İhtiyaç duyulan düşman

Arno Gruen ‘niçin düşmanlara ihtiyaç duyarız?’ diye sorar ve “Empatinin Yitimi” adlı eserinde bunun cevabını kovalar.
Gruen düştüğü yolda bugünün zalimlerini, diktatörlerinin iç dünyasını çarpıcı tespitlerle anlatıyor. En nihayetinde dünyanın dört bir yanına uzanmış ve bin bir kılıfla örtülmüş faşizm türlerini, yıkımlarını gerçekleştiren kişilerin ardındaki nefretin kökleri her zaman kendilik nefretinde, inkâr edilmesi gereken kendi kurban oluş durumuna duyulan nefrette olduğunu söyler.
Öyle ki bu zalim kişilikler “Kendi yâdsınmış ve bastırılmış acısını yakalamak için başkalarını aşağılayacak, başkalarına işkence edecek ve hasar verecektir. Aynı zamanda kendi ruhsal hasarını gizlemek için de bu edimini inkâr edecektir.”
Bu aşamadan sonra gerçekleşen şudur:
“İnkâr, kurban durumunda olanı suçlu haline getirir ve kurbanlarla suçluları ayırt etmeyi hepimiz için belli ölçüde güçleştirir: kurbanlar suçlu, suçlular da kurban durumunda görülür. Bunları birbirine karıştırmak, bizim kültürümüz için tipik bir özelliktir"
Sonuç olarak güçlü görünmeye çalışan kişinin gerçek bir zayıflık örneği olduğunu belirtiyor:
“İnsan başkalarını cezalandırabildiği, aşağılayabildiği, hatta yok edebildiği sürece kendi kendisiyle yüzleşmek zorunda kalmaz. Zaten yüzleştiği an kendi kurban durumunda oluşuyla göz göze gelecektir. İnsan kendi çaresizliğini algılamak istemiyorsa veya buna izin verilmiyorsa, bu yüzden çaresiz durumda olan bir başkasını cezalandırıyor. Düşmanlar bizim çaresizliğimizin yerini alırlar. Kendimizi güçlü, katı, hatta şiddet eğilimli göstererek kendi yüzümüzü, kendi zayıflığımızı ve çaresizliğimizi diğerlerinden olduğu gibi kendimizden de saklarız” diyor Gruen.
Toparlarsak Gruen’e göre “düşman” ihtiyacı, derinlerde yatan ve yüzleşemediğimiz içsel çatışmalarımızın dışa yansıtılmasının bir sonucudur. Kendi öfkemizi, kaygılarımızı veya utancımızı doğrudan ötekine yüklemektir.
Bir şey daha;
Gruen, ideolojilerin empati eksikliğini telafi etmek için kullanıldığını savunur. İdeolojik düşmanlar, insanlara ahlaki bir üstünlük hissi verir: "Bir ideolojiye sığınmak, başkalarının acısını hissetmekten daha kolaydır” deyişi bundan…
***
Yıllar sonra Gruen’i hatırlatan şey İYİ Parti vekili Ayyüce Türkeş’in son meclis konuşması.
Şöyle buyurmuş Ayyüce:
“Bugün yurdumuzun Doğu ve Güneydoğu kesimlerinde Kürt dediğimiz insanlarımızın, kardeşlerimizin bizden ayrı konuştukları dil, ilim adamlarının yaptıkları araştırmalara göre, bu üç dilin kelimelerinden oluşmuş 8200 kelime olarak tespit edilmiş bir diyalekttir. Buna işaret ederek konuya girmek istiyorum. Çünkü yıllardan beri önümüze getirilen mesele vatanımızın bölünmesi, milletimizin bölünmesi meselesidir. Meseleyi iyi teşhis etmemiz lazımdır. İyi teşhis edersek çaresini kolay bulabiliriz. İyi teşhis edemezsek işte yıllardan beri bugüne gelinceye kadar geçirdiğimiz acı birtakım hadiseleri yaşamaya devam ederiz.”
(Aslında İstanbul’da kent uzlaşısı operasyonu yapan ve bunu da “Kürtlerle Türkler yan yana gelemez, doğru değil” diyen başsavcı da Ayyüce Türkkeş ile aynı kapıda buluşuyor.)
Evvelden Allah razı olsun demek lazım.
“Kürt dediğimiz insanlar” demiş… Sanki bir vazodan bahsediyor.
Yani işine gelmezse o ara Kürt yerine Mahmut da diyebilir. Hiç önemli değil!
Kendisi kart-kurt demek için diyalektik falan demiş.
“Türk dediğimiz insanlar”dan olan Ayyüce hanıma göre Kürdün varlığı vatan bölünmesi imiş. Hele hele!
Bir de meseleyi iyi teşhis etmek lazımmış. Doğru, iyi teşhis edelim.
De sormak gerek: Peki bu sözlerin, bu ruh halinin teşhisini kim yapacak?
Konu Gruen’in tariflediği yerdir. İhtiyaç duyulan şey Kürdün düşman kategorisinde sonsuza kadar kalmasıdır. Ötekinin olmadığı bir yerde kendisinin de varlık nedeni otomatik olarak ortadan kalkıyor. Sığınılan ideolojik bagajın bir Kürdü insan görmediğini farklı kelimelerle anlatmasına gerek yok, yorulmasın.
Van ve kayyım pratiği de ihtiyaç duyulan düşmanlık siyasetinin tipik bir örneğidir. Kayyım, keyfilik rejimini de aşan, yüzyıllık asimilasyon-inkâr ve toplum kırımın rafine bir halidir.
Velhasıl şunu net ifade etmek lazım.
Kürdü küçümseme, hor görme, düşmanlaştırma isteği ancak ve ancak yaşanan çaresizliktir.
Kürdü küçümseme, hor görme, düşmanlaştırma kendi güçsüzlüğünüzdür.
Kendi kurbanlık halini örtbas ederek başka kurban arayışına boşuna girmeyin.
Sonuç almadı, almayacak.
(ÖA/Mİ)