ALEVİ ÖRGÜTLERİNDEN BM'YE İKİNCİ BAŞVURU
Orhangazi Ertekin: Emperyal ve alt emperyal güçler, Suriye’ye kayyım atadı

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR)'nin verilerine göre, yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen Alevilere yönelik 54 katliamda, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 1.476 kişi hayatını kaybetti.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi (OHCHR), 6 Mart'tan bu yana Alevilere yönelik gerçekleştirilen etnik temizlik saldırıları ve toplu infazlarla ilgili endişe verici raporlar aldığını ve doğrulama sürecinin devam ettiğini belirtti.
Ne var ki tüm bu katliamların belgelenmesine rağmen Uluslararası Ceza Mahkemesi ve uluslararası toplum harekete geçmedi. Aksine, Alevilere yönelik soykırım benzerleri gibi “sessizlikle” takip ediliyor.
Oysa, insanlığa karşı işlenen suçlar zamanaşımına gidilmediği hangi ülkede işlendiğinden bağımsız olarak “suç” olarak kabul ediliyor ve uluslararası ceza hukukundaki bir çok sözleşmeye göre de cezalandırılması gerekiyor.
Uluslararası Hukuk alanında uzman isimlerden eski hakim Orhangazi Ertekin, “Suriye'ye şu an bir kayyım atanmış durumda ve bu ciddi bir sorunu yaratıyor” diyor ve çözümü de bu noktadan gösteriyor:
"Ulusal savcılıkları harekete geçirmek, kamuoyu ile birlikte bu tür küçük ama güçlü adımlarla kurumları zorlamak gerekiyor."
Türkiye'den de Alevi örgütlerinin olduğu çok sayıda kurum ilk olarak 30 Ocak'ta BM'ye Suriye'deki katliamlara ilişkin bşr başvuru yapmıştı, bugünlerde de benzer bir başvuru için harekete geçildi. Hedef, Suriye’nin fiili lideri Ebu Muhammed el-Culani'nin katliamlarına son vermesi ve "soykırım" suçundan yargılanmasını sağlamak.
“Kürtler ve Aleviler hedefte”
Ertekin, özellikle uluslararası hukuk açısından bu suçların nasıl tanımlanması gerektiğini ve yapılması gereken başvuruları detaylandırarak, Suriye’deki durumun giderek soykırıma doğru evrildiğini söyledi.
Alevilere yönelik saldırıların din, tarihsel düşmanlık ve mezhepçilikle iç içe geçtiğine dikkat çekti: "Şiddetin harekete geçmesi açısından bu saldırıların dini bir yanı var bir de tarihsel bir süreç var. Ayrıca emperyal güçler, batılı güçler ve yerli kolonyal güçler, yerli emperyal güçler, yerel alt emperyal güçler Suriye'ye bir kayyım atadılar. Suriye'ye şu an bir kayyım atanmış durumda ve bu ciddi bir sorunu yaratıyor. Bu durum bir kuruluş sorunu, göç sorunu yaratıyor, bir yandan da şiddet sorunu yaratıyor."
Ertekin, Suriye’deki kayyım atanmasının yaratığı sorunu şöyle tanımladı:
“Bütün Avrupa çevresi bize şu an atanan kayyımın kurucu güç olarak tanınması gerektiğini söylüyor. En son Brüksel'de bir Suriye Konferansı düzenlendi. Bize söyledikleri şey, bu kayyımları yani Suriye dışından atanan, Suriye'den yerli olmayan güçlerin kurucu güç olmasını sizler de tanıyın.”
Ertekin, bu dış müdahalenin Suriye'deki Alevilere yönelik saldırıları daha da derinleştirdiğini söyledi:
“Şu an şiddetin temel hedefinde aslında iki kurucu olması gereken halk var. Kürtler ve Aleviler. Her ikisi de ciddi hedeftir. Diğer yandan Dürziler de hedef. Çünkü Dürziler sonuçta kurucu güç. Ama ilk baştan itibaren, kurucu gücün dışında tutulmaya çalışılıyorlar.”
“Tarihsel bir düşmanlık var”
29 Ocak’ta HTŞ tarafından yapılan darbeyle kurucu güçlerin sınırlandırılmaya çalışıldığını vurgulayan Ertekin, bu süreçte Alevilerin dışlanmaya çalışıldığını belirtti: "Bir defa sınırım 29 Ocak’ta bir darbe yapıldı HTŞ tarafından. HTŞ kendisini devlet ilan etti. Suriye’nin fiili lideri Ebu Muhammed el-Culani’ye (Ahmed eş-Şara) kendisini Cumhurbaşkanı ilan etti. Sonrasında bu toplumların dışlanma süreci başladı.”
Ertekin, Alevilere yönelik bu saldırıların tarihsel bir düşmanlık ve mezhepçilikten beslenerek şiddete dönüştüğünü vurguladı:
“Bu toplumların hedef olmasının bazı nedenleri var. Bir, çok kolay bir hedef. Silahlarını teslim ettiler. Çok kolay bir hedef. Tarihsel bir düşmanlık var.”
Alevilere yönelik soykırım tehdidinin giderek somutlaştığını belirten Ertekin, bu durumu bir soykırım süreci olarak değerlendirdi:
"Ama artık 7 Mart'la beraber bu soykırım tehdidi, soykırım bir tehdit olmaktan çıktı ve giderek örgütlü, tekrar eden, birbiriyle tutarlı ve aralıksız birbirini tamamlayan eylemler zincirine dönüştüğü için artık bunu bir soykırım olarak, soykırım süreci olarak görmekte büyük fayda var."
“Uluslararası düzeyde cezalandırmak gerekiyor”
Uluslararası hukuk açısından, Suriye’deki Alevilere yönelik suçların hukuken tanımlanması gerektiğini belirten Ertekin, bu suçların işlenmeye devam ettiğini ve uluslararası düzeyde cezalandırılmasını talep etti:
“Türk Ceza Kanunu da, Avrupa'nın ceza kanunları da ve anlaşmalar da olsa, sözleşmeler de bunun aslında bir soykırım olduğunu söylüyor. Soykırım üzerinden yaşananları tarif edebilmek kolay görünüyor.”
Ertekin, 30 Ocak’ta Birleşmiş Milletler’e başvurduklarını ve Alevilere yönelik işlenen suçların uluslararası suç olarak tanınması için mücadele ettiklerini belirtti. Türkiye’den Alevi örgütleri de BM’ye başvuranlar arasında yer alıyor.
Ayrıca, Ertekin ilk başvuru yaptıklarında “soykırım” tehdidi olduğunu sonrasında 7 Mart itibariyle bu başvuruların soykırım tehdidinden, fiili bir soykırım sürecine dönüştüğünü vurguladı:
“Suriye'de bir stabilizasyon zor görülüyor. O nedenle de mümkün olduğu kadar uzun vadeli bir insani çalışmaya ve hassasiyete, kamuoyuna çalışmasına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum."
Ayrıca, Ertekin uluslararası hukuk çerçevesinde, her ülkenin kendi sınırları dışında işlenen suçlar için de hukuki süreç başlatabileceğini belirtti. Ortada mağdur olanın değil sadece herkesin etkilendiği bir insanlığa karşı işlenen suç olduğunu söyledi:
"Örneğin Brezilya'daki bir hakim bile Suriye'deki bu katliam nedeniyle Suriye’nin fiili lideri Ebu Muhammed el-Culani’ye (Ahmed eş-Şara) tutuklama kararı verebilir. Çünkü bu tür suçlarda yer yönünden yetki sorunu yok. Evet, insanlığa yönelik işlenen suçların hepsi böyle.”
Ertekin, ayrıca uluslararası kamuoyunun bu konuya daha fazla duyarlılık göstermesi gerektiğini belirterek, Alevilere yönelik yapılan katliamların çok sessiz kalındığına dikkat çekti:
“Kamuoyunda hak ettiği yere gelmediği nadir kıyımlardan bir tanesi olarak görebiliriz artık."
Bu kapsamda, uluslararası düzeyde başlatılan hukuk mücadelesinin önemini vurgulayan Ertekin, son olarak şöyle dedi:
“Bu tür suçlar karşısında ulusal savcılıkları harekete geçirmek, kamuoyu ile birlikte bu tür küçük ama güçlü adımlarla kurumları zorlamak gerekiyor.”
Ne olmuştu?
Esad ailesinin 53 yıllık yönetimi ve Baas Partisi’nin 61 yıllık hâkimiyetinin çökmesinin ardından, Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde bölge sakinlerinin evlerinden zorla çıkarıldığı, evlerine el konulduğu, tekbirler eşliğinde saldırıların gerçekleştirildiği ve silahlı tehditlerin yaşandığına dair bilgi ve videolar sosyal medyada paylaşıldı. Bazı vakalarda cinayetlere kadar varan olayların yaşandığı bildirildi.
Alevi toplumu, artan saldırıları kınayarak, HTŞ öncülüğündeki ‘Askeri Operasyonlar İdaresi’ne saldırıların durdurulması ve bölgedeki güvenliğin sağlanması için çağrıda bulunuyor.
(EMK)
PROF. DR. UĞUR ÜMİT ÜNGÖR YANITLADI
Devlet şiddetinin gölgesinde: Paramiliter grupların yükselişi ve etkileri nasıl şekillendi?

Suat Özçelebi: Amaç CHP'nin 23 Mart seçimini engellemek

DR. NİSAN ALICI YANITLADI
"Kadınların barış sürecindeki katılımı, kalıcı bir barışın temelini atıyor"

BM Kadının Statüsü toplantısında feminist sosyologlardan Suriye eylemi

İMAMOĞLU’NUN DİPLOMASI
“Tartışmalar hukuki ve akademik gerçeklerle örtüşmüyor”
