Hani Kürt Yoktu!
Bir gün önceydi. 8 Haziran günü CNN-Türk'ten sevgili Murat Utku aradı. "Abi yarın Kürtçe yayın başlayacak. Canlı yayında konuğumuz olur musun?" Hay hay dedim. Ertesi gün 9 Haziran günü saat 10 gibi Diyarbakır'ın Ofis semtinde kalabalık bir vatandaş topluluğuyla tuzluk, biberlik kabilinden dizildik televizyonun karşısına. Bu kez o zalim yarım saat geçmek bilmez. İkide bir gözüm saate ilişiyor. İnanın 10.30'u zor getirdim desem yalan olmaz. Ne de olsa 80 yıllık Cumhuriyet politikasının Kürde dair tezlerinin Devleti Ali Osmaninin televizyonundan bizatihi kendi elceğizleriyle çöpe atılmasıydı tanık olacağımız.
Ve yayın başladı, "Zenginiya Çanda Me" (Kültürel Zenginliğimiz) başlığıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin Devletinin TRT'sinden ilk Kürtçe ya da TRT'ce "Kirmanca"(Doğrusu Kurmancî) sesler duyulmaya başladı. Zenginliğin Kürtçesi Dewlemendî idi, ama içinde w var diye herhal, Türkçesi tercih edilmişti. Ama olsundu bu kadar kusur kadı kızında bile olurdu. Şimdi bunları görmenin zamanı da yeri de değildi. Doğrusu ilk anda sesler bana gaipten öte dünyadan geliyor gibiydi. Hani insan etkisinde kaldığı rüyadan aniden uyanır da; gerçek mi değil mi duygusuna kapılır ya! Aynı o ikilem içindeydim.
Ne günlerden buralara gelebilmiştik tanrım! Yoksunuz demişlerdi. 30-40 kelimeyi geçmeyen çoğu da Türkçe, Farsça ve Arapça'dan çalınmış uyduruk bir dil demişlerdi dilimize. Dili olmayanın tarihi de kültürü de kimliği de olmaz da demişlerdi. Sonra ne de olsa öz be öz dağlı Türklerdik. Ama o da ne, işte bu gün, 9 Haziran Çarşamba günü tarihe kayıt düşülüyordu. Kürt dili vardı ve işte kanıtı. Hem de yalnız konuşma değil yazı dili olarak da vardı. İşte TRT ekranlarında kanıtı!
Doğrusu dikkatli gözle programı izlediğimde daha önceki kaygılarımın da yersiz olduğuna kanaat getirdim. Muhtemelen Kürtleri irite edecek, tümüyle propagandaya yönelik yayın olabilir düşüncesi, benim gibi bir dolu insanda egemendi. Ama kaygılarımı TRT boşa çıkarmıştı. En azından ilk yayın için yersizdi kaygılar. Haberler de ölçülüydü, müzik yayını da seviyeliydi. Hele kardeş türkülerin halen kanal arayan Mirkut'u tam bir sürpriz olmuştu. Doğayı anlatan bölümde genel olarak insanlık tarihi ve kültürü geçmişle yoğrulmuştu. Dil anlaşılır ve netti.
Yayını izleyen sıradan vatandaşların tepkisi de kayda değerdi. Biri dedi ki, "Keşke 20 yıl önce bu yayın başlasaydı. Bu kadar kan dökülmezdi belki! Çok geç kalındı çok." Bir başkası hemen yanıt verdi tepkiye hem de Kürtçe "Hayır geç sayılmaz tam zamanıdır. Ama korkum o ki bırakmazlar, engel olurlar" dedi. Dayı dedim kim engel olacak ki, bu devletin televizyonu, kanalı, devlet Kürtçe yayın yapıyor. Önce şaşkınlıkla inanamadı sonra da "Ha! O halde iyi" dedi. Sonra düşündüm yahu bu millet onca çanak anten eziyetini, suçlu duruma düşme pahasına o Medya tv'yi izleme kavgasını sahi niye yaşamıştı?
Yayın bitti. Ağır bir yük omuzlardan kalkınca insan hafifler, rahatlar ya, aynen o haldeyim. Sözüm üzre geçtim Murat Utku'nun CNN-Türk mikrofonunun karşısına, sıraladım. İçeriğe de süreye de çok takılmamak gerek, dedim. Bu bir adımdı, olmalıydı, oldu. Yakışan budur bu ülkeye. Devamı mutlaka gelecek, gelmeli. Vergi veriyoruz bu ülkede, yayının içeriğine de süresine de müdahale ederiz bu ülkede. Şimdi sıra bilim ürettiğini ifade eden üniversitelerde, başta da Dicle Üniversitesi'nde. Bir Kürt Enstitüsü kurulmalı. Ardından da ekledim. Bu ülkede 10 yıl önce bir hukuk garabeti yaşandı. Seçilmiş parlamenterler Kürtçe yemin ettiler diye hapse atıldı. Şimdi bizlerin toplum olarak Leyla Zana ve arkadaşlarından gecikmiş bir özür borcumuz yok mu? dedim.
Sanki bu sözleri birileri duymuş gibi öğlenden sonra tekrar Murat Utku aradı. "Abi haberin var mı Demokrasi Partisi (DEP) milletvekilleri tahliye oldular" dedi. Doğrusu bu kadar heyecan da fazlaydı canım. Bir günde iki heyecana yürek dayanmayabilirdi. Hele benim gibi by-paslı birine. Sakin olmalıydım. Ama demesi kolay, gel de sakin ol. Bu ülkenin siyasilerine, bürokratlarına vur deyince öldürüyorlardı doğrusu. Keşke bütün bunları Avrupa dillendirmeden yapsalardı. Daha şık olmaz mıydı? Demek ki, doğulu toplumların bir garip davranışı da bu olsa gerek. İlla ki, beklentileri oldukları birileri isteyecek ki yapsınlar. Benim asıl korkum yarın öbür gün ulan Kürtler oturun oturduğunuz yerde size mi kalmış "Kürtçülük" yapmak. Lazımsa onu da biz sizin yerinize yaparız demeleri. Oldum olası bu "suyun öte tarafından gelenlerden"* korkmuşumdur azizim!
Sonra DEP'li milletvekillerinin cezaevinden çıkarkenki görüntülerini televizyonlardan izlerken aklıma Zeki Alasya ile Metin Akpınar'ın bir filmi geldi. Zeki Metin'e soruyor, nereye gidiyorsun? diye. Metin de yanıtlıyor; cezaevindeki kayınbiraderimin ziyaretine. Hayırdır diyor Zeki hangi suçtan içerde. Sigara kaçakçılığından 2 yıl yedi diyor. Peki koltuğunun altındaki ne? diye sorunca. Kayınbiradere bir karton Marlboro diye yanıtlıyor Metin.
İşte hikâye bu. Kürt siyasetçilerini 10 yıl önce bu ülke cinnet geçirircesine hapse gönderdi. Şimdi onlardan özür bile dilemeden onların diliyle yayın yapıyor. Şimdi elimizde bir kaset olmalı onları karşılar ve kucaklarken ;
" Tû nazikî, tû bedewî leyla, leyla
Kîza Kurda çikas rindî leyla, leyla.
Leyla, leyla bihare,
Hewiya te me zu were."**
Şimdi artık aklı selim zamanıdır. Şiddeti dillendirmemek zamanıdır. TRT'den başlayan yayın tek bir dakikalık mesela "Rojbaş Türkîye, Hûn çawanın"***la sınırlı olsa bile önemli ve ciden dikkate alınması gereken geriye dönüşü olmayan bir adımdır. Sürekli izleyip, raporlar hazırlayıp içeriğine de süresine de müdahale yollarını demokratik yöntemlerle aramak boynumuzun borcu olsa gerek. İtmemek gerek diye düşünüyorum. Bizlerin, Kürtlerin buna gerçekten ihtiyacı var. Devletin de bu seslere kulak vermesi, yayınları barış kültürünün aracı haline getirici politikalara ihtiyacı var.
Ayrıca tahliye edilen DEP'li milletvekillerine de yeniden siyaset yapma şansını ve fırsatını verecek bir olgunluğa Türkiye'nin gerçekten ihtiycı var.
* Trakya göçmeni olup da Türk milliyetçiliği konusunda kimseye fırsat vermeyenler.
** Sen nazik ve güzelsin leyla.
Bir Kürt kızı olarak da çok iyisin.
Leyla bak bahar geliyor
Senin umudundayız çabuk gel Leyla.
*** İyi günler Türkiye. Sizler nasılsınız.