Rehber Aşıklar
Güller, nergisler ve bir dolu mevsimlik çiçek kokuya kesmişti. Parkın havuzunda bir çift yeşilbaş ördek suyla cilveleşiyordu. Ağaçların yapraklarında geceden kalan çiğ damlaları güneşle buluştuğunda arada bir ışıldıyordu.
Koşuyolu Parkı, park olmadan evvelki halini hiç mi hiç anımsamıyordu. Zaten şimdiki sakinlerinin bir çoğu da parkın geçmişinden bihaberdiler. Oysa daha otuz yıl kadar evvel Diyarbakır'ın at koşularının yapıldığı koca bir alandı. Adı da koşu meydanı ya da koşuyoluydu. Çocukluk günlerimde birkaç kez aile büyüklerimle ben de o alanda koşu izlemeye gitmiştim.
Şimdilerde şehrin bir bölümünün soluklandığı yemyeşil bir mekân oldu. Baharın ya da Diyarbakır'ın insanı kavuran sıcağında, kendini kentin dışına atamayanların gün boyu uğrak yeri bir park oluverdi, Koşuyolu Parkı. Sabahları spor ya da yürüyüş yapan sakinlerinin dışında tek tük kaçamak aşıklar göze çarpıyordu.
Onları güzel kokulu iki iğde ağacının gölgesindeki bankta yan yana oturmuş halde, olanca kısık sesleriyle konuşurken gördüm. Gördüm de görmezlikten gelir gibi yapıp tempolu yürüyüşüme devam ettim.
Ama onlarda fark etmişlerdi beni. Fark etmiş ve benim onları tanıdığım gibi onlar da beni tanımışlardı. Yüzlerini öbür yana çevirip onlar da beni görmezden gelmişlerdi.
Neredeyse son iki yıldır sıkça görüyordum onları. Ama ikisini birlikte görüşüm ilkti. Gerek Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin Festivallerinde, gerekse diğer kültürel etkinliklerde sıkça karşılaşıyorduk. Cevval, atak gençlerdi. Genellikle il dışından gelen konuklara gönüllü rehberlik yapıyorlardı, şehrin ev sahipliği adına.
Genç kız boylu, posluca endazesi de yerindeydi. Erkekse ince yapılı, şık esmer bir delikanlıydı. Genç aşıklardı onlar. Ve sanki dillerine yakışan uzun yıllar evvel şehirlerinde yaşamış eski hemşehrileri Nigahi Baba'nın dizeleriydi. "Aşık-i sadık menem. / Aşk içre men merdanenem." (BB)