Azılı bir tutkuymuş meğer koleksiyonculuk! Öyle ki insan bedenine nakşolunmuş bir kadim hikâyeyi usta bir cerrah misali söküp alarak “teşhir ürün” metasına dönüştürmenin azılı olma hâli. Bir Suriyeli mülteci hikâyesi olan “Derisini Satan Adam” filminde de izlemiştim farklı bir koleksiyoner ve paralı modeli olan sırtı dövmeli bir adam hikayesini…
Çok hızla ve bir çırpıda okudum Yavuz Ekinci’nin “Aziz”ini*. Dededen kalma koleksiyonerlik ve nineden kalma bir deq (Kürtçe'de dövme) ilgisinin modern zamanlara yansıyan yüzü sanki Aziz.
Kitabın akışkanlığına yön veren sürükleyici ve gerilim dozu yüksek yazı tekniği ve kurgusuyla Aziz aslında sanki bir koleksiyoner olmaktan öte, yarattığı sanatçısına kıskançlıkla sahip olma hakkını kendi mülkiyetinde gören bir seri sanat katili hikâyesi…Mirzade Aziz maddi sorunu olmayan aileden varlıklı biri. 2.500 yıl önce Çin’de yaşamış Filozof Sun Tzu’nun “savaş sanatı” ilkeleriyle hayatına yön veren bir roman kahramanı olarak “Aziz” okuru yönlendiriyor.
Yedi asır önce yaşamış Dante’yi, İlahi Komedya’sıyla edebiyat açısından bir kült eser ve ilham kaynağı olarak biliyor edebiyat tutkunları. Semboller, sayılar ve simgeler eser için çok önemli. Dante, Comedya’da okuru ölüm sonrası bir seyahate çağırır. Ve bu çağrıyı cehennem, araf, cennet üçgeni üzerinden ezoterik bir kodla anlatır. Döneminin önemli şahsiyetleri bu seyahatte görünür. İlahi Komedya’yı yazmaya başladığı 1300’de Dante 35 yaşındadır. Dante bunu metinde “yaşam yolumuzun yarısında” diye vurgular. Sonra bir çok edebiyat okuruna “Dante gibi ortasındayız ömrün” sözü dillere pelesenk olur.
Yavuz Ekinci’nin bir nevi yüzünü dünyanın farklı coğrafyalarına kendi geleneksel Kürt kültüründen beslenerek selam yollaması ve “bak ey okur, buradan oku hikâyeyi” deme isteği üzerinden de okumak gerek belki Aziz’i.
Bütün hikâye, bedenindeki nakışları bir sır gibi saklayan asla ifşa etmeyen yaşlı bir bilge (Êzidî Kürt) kadının terbiyesi ile büyüyen çocuk Aziz’in sonraki yıllarında dövmenin iz sürücüsü olması üzerinden yürüyor Aziz.
Nitekim Aziz’in 54. sayfasında Deq’in simgesel açılımı da belirtilmiş; güneş, yıldız, dokuz çentik, ay, arma, hayat ağacı, artı işareti, noktalar, balık, kılıç, uzun çizgiler, haç, rebap, şifa, taç, kırlangıç, turna, başak, üç nokta, çarpı işareti, insan, yastık, ayna, tokmak, akrep, ceylan ve çark…Güneş ile başlayıp çarkla biten 27 simge, kitabın her bir bölümünün sonuna yerleşerek romana ayrı bir görsellik de katmış.
Deq, Kadim Mezopotamya coğrafyasında bedene işlenen nakıştır. “Ebru, Kültürel Çeşitlilik Üzerine Yansımalar” Atilla Durak’ın kitabı 18 yıl önce (2007) Metis Yayınlarında çıktı. Kitabın hazırlık evresinde proje kitabının editörü Ayşe Gül Altınay “Ebru’nun Kürt coğrafyasına yansıyan yüzü”nü yazmamı istediğinde anında Deq’i düşünmüş ve yazmıştım kitaba, kitabın 24 yazarından biri olarak.
Belki o yazımdan bir paragrafı bu metnin göbeğine yerleştirmek isabet olur. “Deq, qal u beladan, eski zamanlardan beri bölge insanının Yezdanilik inancından bu yana sembollerle dansıdır. Sembollere yükümlediği mana’dır. Eski bir ritüeldir deq. Güneş, ay ya da yıldız sembollerinin insan tenindeki görsel tapınmasının gizidir. Ya da birini kimliğine dair tarif ederken ‘şurasında şöyle bir deq’i vardı’ demenin kimlik tanımlamasıdır. Veya kim bilebilir ki; kem göze, nazara karşı güzelliği bir başka güzellikle ifade etmenin biçimidir Deq!”
Yavuz Ekinci’nin Aziz’i bir koleksiyonerin modern zamanlar İstanbul’unda geçen hikâyesini anlatmakla birlikte! Dante’nin İlahi Komedya’sının farklı bir edebi yorumu gibi de okunabilir.
İstanbul’u mesken tutan bizim Kürt entelijansiyasını, itiraf etmeliyim ki artık Türkiye “kesmiyor / yetmiyor.” Yaptıkları işler üzerinden asli beslenme kaynakları kadim Kürt ritüelleri, yaşamı, doğası, gelenek-görenekleri ez cümle coğrafyası olmakla birlikte! Adına “modernite” denilen tuhaf zamanlarda çoğu kez o “Kürdi”liğin adını koymadan, ya da üzerini “örtülü” olarak bırakarak batı dünyasına anlatmayı da tercih ediyorlar.
Yavuz Ekinci de Aziz’de bunun bir grafiğini çizmiş. Sadece Türkler değil, batılılar da adı konmamış bu cenahtan Kürdi bir “İlahi Komedya” metni okunsun diye (mi) düşünmüş Aziz’de vurgulamadan geçmeyeyim!
Nitekim bu bakışımı doğrulayan kitabın 47. sayfasında “Timur’un Video Günlüğü”nden; “Binyıllardır Mezopotamya’da uygulanan dövme sanatıyla modern dövme tekniğini birleştirerek bedenlerini kiraladığım üç kişinin sırtına adlarını ‘cennet’, ‘araf’ ve ‘cehennem’ koyduğum üç eser çizdim. İlahi Komedya, benim donmuş tutkumdur.”
Yavuz’un Aziz’i , yukarıda adını telafuz ettiğim “Derisini Satan Adam” filmi de dahil olmak üzere çokça edebi metinler ve Kürt ritüellerinden beslenip bütün bunları süzerek iddialı işçiliği hissedilir bir edebiyatla çıkıyor karşımıza.
“Leonardo’nun Yahuda’sı” kitabında İsa’nın Son Yemeği’ni deşen Leo Perutz, o son yemekteki kötülüğün simgesi Yahuda’ya koca bir şehrin çarşı-pazarında yüz ararken; “Bu dünyada zaman zaman ihanet ve kötülük etmeden ayakta kalarak eserine hizmet edebilen kim var ki!” der haklı olarak.
Var mı, yok mu? Hadi okuyun bakalım Aziz’i de siz karar verin…
(ŞD/RT)
*Aziz, Yavuz Ekinci, Everest yy. 2025 İstanbul
Not: Yavuz Ekinci ile Aziz'i
3 Mayıs cumartesi saat 15.00’te Diyarbakır DİTAV kültür sanat evinde konuşacağız.