geniş bulvarlar, yalnızca şehrin nefes almasını sağlamak veya hijyenik koşulları iyileştirmek için yapılmamıştı. Eski Paris’in iç içe geçmiş sokakları, isyancıların barikat kurarak askerî birliklere karşı mukavemet göstermesine imkân tanıyordu.
Haussmann’ın modernleşme kisvesi altında şehre yönelik yaptığı bu politik hamle, isyanın mekânsal zeminini ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Artık Parisliler, devasa caddelerde birbirlerine görünür hâldeydi ve dar sokakların sağladığı mahremiyet, yerini sürekli izlenen bir kent atmosferine bırakmıştı.
Haussmann’ın yeni Paris’i, tam da bu noktada bizlere Fransız filozof Michel Foucault’nun iktidar ve disiplin teorisini hatırlatıyor. Foucault, gözetim ve panoptikon kavramlarını en detaylı şekilde Disiplin ve Ceza: Hapishanenin Doğuşu (Surveiller et Punir: Naissance de la Prison, 1975) adlı eserinde ele alıyor.
Foucault’a göre, modern toplumun disiplin teknikleri, bireyi yalnızca cezalandırmakla yetinmez; bilakis, bireyi kendi üzerindeki tahakkümün öznesi hâline getirir. Haussmann’ın kent planlaması da, Paris sakinlerini yalnızca fiziksel mekânda değil, zihinsel anlamda da gözetim altına almayı amaçlıyordu.
Foucault, modern toplumlarda iktidarın işleyişini analiz ederken gözetimi merkezi bir kavram olarak ele alır. Ona göre, iktidar artık doğrudan baskı ya da fiziksel şiddet yoluyla değil, bireyleri disipline eden, onları kendi üzerlerinde sürekli bir denetim mekanizması kurmaya teşvik eden daha incelikli yöntemlerle işler.
Bu bağlamda, Jeremy Bentham’ın panoptikon modeli, Foucault için modern gözetim toplumunun işleyişini açıklayan bir metafordur. Tıpkı panoptikon modelinde mahkumların her an izlenebileceğini düşünmesi gibi, modern gözetim toplumunda bireyler iktidarın kendi üzerindeki tahakkümünü içselleştirir. Böylece iktidar, bireyler üzerinde fiziksel bir zorlamaya ihtiyaç duymadan işlev kazanır.
Foucault, bu modelin yalnızca hapishanelerle sınırlı olmadığını, modern toplumun birçok kurumsal yapısına içkin hale geldiğini savunur. Okullar, hastaneler, kışlalar ve fabrikalar, bireylere gözetim altında olduklarını hissettirerek belirli normlara uygun davranmalarını sağlayan mekanizmalar içerir.
Bu tür yapılar, bireyleri yalnızca denetlenen özneler haline getirmez, aynı zamanda onları iktidarın aparatı yapar. Foucault’ya göre gözetim, artık yalnızca bir araç değil, modern bireyin varoluş biçimini belirleyen temel bir yapıya dönüşmüştür.

Sınıfsal ayrışma ve kentsel tasarımın disipliner rolü
Paris’in geniş bulvarlara dayanan yeni mimarisi, yalnızca bir gözetim aygıtı değil, aynı zamanda toplumsal sınıfların yeniden tertip edilmesi anlamına geliyordu. Haussmann, Paris’in yoksul kesimlerini şehir dışına, çeperlere iterek, kent merkezini burjuvazi için steril bir alana dönüştürdü. Yüksek kiralar ve lüks konut projeleri, dar gelirli kesimlerin bu yeni kent düzeninde yer edinmesini de imkansız hâle getirdi.
Haussmann’ın kent planlaması bu anlamda modern gözetim toplumuna geçişin ilk örneklerinden biriydi. Gözetim, yalnızca devletin zorla dayattığı bir mekanizma olmaktan çıkmış, bireylerin gündelik yaşam pratikleri içinde içselleştirdiği bir norm hâline gelmişti.
Kapitalist gözetim: Tüketim mekânları ve panoptikonun yeni işlevi
Şehir planlaması, denetim mekanizmalarıyla sınırlı değildi; aynı zamanda kapitalist tüketim kültürünün ihtiyaçlarına göre şekillendirilmişti. Haussmann’ın Paris’i, hem askerî disiplinin hem ekonomik denetimin de bir tezahürüydü.
Geniş bulvarlar boyunca inşa edilen alışveriş pasajları, devasa mağazalar ve kafeler, tüketim toplumunun teşvik edildiği mekânlar hâline geldi.
Emile Zola’nın Kadınların Cenneti romanında tasvir edilen büyük mağazalar, Paris’in bu dönüşümünün edebiyattaki yansımasıydı. Bentham’ın panoptikonunun temel ilkesi olan “her an izlenme” durumu, bu yeni kent düzeninde farklı bir biçim kazanmıştı.
Mağazalar, vitrinler ve geniş alışveriş caddeleri, kişinin sürekli teşhir edildiği ve tüketime yönlendirildiği bir alan yaratıyordu. Paris’e kapitalizmin “panoptikonu” inşa edilmişti.
Güncel panoptikon teorileri ve dijital gözetim
Bugün gözetim toplumunun araçları farklılaşmış olsa da, Haussmann’ın kent tasarımındaki temel mantık hâlâ varlığını sürdürmektedir. Bentham’ın panoptikon modelindeki tek yönlü gözetim, günümüz dijital dünyasında çok yönlü bir denetim biçimine evrildi.
Koreli yazar, filozof ve kültür eleştirmeni Byung-Chul Han’ın ifadesiyle, modern gözetim toplumu, artık bireyi zorla denetime tabi tutmaz; aksine, birey kendi mahremiyetini pazarlık konusu hâline getirerek gözetimin öznesi olur.
Sosyal medya platformları ve mobil uygulamalar insanları hem mahremiyetlerinden feragat etmeye hem de başkalarının mahremiyetine nüfuz etmeye teşvik eder.
Dijital panoptikonda kişi hem kurban hem de faildir. Han’a göre zaten “özgürlüğün diyalektiği de işte budur.”
Kaynaklar
- Foucault, M. (1977). Discipline and punish: the birth of the prison. 1st American ed. New York, Pantheon Books.
- Han, B, C. (2017). Şeffaflık Toplumu. İstanbul: Metis Yayınları
- Ebenstein, Alan O. (1991). The greatest happiness principle: an examination of utilitarianism
- Guízar, H. A. (2018). “Make a Hard Push for It”: The Benthams, Foucault, and the Panopticons’ Roots in the Paris École Militaire. Lumen, 37, 151–173.
(BG/EC)