Nasıra Basmak!
***
Milletvekilleri daha Diyarbakır'a gelmeden iki gün önce başlamıştı gazetecilerin trafiği. Önce telefonla, sonra bizatihi kendileri gelerek. Her arayan da illa ki dördünden birinden "özel röportaj" istiyordu. Bir tek NTV'den Nizamettin Kaplan etiği sarsmamıştı. "Abi, elbette ben de yalnız bizim kanala özel röportaj vermelerini isterim. Ama öyle gözüküyor ki, mümkünatı yok! Röportaj vereceklerse herkese toplu olarak yapsınlar. Yoksa tek birine olmasın. Sonra ayıp olur." Nizam'ın dediği gibi de yaptılar, kimsenin gönlü kalmadı
Van mitingine kadar bir hafta süreyle milletvekillerini izleyen gazetecilerden bir kaçıyla dönüş yolunda görüştüğümde, "Aradaki inkıtaları saymazsak, Diyarbakır başlangıç, Van da final olarak mükemmeldi" dediler.
9 Haziran günü başlayan Kürtçe yayın ve milletvekillerinin tahliyelerinin akabinde her şey tam da iyiye doğru gidiyorken birden Tuncer Bakırhan ile Orhan Doğan'ın konuşmalarından birer cümleyi cımbızlayıp havayı tersine dönüştürmek doğrusu tam da bizlik ve de "bizden iyiler" kabilinden bir işti.
Hele, hele bakan Çiçek beyin son sözleri üslup kavramını yeniden tartışmayı gündeme getiriyordu.
***
Geçtiğimiz haftanın kültür, sanat cephesi açısından en ilginç olaylarından biri de Şule Ateş'in neredeyse bir yıl uğraşarak sahneye koyduğu Murathan Mungan'ın Kasım ile Nasır oyunuydu. Onca zahmetli 9 günlük festival yorgunluğundan sonra üçüncü kez Devlet Tiyatrosu sahnesinde oyunun sahnelenişi iki eski Diyarbekir evinden sonra salon düzeninde boşlukta kalmış, oturmamış gibiydi.
Tiyatro oyunundan çok, araya çeşit olsun diye katılmış Kürtçe parçalara rağmen, tarihin sayfaları arasından çıkmış folklorik defile görüntüsünün danslı izleniminin ortalamasından öteye gidemiyordu Şule Ateş'in Kasım ile Nasır'ı.
Oyunla ilgili eleştiriler bir yana asıl şaşırtan sadece Birgün'ün Pazar ekiyle yetinmeyip aynı gün Radikal İki'yle de "arkadaş kıyağı" geçen eleştirmene aitti. Eleştirmen, oyuna arkadaşca meth-u sena'lar düzerken, oyuna ev sahipliği yapan ve kendisini de davet eden kuruma(Anadolu kültür / Diyarbakır Sanat Merkezi) ve şehre (Diyarbakır'a) önyargılı vuruşları , doğrusu IS'sızlığın ortasında IS'ırgan otu gibi kalmıştı.
***
Ve sıkı durun; 5 Haziran çevre gününden bu yana şehrin hemen her yerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin bir bez afişi "En iyi temizlik, kirletmemektir". Bilboardlarda ise bu afişe adeta yanıt, hem de anlı, şanlı OMO'dan. "Kirlenmek güzeldir". Bir de panel "Kirlenmek güzeldir paneli". Türkiye'de 5 il seçilmiş; Kayseri, Antalya, Diyarbakır, Malatya ve Samsun. Panelistler, Profesör Dr. Yankı Yazgan, çocuk-ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı. Davetiyede yazdığına göre "kirlenme özgürlüğü"nün gelişme özgürlüğü anlamına geldiğini vurgulayacak(mış). Diğer konuşmacı İclal Aydın ise ; "sıcak gülümseyişi ve tatlı sohbetiyle kadın olmak, annelik ve hayat üzerine deneyim ve gözlemlerini paylaşırken" daha çok kirletin ki ; OMO daha çok kazansın demeye getirecek her halde.
Hicap duydum dersem yeridir. Bu kadar kirlilik varken bu ülkede; bula, bula bizi mi buldunuz? Hem de "kirlenmek güzeldir" sloganınızla. Bizler "Temiz toplum" diyoruz kardeşim. Biliyoruz kapitalizmin dini, imanı Allah'ı, kitabı paradır ama. Gidin kendinize önce kirletip sonra da temizletecek başka diyarlar arayın. Bu Diyar(bakır)'da size ekmek yok. Bizim sloganımız belli:" En iyi temizlik kirletmemektir, kirlenmemektir, hem de hiç."
Birileri nasırımıza basıyor. Hem de IS'rarla!