Fransa’nın radyo-televizyon üst kurulu Arcom’un internet sitesinde yayımlanan raporu, Nilüfer Oktay Fransızcadan Türkçeye çevirdi. Fransa özellikle 2024 yılından bu yana önemli cinsel şiddet ve istismar davalarıyla sarsılıyor. Sinemadan eğitime, sağlıktan aileye pek çok kurumda yaşanan şiddet suçları yargıya taşınıyor.
Eşini ilaçlarla uyutup yıllarca başka erkeklerin cinsel saldırısına maruz bırakan Dominique Pelicot ve 2005-2017 arasında çoğu çocuk 299 kişiye tecavüz ve saldırı ile suçlanan Joël LeScouarnec’ın davaları bunlardan bazıları. 2025’in ilk aylarında görülen ve yönetmen Christophe Ruggia ve ünlü aktör Gèrard Depardieu’nün ceza almasıyla sonuçlanan şikayetler ise sinema endüstrisinin parıltılı yüzünün altında yatanları gösteriyor.
Fransa’nın radyo-televizyon üst kurulu Arcom Mart 2025’te, ülkenin gündemiyle yakından bağlantılı bir rapor yayımladı. Raporun başlığı “2024 Televizyon Haber Programlarında Cinsel ve Cinsiyetçi Şiddetin Ele Alınışı”.
Çalışma öncelikle konu hakkında TV kanallarının tutumunu gösterdiği için önem taşıyor. Raporda kullanılan yöntemse medya araştırmalarında yapay zekanın kullanımı açısından kayda değer bir örnek.
Whisper, CroissantLLM, inaSpeechSegmenter
Rapor, cinsel şiddetin Birleşmiş Milletler tarafından “en sistematik ve yaygın insan hakları ihlallerinden biri” şeklinde tanımlandığı vurgusuyla başlıyor. Bir diğer vurgu kanalların cinsiyetçi önyargı ve kadına yönelik şiddetle mücadeleye katkıda bulunmak zorunda olduklarıyla ilgili.
Bu bağlamda Arcom yayıncılara, cinsel ve cinsiyetçi şiddet konusunu işlerken UNESCO ve MNRA (Akdeniz Düzenleyici Kurullar Ağı)’nın tavsiyelerini dikkate almaları gerektiğini hatırlatıyor. Nitekim Arcom’un raporunun rehberi UNESCO’nun 2019’da gazetecilere yönelik hazırladığı “Kız Çocuklarına ve Kadınlara Yönelik Şiddetin Haberleştirilmesi” adlı kitabı.
Çalışmanın merkezinde Fransa’da izlenme oranları yüksek olan France 2, TF1, M6, France 3, France 5, TMC, RMC Story, CNews, BFM TV, LCI ve France Info kanallarının haber programları var.
Araştırma kapsamında yayın süresi 2000 saati bulan programların, cinsel ve cinsiyetçi şiddeti içeren sekansları yapay zeka araçları yardımı ve insan izlemesiyle 16 saate indirildi.
Otomatik konuşma transkripsiyonları için açık kaynak kodlu bir yazılım olan Whisper kullanıldı. Ardından metin bölümlere ayrılıp bir veritabanında, geleneksel anahtar kelime araması için düz metin ve her bir sekansın bağlamsal ve anlamsal bilgilerini yakalayan sayısal vektörler olmak üzere iki şekilde depolandı.
Metnin sayılaştırılmasında kullanılan yazılım CroissantLLM. Sekanslardaki kadın ve erkeklerin konuşma sürelerinin tespit edilmesinde ise INA (Ulusal İşitsel-Görsel Enstitü) tarafından geliştirilen, yine açık kaynaklı inaSpeechSegmenter’dan faydalanıldı.
Bakış açısından çözüm gazeteciliğine yedi kategori
UNESCO’nun kitabına dayanarak belirlenen anahtar kelimeler şöyle: Sözde namus cinayetleri, cinsiyete özgü cenin ve çocuk öldürme; cinsel taciz, saldırı ve tecavüz; kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi taciz, zorla evlilikler, erken ve çocuk yaşta evlilikler, kadın sünneti, insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı, çatışmalarda kadınlara yönelik şiddet ile partner şiddeti ve eş cinayeti.
Raporda sekansların içeriği yedi kategori altında değerlendiriliyor. Birinci kategori işlenen konu. Ardından kimlerin söz aldığı ve bakış açısı mercek altına yatırılıyor. Biçim kategorisini istatistikler, yasal çerçeve ve son olarak çözüm gazeteciliği izliyor. Sırasıyla bakalım:
Ele alınan konu: 2024’te en fazla ele alınan konu yüzde 64’le tecavüz, cinsel saldırı ve taciz. Kadın cinayetleri 15, pedofili vakaları 14, ensest yüzde 3 oranında haber programlarında işlendi.
Kimlerin söz aldığı: Bu kategorideki başlıklardan ilki sağlanan bilgilerde cinsiyet eşitliği hakkında. 2021 tarihli bir araştırmayla kıyaslandığında hem kadın ve erkek sayısının hem konuşma sürelerinin 2024’te eşitlendiğini söylemek mümkün. İkinci başlık uzmanlara odaklanıyor. UNESCO’ya göre haberlerde psikolog, avukat, sosyal hizmet çalışanı gibi uzmanlara danışılması gerekli.
Raporda programlara davet edilen kişilerin üçte birinden fazlasının aslında cinsel şiddetle ilgili özel bir uzmanlığının olmadığı belirtildi. Kategorinin ilgilendiği diğer mesele savunma ve masumiyet karinesi. 10 sekanstan sekizinde, zanlıyla ilgili “suçlanıyor” veya “iddiaya göre” gibi dikkatli ifadeler mevcut. Suçlanan kişi ünlü olduğunda masumiyet karinesine daha fazla dikkat edildi. Son başlıkta ise hayatta kalanın ele alınma yöntemine değiniliyor.
Yine UNESCO’nun tavsiyesi göz önünde tutularak: “Hayatta kalanları iki kez mağdur etmemeye dikkat edin: Bir kez maruz kaldıkları şiddet nedeniyle ve bir kez de ayrımcı veya aşağılayıcı (saldırgana sempati duyan, mağdura kendini suçlu hissettiren) gazetecilik muamelesi nedeniyle. Gerçekleri küçümsemekten, sorumluluğu gizlemekten, mağduru katille aynı kefeye koymaktan kaçının.
Tecavüz mağduruna giyim ya da yaşam tarzı hakkında sorular sormaktan da...” Fransız kanallarının bu konuda sınıfı geçtiği söylenebilir. Programlarda hayatta kalanın adından, yaşından bahsedildi, meslekleriyle ilgili bilgiler verildi. Daha çok sanığın davranışına odaklanılması; hayatta kalanın giyimi, görünüşü, ahlakıyla ilgili soru sorulmaması ve yorum yapılmaması raporun önemli çıktılarından oldu.
Bakış açısı: Aranan yanıt, cinsel ve cinsiyetçi şiddetin münferit bir olay mı, yoksa toplumsal bir olgu olarak mı sunulduğu. UNESCO açısından gazeteciler, “kadınlara yönelik taciz ve ve cinsel baskı kültürünü veya sistemini araştırmalı, bu yapısal olgu hakkında kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalışmalı.” Sonuçlar Fransız haber programlarında toplumsal bağlamın eksikliğine işaret ediyor. Çünkü davaların ya da şikayetlerin yüzde 54’ü bir üçüncü sayfa haberi gibi sunuldu, sadece yüzde 35’i sistematik bir olgu olarak ekrana taşındı.
Yüzde 11’inde ise herhangi olaya atıf yapılmadan cinsel şiddetten söz edildi. Kamuoyunda Mazan diye de anılan Pelicot davasında programların yüzde 50’ye yakını tecavüzü toplumsal bir sorun olarak ele aldı; “erkekler ve kadınlar arasındaki zihniyeti ve ilişkileri değiştirmesi gereken bir dava” şeklinde analiz etti.
Ünlü oyuncuların adının geçtiği davalarda toplumsal yapı, söz konusu sektöre özgü bir kültürel evrenle, bu evrendeki “cinsel özgürleşme”yle sınırlandırıldı, haberler bazı erkeklerin pedofiliye varacak şekilde durumdan faydalandığı yorumuyla aktarıldı.
Şiddeti kınayan bakış açısının benimsendiği sekanslarda konuşanların yüzde 58’i kadınlar. Olguyu önemsizleştiren ifadeler yüzde 65 oranında erkekler tarafından kullanıldı.
Kategorinin diğer sorusu cinsel ve cinsiyetçi şiddetin toplum üzerindeki etkisi. Şiddetin hayatta kalanın ruh sağlığına, ilişkilerine, kariyerine olumsuz yansımalarından bahsedildi ancak sekansların yüzde 76’sında bir sosyal etkiye vurgu yapılmadı.
Form: Bu kategoride kullanılan terimler, sansasyonellik ve başlık araştırılıyor. Sözcük seçimlerinde hassas olunması, gerçeği küçümseyen ifadelerden kaçınılması UNESCO’nun altını çizdiği noktalar.
Rapor, sekansların dörtte üçünde sözcüklerin bu normlara uygun olduğunu gösteriyor. Yüzde 25’lik kısımda ise örneğin bir tecavüzcü için “akıl yürütme yeteneğinden yoksun biri”, taciz için “sorunlu davranış” gibi yorumlar yapıldığı, kesin hukuki terimlerin kullanılmadığı görüldü. Sekansların yüzde 83’ünde dramatik efektlerle sansasyonellik arayışına rastlanmadı, daha çok olayın ciddiyetini gösteren bir sunum tarzı tercih edildi.
Olumsuz örneklerin birinde homofobik saldırılarla anılan bir internet sitesinin kapatılmasına hüzünlü bir müziğin eşlik etmesi, bir polisiye hikayesinin estetiğini çağrıştırdığı için eleştirildi. Haber başlıklarına bakıldığında gelişigüzel veya küçültücü olmadıkları tespiti var: Yüzde 33'ünde sanık, 23’ünde dava, 18'inde mağdur, 9'unda sanık ve mağdur, 9'unda cinsiyetçi ve cinsel şiddetten bahsedildi.
İstatistikler: Sekansların yüzde 81’inde istatiksel veri yoktu. Oysa UNESCO’ya göre “rakamların sunulması bir olgunun ölçeğinin değerlendirilmesini mümkün kılar”. Ama “istatistiklere eleştirel bir gözle bakılmalı ve kaynağı mutlaka kontrol edilmeli”.
Sayısal veriler, sekansların sadece yüzde 11’inde kaynak gösterilerek kullanıldı. France 5, M6, LCI ve BFMTV haberlerini rakamlarla destekleme konusunda en çok çaba sarf eden kanallar. Yüzde 62’lik oranla kadın katılımcılar erkeklere nazaran daha fazla sayısal veri paylaştı. Bu farklılık teorik uzmanlık söz konusu olduğunda daha belirgin. Feminist bir avukat ve deneme yazarının “her üç günde bir kadının öldürüldüğüne” işaret etmesi gibi...
Yasal çerçeve: İncelenen konular yasal hükümler, uygulanan cezalar ve tehlikede olan kişiye yardım etmeme prensibi... Sekansların çoğunda, devam eden bir mahkeme süreci söz konusuysa cinsel ve cinsiyetçi şiddetin yasadışı olduğuna dair kimi zaman örtük de olsa vurgu yapıldı.
Eylemi cezalandıran yasalardan ise genellikle uzmanlar tarafından sekansların sadece yüzde 10’unda bahsedildi. Biten bir davanın haberinde faillere verilen cezaların anılma oranı yüzde 27. Burada yine Mazan-Pelicot davasıyla diğerleri arasında belirgin bir fark olduğu görülüyor. Adı geçen davayla ilgili üç sekanstan ikisinde verilen ceza ve yaptırımlar haberlerin temel unsurları arasındaydı.
Tehlikede olan kişiye yardım etmeme prensibine gelince: Sekansların yalnızca yüzde 12’sinde şiddete tepki vermeyenlerin eylemsizliğine işaret edildi. Bu suç ortaklığı özellikle sinema sektöründeki çocuk istismarı davalarında iki kat daha fazla anıldı ve kınandı.
Çözüm gazeteciliği: Bölüm UNESCO’nun gazetecilere yüklediği sorumlulukları hatırlatarak başlıyor: “Mağdurlar yeterli koruma alıyorlar mı? Şikayette bulunduklarında polis merkezlerinde nasıl karşılanıyorlar? Polis memurları psikolojik şiddetin boyutlarını anlayacak şekilde eğitilmiş mi? Mağdur destek hizmetleri yeterli kaynağa sahip mi?... Açıklayıcı gazetecilik, kamuoyunun neyin tehlikede olduğunu anlamasını sağlar.
Suistimaller, gün ışığına çıkarılması gereken ekonomik, sosyal ve siyasi bir durumun sonucudur.” Çözüm gazeteciliğine ayrılan kısımda önce şiddetin nedenlerinin haberlerde işlenip işlenmediği üzerinde duruluyor. İncelenen sekansların yarısında sosyal nedenler kendine yer buldu.
Bunlardan ilk ikisi erkek egemenliği ile cezasızlık, kaynak yetersizliği gibi yapısal sistemden kaynaklı sorunlar, diğerleri kadınların nesneleştirilmesi, tecavüz kültürü ve kamusal politikalardaki boşluklar. Cnews’deki sekansların yüzde 43’ünde din ve göç de faktörler arasında gösterildi.
Şiddeti toplumsal nedenlere dayandıranlar yüzde 60 oranıyla kadın... Kategorinin ikinci başlığında haberlerde çözümlerin sunumuna odaklanılıyor. Örneğin derneklere, hükümetler tarafından alınan önleyici tedbirler ve stratejilere, öz savunma benzeri kurslara yer verilip verilmediğine...
UNESCO’nun önerisi utanç ya da yargı sürecinin uzunluğu, maliyeti gibi sebeplerle sessiz kalmayı tercih edenlerin şikayette bulunmaya cesaretlendirilmesi; polis, hastane, kadın dernekleri gibi kurumların iletişim bilgilerinin haberlerde paylaşılması. Tüm bunların ışığında çözüm gazeteciliği açısından sekanslarda durum şöyle: İhbar için teşvik etme yüzde 37, olumlu-onarıcı öneriler yüzde 31, dinleme-karşılama hatlarının sunumu yüzde 11, diğer çözüm önerileri yüzde 20. Raporda, yayınlarda acil başvuru hatlarından söz edilmesine rağmen 3919’un (Fransa’da cinsel şiddet görenlere yönelik yardım hattı) açıkça belirtilmediği vurgulandı.
Arcom’un 2024’te kadın imajı açısından yayın organlarına iki müdahalesi söz konusu. Bir erkek yorumcu rızasını almadan kadın yorumcuya dokunduğu için C8 kanalına uyarıda bulunuldu. RCI Martinique adlı radyo istasyonuna ise seks işçilerinin ücretlerinin yüksekliğinden yakınan ve tecavüzden söz eden bir dinleyici nedeniyle sert bir mektup gönderildi.
(NO/EMK)