Sanatçı Tara Mamedova’nın, ‘Ax’ ve ‘Live’dan sonraki üçüncü albümü “Giran” müzikseverlerle buluştu. Bir yıllık çalışma sonucu ortaya çıkan albümün ilk şarkısı “Xewna Giran”ın (Ağır Rüya) klibi de tüm dijital platformlarda yerini aldı. “Xewna Giran”ın klibini ise "Amina","Dileğim Barış Olsun", "Modanın100 Yılı" belgeselleri ile tanıdığımız Kıvılcım Akay çekti.
Kürt bir ailenin çocuğu olan Tara Mamedova, Kırgızistan’da doğdu. Sekiz yaşına kadar doğduğu şehirde yaşayan sanatçı, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra ailesiyle birlikte Rusya’nın Saratova şehrine göç etti. Moskova ve Yaroslavl’da yaşadı. Fransa’da müzik eğitimi aldı. Şimdiyse Türkiye’de yaşıyor. Tara’nın bu yolculuğu hem karakterini hem de ses tellerini etkiledi. Sahnede sadece ana dilinde değil Rusça, Fransızca, Türkçe, Soranca ve Zazaca şarkılar söylüyor.
Sanatçı, bir annenin/kadının yaşadığı kabuslarla mücadelesini anlattığı son şarkısı “Xewna Giran”ın klibini de yönetmen Kıvılcım Akay’a emanet ediyor. Senegalli göçmen bir kadının hayatını ve hayallerini anlattığı Amina filmi ile ulusal ve uluslararası festivallerde övgüyle karşılanan Akay, yine bir kadının hikayesini, bu kez muhteşem ezgilerle bizimle buluşturuyor.
Tara Mamedova ve Kıvılcım Akay ile Xewna Giran'a, müziğe ve gelecekteki projelerine dair konuştuk.
Giran’ın hikayesini anlatır mısınız? Nasıl bir hazırlık süreci oldu, kimlerle çalıştınız?
Tara Mamedova: Pandemiden bir yıl önce albümün repertuar çalışmalarına başladım. Uzun bir süre repertuvarı düşündüm. 8 şarkıdan oluşan “Giran” benim için bir olgunlaşma süreci oldu. Pandemi başlamadan önce hangi aranjörle çalışırım diye çok soru sordum kendime ve o sırada bana ışık olan ve bu süreçte inanılmaz desteğini, gücünü hissettiğim değerli dostum şair Bejan Matur ile görüştük.
Bejan aracılığıyla aranjör/prodüktör Serkan Duran ile tanıştım. Serkan hocam kayıtlarımdan çok etkilendi, onları inanılmaz bir şekilde hissetti, udu eline aldı ve çalmaya başladı. O an inanılmazdı, büyülendim ve sevinçten ağladım.
Birkaç gün sonra Xewna Giran için yaptığı demoyu yolladı ve Serkan hocamla karşılıklı bir şekilde anladık ki bu yolda birleşmeliyiz. Yepyeni bir sound, yepyeni bir ruh ve derin duygularıyla sanat yolumda bana umut oldu. Bunun için her şeyden önce Serkan hocama ve tabii ki Bejan Matur’a tüm kalbimle teşekkür ediyorum.
Projenin ilk şarkısının klibini dostum Kıvılcım Akay çekti. Kendisi 6 yıl önce Jinên Şengalê’nin klibini de bir gün içinde kendi evinde çekmişti ve çok etkilenmiştim. Kıvılcım yeniden kısıtlı imkanlar içinde harikalar yarattı ve çok emek verdi.
"Bizi yan yana getiren mücadele hissi"
Albümün ilk şarkısı “Xewna Giran” bir annenin yaşadığı kabuslarla nasıl mücadele ettiğini anlatıyor. Şarkının sözlerinde gizli olan acı klibe de yansıyor. Kabustan uyanmaya çalışan bir annenin çıkış yolu bulma mücadelesini izliyoruz. Klibin hem senaristi hem de yönetmeni olarak “Xewna Giran” siz nasıl anlatırsınız?
Kıvılcım Akay: Xewna Giran, Türkçe adıyla Ağır Uyku, bir anne olarak Tara'nın yaşadığı sancılı günlerin sonunda çıkış yolu arama çabasıyla şekilleniyor. Ancak konuşmalarımızda, bana hissettirdiklerinde bunun da ötesinde bir şey var. Tara da, ben de kronikleşmiş acılara sahip, yüzü gülmemiş bir halkın çocuklarıyız. Ancak ikimiz de bu acılardan kendimize paye çıkarıp eli kolu bağlı oturarak kaderini bekleyen kadınlar değiliz.
Bizi yan yana getiren de bu mücadele hissi. Klibi çekme aşamasında çok tereddütlerim vardı. Ben de bir yandan kendi hayatımın ağır uykusundan uyanmaya çalışıyordum. Bu kadar güçsüz hissederken ve nasıl altından kalkarım bu klibin derken, hayal etmekten, üretmekten başka bir yolumuzun olmadığını hatırladım.
Xewna Giran benim için etrafımıza çizilmiş, ruhumuzu boğan tüm sınırları yerle bir etme çabasının, hesap sorabilmenin ve yüzleşme cesaretinin estetik bir performansıdır.
"Müzik yoksa, ritim yoksa film bile üretilemez"
Sizi Amina, Dileğim Barış Olsun, Modanın 100 Yılı gibi belgeselleriniz ile tanıyoruz. Belgesel yönetmeni olarak klip projesinde yer almak nasıl bir deneyim?
K.A.: Xewna Giran, Tara ile ikinci klip deneyimimiz. 2014 yılında Jinen Şengalê parçasına da klip çekmiştim. Daha çok yönetmenliğini yaptığım belgesel filmlerle tanınıyor olsam da, sonuçta bir görsel sanatçıyım. Birçok disiplinde üretme zeminim var. Ama müzik çok başka içimde. Müzik yoksa, ritim yoksa film bile üretilemez.
Müziğe aşık bir yönetmen-görsel sanatçı olarak klip çekmek benim için sınırsız bir hayal dünyası. Xewna Giran benim için ilk klip deneyimi değil. Hatta belgesel film yönetmenliğinden önce klip yönetmeni olarak işler üretiyordum.
Albümdeki tüm şarkıların dinleyiciler ile buluşması 6 aylık bir zamana yayılacak. Hepsini belirli aralıklarla single olarak mı yayınlayacaksınız? Bunun özel bir nedeni var mı?
Tara Mamedova: Bu albümü Serkan hocamla bir proje olarak ele tasarladık. Hepsini bir anda paylaşıp üstünden geçmek istemedik. Malum bu dönemde insanlar bir albümü açıp baştan sona kadar dinlemiyor. Biz de bu yüzden tek tek, anlata anlata dinleyicilerimizle paylaşmaya karar verdik.
Projenin tüm şarkıları bitince büyük ihtimalle fiziki olarak da yayınlayabiliriz.
"Sovyet zamanı çocuklar özellikle sanatta iyi eğitildi"
Kürt bir ailenin çocuğu olarak Kırgızistan’da doğdunuz, Rusya’da yaşadınız, Kürtçe ninniler dinlediniz, Rusça şarkılar söylediniz, Fransa’da müzik eğitimini aldınız ve şimdi de Türkiye’desiniz. Farklı kültürler, farlı yerler müzik yolculuğunuzu nasıl şekillendirdi?
T.M: Dedelerim bizi hep ana vatanlarını anlatarak büyüttüler. Acılarını ve sevinçlerini aktardılar. Biz içimizde hep bir merak ve özlemle büyüdük; biraz eksik, biraz kırgın.
Ama bu kadar kültürü tanımak ve onlardan birçok anlamda beslenmek benim için müthiş oldu. Farklı ülkelerde farklı dilleri, farklı dünyaları tanımak büyük bir zenginlik ve bu anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum.
Sovyet döneminde, eğitim sisteminde çocuklar, özellikle sanat alanında iyi eğitildi. Bizler müzik ve dansla büyüdük. Rus ve Kürt klasikleriyle büyüdüm. İki ayrı dil, iki ayrı kültür ama o seslerde anlatılanlar tüm dünyaya aitti. Aslında hepimizi anlatıyordu.
Fransa’da ise bambaşka bir dünyayla tanıştım. Caz müziğiyle Fransız dilini ve kültürünü tanımaya başladım. Paris’te geçirdiğim 10 yıl sadece sanatta değil, aynı zamanda bir kadın olarak hiç kimseye muhtaç olmadan, yalnız başıma mücadele etmeyi öğretti bana. Türkiye’de de başka bir dünya ile tanıştım hepsinden çok şey öğrendim. En önemlisi de mücadele etmek, asla pes etmemekti.
"Kürtçe düşünüyorum, Kürtçe rüya görüyorum"
Şarkılarınızda hem Kürt müziğinin etnik tınıları, hem Batı müziğinden esintiler, hem Romans ezgileri hem de caz sound’ları var. Bu “dünya müziğinde” dünyanın farklı yerlerindeki farklı kültürlerden dinleyiciler sizce hangi ortak noktaları buluyor?
T.M: Her insan ister istemez yaşadığı doğaya göre şekillenir. Benim çok kültürlü, çok dilli bir hayatım oldu. Ben de buna göre şekillendim ve bu sadece kişiliğime değil, ses tellerime de yansıdı. Kendimi uzun zaman aradım, deneysel çalışmalar yaptım ve sonunda kendimi geniş kapsamlı bir dünya müziği içinde buldum.
Ama en çok içimde yatan ezgi Kürt ezgisidir. Kürtçe düşünüyorum, Kürtçe rüya görüyorum. En çok Kürtçe şarkı söylerken kendim oluyorum.
Ben hiç tanımadığı, hiç bilmediğim dillerdeki müziklerden nasıl etkilenip buluşuyorsam insanların da benim yaptığım müziğin içinde kendilerini bulabilmelerini umuyorum.
"Seva Çi " (Ne için) adlı feminist bir şarkı geliyor
Eserlerinizde hem bireysel hem de Şengal’li Ezidi kadınlar için yazdığınız Jinen Şengalê’de olduğu gibi toplumsal hikâyeler görüyoruz. Gelecekteki çalışmalarınızda da benzer çıkış noktaları bekleyebilir miyiz?
T.M.: Şengalli kadınların yaşadıkları, kalbimdeki yaralardan biri. O zaman nasıl kaleme aldığımı bile bilmiyorum o şarkıyı. Sanki oradaki kadınlardan biriydim, birden içimi döktüm. Bir saat içinde oluştu ve sonra değiştirmedim.
Aslında hala yazıyorum; Xewna Giran’in içinde de o acı var. Umut kapısını bulmak için çırpınan bir kadının, bir annenin bir genç kızın hikayesi var. Daha sonra paylaşacağım, “Seva Çi “ (Ne için) adlı feminist bir şarkım da var.
Xewna Giran'ın hem kamera önünde hem kamera arkasında güçlü bir kadın çalışması var. Amina’da da aynı şekilde güçlü bir kadın ekip görmüştük. Bu kadın dayanışması üretiminize nasıl yansıyor?
Kıvılcım Akay: Kadınlarla yan yana durmayı, beraber üretmeyi çok seviyorum ve bu durumun yapılan işin duygusuna, samimiyetine sirayet ettiğine inanıyorum. İsimlerini anmadan edemeyeceğim; Aslı Çelikel, Aslıhan Altuğ, Meryem Yavuz, Seda Dokumacı, Derya Sezgin… Bu şahane kadınlar her işimde arkamda durmuş ve beni fikren hep beslemişlerdir. Yalnız olmadığımı ve her koşulda desteklendiğimi bilmek beni daha da motive ediyor.
Evet, pozitif ayrımcılık benim için kritik ve olması gereken bir durum. Ancak sadece kadınlardan oluşan ekipler kurmak gibi bir takıntım yok. Belki şanstır, bilemiyorum ama etrafımda beraber ürettiğim son derece eşitlikçi erkekler de var ve iyi ki varlar.
Yeni bir belgesel ya da klip çalışmanız var mı?
K.A.: Danimarkalı müzisyen arkadaşım Kaspar Kaae'nin kurucusu olduğu Cody grubunun Hearth by The Ocean şarkısı için klip çekeceğim. Ancak pandemi şartları sürekli ötelememize sebep oluyor. Yönetmenliğini Yasemin Akıncı'nın yaptığı, Aslıhan Altuğ ile yapımcılığını sürdürdüğümüz Türkiye Fransa ortak yapımı "Ertil, Master Of Complications" belgeselinin prodüksiyonundayız.
Yapımcısı olduğum, Anıl Eraslan'ın yöneteceği "Dream Works" belgeseli ise geliştirme aşamasında fakat şimdiden çok güzel haberler alarak ilerliyoruz. Kendi uzun metraj mokümanter senaryomu ise (X Land) bu tempo içinde bir senede ancak tamamlayabileceğim.
İlk albümünüz Ax için daha kişisel bir yolculuk, ikinci ve farklı formattaki canlı performans albümünüz içinse deneysel bir yaklaşım diyebiliriz. Single’lar olarak tek tek sunulacak Giran’da dinleyicileri müzikal anlamda ne gibi sürprizler bekliyor?
T.M.: Giran’da bulunan bütün eserler oldukça birbirinden farklı ama ruh ve sound aynı. Çok yakın zamanda dinleyici ile paylaşacağımız “Serê Salê” adlı bir yalnızlık şarkımız var. Değerli dostum Dr. Ahmet Kaya’ya ait. Projenin her şarkısı hayatta yasadığımız bir başka hikayeyi ve duyguyu anlatıyor.
Albümde yeni şarkılar dışında iki tane de geleneksel eser var. Onlara da bu yolculukta yer verdik çünkü temelimiz oradan geliyor. Bu sound’la birlikte onları çok daha farklı bir yere taşımayı hedefliyoruz. (YK)
Tara Mamedova hakkında
Ağrı-Doğubayazıtlı Kürt bir ailenin çocuğu olan Tara Mamedova, öğretmen olan annesi Gurchak Abdulayevnadir'in yönlendirmesi ile sanata yönelir. Fransa'da müzik eğitimi alır. Eğitimine devam ederken, Paris sokaklarında Caz müziği yapan gruplarla tanışır. Çocukluğunda kulağında tınlayan Rus Ramans müziğini ana dili olan Kürtçe ile birleştirir, 10 yıl boyunca Fransa'da devam eden serüveninde yaptığı deneysel Caz müziği ile kendini bulur. Artık ne yapmak istediğini bilerek köklerini aramak için geldiği Türkiye'de müzik yolculuğuna devam eder. 2015 yılında ilk albümü "Ax"ı ortaya çıkaran sanatçı, ikinci çalışmasında canlı stüdyo kayıtlarını kullandı. Mamedova, bu kayıtlarla dijital platformlar üzerinden sürdürdüğü çalışmalarına başlamış oldu. Üçüncü çalışması Live Performans ile de repertuvarına Zazaca eserler aldı.
Kıvılcım Akay hakkında
2008 yılında Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema Televizyon bölümünden mezun oldu. 2009-2011 yılları arasında reklam sektöründe marka yöneticisi ve metin yazarı olarak yer aldı. 2011 yılında Akay Film'i kurdu. Türkiye'nin ilk moda belgeseli olan "Modanın 100 Yılı" (TV serisi) ve "Dileğim Barış Olsun" belgesellerinin yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendi. Yönetmenliğini yaptığı "Amina", ilk uzun metrajlı belgeselidir. Yönetmenlik ve yapımcılığın yanı sıra görsel sanatçı olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Şener Şen'i yıllar sonra tekrar tiyatro sahnesine döndüren ve şimdiye kadar 400 oyunu kapalı gişe oynayan "Zengin Mutfağı" oyunu sahnelere veda ediyor.
DasDas'tan yapılan açıklamaya göre, Türkiye ve Avrupa'nın birçok şehrinde 8 yıldır sahnelenen oyun, 10 Haziran'da son kez Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda sahnelenecek.
Vasıf Öngören imzası taşıyan, "Zengin Mutfağı"nın oyuncu kadrosunda Şener Şen'in yanı sıra Gizem Ergün, Onay Kaya, Uğur Arda Başkan ve Kutay Sandıkçı yer alıyor.
Cumhuriyet tarihinde görülmüş en büyük işçi direnişi olan 15-16 Haziran 1970'in zengin bir ailenin mutfağına yansımasını konu alan oyunun yönetmenliğini Şener Şen ve Doğu Yaşar Akal üstleniyor.
Akıl yürütme süreçleri, üst düzey düşünme becerileri, görsel okuryazarlık ve veri okuryazarlığı üzerine yaklaşık on beş yıldır eğitimcilerle çalışan, ‘Yaratıcı Yaramazlık’, ‘Çizgili Yaramazlık’ gibi sevilen çocuk kitaplarının yazarı Nilay Yılmaz ile ‘başladığı yerde biten, bittiği yerden başlayan’ yeni kitabı ‘Sonsuzlukta Bir Nokta’yı konuştuk. Kitap, olaylara farklı açılardan bakabilmeyi yaratıcı ve eğlenceli bir dille anlatıyor. Nilay Yılmaz: “Bu kitap, ‘hayatı ve hayattaki pek çok şeyi kucaklayan bir kitap olsun’ isteğimin bir sonucudur’ diyebilirim. O yüzden de öykü hiç bitmiyor, her okuyuşunuzda farklı bir ayrıntı keşfedebilirsiniz.”
Merhaba Nilay Hanım. ‘Sonsuzlukta Bir Nokta’ okurlarla buluştu. Olaylara farklı açılardan bakabilmeyi yaratıcı ve eğlenceli bir dille anlatmışsınız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Peter Reynolds’ın ‘Nokta’ kitabını çok seviyorum. ‘Bir nokta yap bakalım, o seni nereye götürecek?’ der ya hani öyküsünde, tam da öyle bir şey oldu. Yaklaşık on yıldır öğretmen eğitimlerinde yaratıcı okuma ve yaratıcı yazma çalışmalarını onun kitabı üzerinden örnekliyordum. Bu çalışmalarda her defasında bambaşka yerlere gittik. İçinden nokta geçen eylemler, sıfatlar, mekanlar düşündük; noktadan yola çıkıp karakterler yarattık: çilli ya da gözlüklü, çok esneyen ya da zıp zıp zıplayan, kıvırcık saçlı ya da saçı hiç olmayan, basketbol oynayan ya da yüzen. Bu özelliklerin her birinin noktayla bir bağı var. Nokta deyip geçmeyin, içi doluyken bir başkadır, içi boşken bambaşka. Kısacası noktanın iki boyutlu ve üç boyutlu halinin hayata yansıması nasıldır diye düşüne düşüne noktayla epeyce oynadık. Oyun oynamaya bayıldığımı söylememe gerek yok sanırım. Bu düşünsel oyunlarda daire, çember ve silindirleri ‘yakınsak’ ve ‘ıraksak’ kavramlarla, duygularla ve hareketlerle de ilişkilendirdik. Peter Reynolds’a hem çocuklarla hem de öğretmenlerle yaptığım bu noktalı çalışmalarımı anlattığımda o da çok heyecanlandı. O sıralar o da ‘Bir Nokta İle Başla’ etkinlik kitabının üzerine çalışıyormuş. Daha sonra onun bu kitabının Türkçe çevirisini eşimle birlikte yapmak da bu sebeple ayrı bir keyifti benim için. İnsan noktalarla oynamaya doyamıyor; nokta gerçekten büyülü bir kavram, sizi taşıdığı yerler bitmiyor. Bir şeye nokta koyup bitirseniz de aslında hiçbir şey bitmiyor, her şey birbirinin içinde yaşamaya devam ediyor. Kitabımın ilk cümlesinde söylediğim gibi, “Bazıları her şeyi ‘başlatan’ der bana, bazıları da ‘bitiren’. Siz ‘Nokta’ deyin bana. Her şeyi kucaklayan.” Yani bu kitap, ‘hayatı ve hayattaki pek çok şeyi kucaklayan bir kitap olsun” isteğimin bir sonucudur diyebilirim. O yüzden de öykü hiç bitmiyor, her okuyuşunuzda farklı bir ayrıntı keşfedebilirsiniz.
‘Somut ve soyut anlatım aynı yerde olsun istedim.’
Kitabın iki farklı kapağı var. Hatta iki ayrı öykü var ve bu öyküler ortada birleşiyor. Hangi taraftan başlarsanız başlayın, bitince sanki yeniden başlayan başka bir öykü içinde buluyorsunuz kendinizi. Kitabın adını ve temasını da tamamlayan yaratıcı bir yaklaşım olmuş. Öncesinde bunları düşünüp tasarladınız mı, yazarken mi böyle bir akış oluştu?
Somut ve soyut anlatım aynı yerde olsun istedim. Deneysel bir çalışmaydı diyebilirim. Çünkü ikisi bir arada olduklarında çok daha güçlüler. Somut algı dönemindeki çocukların bile minik bir uyaranla ve rehberlikle soyut bakışa ve soyut anlatılara zıplayan zihinlerini gördüğüm andan itibaren bu birlikteliğin gücüne daha da inandım. Bir anlatı her zihinde farklı şeyleri çağrıştırıyor, başka şeyler anlatıyor, hatta aynı zihin onu ikinci kez okuduğunda bile başka bir şey görüp anlayabiliyor. Kitabın hangi tarafından başlarsanız başlayın bu birleşmenin sadece ortada değil, aslında her sayfaya, her cümleye gizlenmiş olduğunu da göreceksiniz. Sayfalarda gördüklerimiz kadar görmediklerimizin de peşine düşüp düşünelim istedim.
Örneğin, kitabın somut anlatısında turuncu bir basketbol topu görsek de, bu acaba bir top değil de başka ne olabilir diye düşünüyoruz hep birlikte. Değişik amaçlar için kullanılan farklı türde toplar olabileceği gibi, bu turuncu yuvarlak minik bir portakal veya portakalın içindeki o minik minik kabarcıklar da olabilir ya da kocaman bir güneştir, belki de Mars, belki Kurbağa Prens’in topu, belki de şatodaki baloya giden bir balkabağıdır diye uzuyor bu turuncu ve yuvarlak olasılıklar listesi. Kitabın diğer taraftaki öyküsünde ise yuvarlak/noktalı eylemler var; bir eylemin yol açtığı duygular var ve bakış açımıza göre o duyguya verdiğimiz farklı anlamlar var. ‘Bir duygu (örneğin heyecan ya da öfke), kaç değişik biçimde ifade edilebilir?’ sorusu aklımızın bir köşesinde. Elbette sözü edilen eylemlerin merkezinde hep ‘nokta’ var, hep yuvarlak bir hareket var. Sarılmak kocaman bir çemberdir örneğin; bir noktadan bir noktaya koşmakta da pek çok nokta gizlidir; sabırsızlanan parmakların ritim tutma hareketinde, durup öylece beklemekte, zıplamakta, saate bakmakta, beklerken vakit çabuk geçsin diye oynanan oyunlarda, sporlarda, kıyafetlerde ve hatta noktalı harfleri olan sözcüklerde bile çocuklar noktanın farklı biçimlerini keşfedecek, sonsuz ihtimallerin peşine düşecekler. Görsel ve sözel her ayrıntıyı bir ipucu olarak kullansınlar, ipin ucunu bırakmayıp zihinlerinin derinliklerine o iple dalsınlar istiyorum.
Sonsuzlukta Bir Nokta’yı yalnızca çocuklara yönelik bir kitap olarak düşünmeyelim. Kavramlara, olaylara, duygulara farklı perspektiflerden bakabilmeyi en yalın haliyle anlatan, yediden yetmişe herkese hitap eden bir kitap diyebilir miyiz? Kitabı okuyan çocuklar ve yetişkinler size neler söylüyorlar?
İstanbul Kitap Fuarı’nda kitabın ilk imzasını attığım sevgili okurum Doruk kitabı eline alıp evirdi çevirdi, şöyle hızlıca inceledi ve ‘Anne, baksana bu kitap hiç bitmiyor, sonsuza kadar gidiyor galiba bu hikaye.’ dedi. O anı anımsadıkça gülümsüyorum. Öte yanda, ‘kitap ters basılmış’ diyen yetişkinler de oluyor. Torrance Yaratıcı Düşünme Ölçeği’ni bilen eğitimciler ve ebeveynler kitaba bakar bakmaz hemen anlıyor tabii. Farklı düşünen parlak ve üstün yetenekli çocukları belirleme ölçeklerinden biridir çünkü Torrance. Bir şeyin göründüğü gibi olmayabileceğini düşünmek, bir şeyin tek bir sebebi ya da sonucu olmayacağını bilmek, bir şeyi farklı işlevler için kullanabilme becerisinin önemini ve bunun problem çözme sürecindeki yerini kendimize ve çevremizdeki herkese fark ettirebilmek, hepsinden önemlisi gözlem ve verilerden yola çıkarak akıl yürütebilmek çok ama çok kıymetli beceriler. Biliyorsunuz ki bu becerileri öğrenmenin belirli bir yaşı yok. O yüzden bu tür ölçeklerin de yaşı yoktur, her yaşa uygulanır, çünkü beynimizin daha önce hiç aktif olmamış yerleri her yaşta aktif olma potansiyelini taşır. İyi ki öyle, yoksa yaşam boyu öğrenme diye bir şeyden söz edemezdik. Esnek düşünme yaklaşımının yaşamsal önemini bilen ebeveynler/eğitimciler, kitabı çocuklarıyla birlikte tekrar tekrar okuyup her sayfanın üzerinde düşündüklerini ve ‘bu cümlede gizlenmiş kaç nokta var oyunu’ oynadıklarını söylüyorlar. Kendilerinin göremediği şeyleri görebilen çocukların bakış açısıyla buluşmak yetişkinler için de bir öğrenme alanı oluyor; çocuklardan yansıyan ve bizi bize anımsatan çocuk halimizle buluşmak gibisi yok. ‘Dertlerin, o dertlerin bize yaşattığı duyguların aslında sonsuzlukta bir nokta olduğunu hatırlamak iyi geldi’ diyenler de oluyor. Sait Faik’in ‘Haritada Bir Nokta’ öyküsünü çağrıştırdığını söyleyenleri duymak da içimi pek neşelendiriyor. Yazarken onu da düşünmüştüm çünkü, her okuduğumda içimi titreten öykülerinden biridir. Bir şeyin daha iyi olabilme ihtimaline dair inancımız, insan olmaya dair umudumuz sonsuzlukta bir nokta kadar minicik olsa da çok kıymetli. Az, aslında o kadar çok ki. Bir şeye nereden baktığımız tüm hikayeyi değiştiriyor.
‘Asıl etki “bir” şeye odaklanıp onda derinleşmekte, onun katmanlarını keşfetmekte yatar.’
Günümüzde çocuklarda dikkat eksikliği ve odaklanma sorununa çok sık rastlıyoruz. Bu açıdan Sonsuzlukta Bir Nokta’da okurları neler bekliyor?
Kitabın bir tarafında sürekli alıp giden bir çizgi/bir ip var. Gözlerimiz doğal olarak hareketi takip eder. Sayfalar arası akıp giden bu ipin peşi sıra ilerleyen okur da hikaye akışı üzerindeki ayrıntılara sırayla sabitlenir; gördüğü/okuduğu durum ile gündelik yaşamı arasında bağ kurmayı’“yuvarlak’ kavramı çerçevesinde ‘odaklı’ zihinsel eylemlerle gerçekleştirir. Basit eylemleri genellikle göz ardı ederiz, çünkü karmaşık olanın daha etkili ve önemli olduğunu düşünürüz. Oysa asıl etki ‘bir’ şeye odaklanıp onda derinleşmekte, onun katmanlarını keşfetmekte yatar. O yüzden 7’den 70’e tüm okurların, sayfalardaki noktalardan herhangi birini seçip onun ayrıntılarına odaklanma işini bir denemelerini isterim. Beceriler de sarmaldır çünkü, tıpkı bir noktanın döne döne hem aşağı hem yukarı doğru derinleşmesi gibi, iç içe, bütünleşik haldedir. Aynı anda pek çok şeye bölündüğümüz, her şeyin çok hızlı aktığı bir çağda bütünü güzelleyen bir ayrıntıyı fark etmenin ve ifade etmenin büyük fark yarattığına inanıyorum, biliyorum.
Söz becerilerden açılmışken, kitabınızın Maarif Modeli’nin bütünleşik ve üst düzey düşünme becerilerini kapsayan da pek çok özelliği var. Eğitimcileri hangi açılardan destekleyeceğini düşünüyorsunuz?
Akıl yürütme süreçleri, üst düzey düşünme becerileri, görsel okuryazarlık ve veri okuryazarlığı üzerine yaklaşık on beş yıldır eğitimcilerle çalışıyorum. ‘Yaratıcı Yaramazlık’ ve ‘Çizgili Yaramazlık’ kitaplarımla buluşan çocukların eğlenceli düşünsel oyunlar aracılığıyla düşünme becerilerinde nasıl ilerleme kaydettiklerine öğretmenler ve ailelerle birlikte ben de şahit oluyorum. Maarif Modeli’nde farklı okuryazarlık türleri içinde yer alan veri okuryazarlığı ve görsel okuryazarlığın sadece Türkçe dersi ve sözel mantık alanıyla ilgili olmadığını artık biliyoruz; okuma-anlama becerisi de sadece Türkçe/edebiyat derslerinde öğrenilecek ve geliştirilecek bir şey değil. İnfo grafik, grafik, simge vb. farklı biçimlerde karşımıza çıkan görsel verilerin hayat bilgisi, matematik, fen bilgisi ve sosyal bilgiler alanlarında da çocukları zorladığını sonunda kabul ettik. Okuma eyleminin sadece yazılı bir metni okumakla ilgili olmadığını; hareket, renk, ses, doku, koku, şekil vb. her şeyin aslında bir metin olduğunu ve her birinin farklı okuma biçimi gerektirdiğini de artık pek çok kişi dile getirir oldu. Öznel tecrübe/veri ile nesnel veri bizi aynı yere götürmez, gözleme ve bilimsel araştırmaya dayalı veri de öyle. Her birine farklı açılardan bakmak, her birini farklı gözle okumak, ‘tahmin’, ‘çıkarım’ ve ‘yorum’ becerilerini birbirinden ayırmak gerek; bunlardan söz etmeye de ne yazık ki daha yeni başladık. Sonsuzlukta Bir Nokta, yukarıda bunca sözcükle anlattığım beceri ve yetkinlikleri, içinden eğlence ve oyun geçen basit cümlelerle ve basit çizimlerle çocuklara kazandırabilir diye sevinçliyim, heyecanlıyım, umutluyum. Ayrıca bu beceriler sadece okulun değil, yaşam müfredatının da olmazsa olmazıdır. Akıl yürütemeyen bir insanın ne yazık ki ne kendine yararı oluyor ne de bir başkasına.
Ekibinizle birlikte Altın Kitaplar Akademi’de pek çok yazarın kitaplarıyla ilgili atölye ve etkinlik içerikleri hazırlıyorsunuz. Sonsuzlukta Bir Nokta için de böyle bir içerik olacak mı?
Altın Kitaplar Akademi’nin etkinlik ekibi danışmanıyım; ekip olarak kitapların içine dalıp oradaki karakterlerle, sözcüklerle ve düşüncelerle oynamaya bayılıyoruz. Akademinin internet sayfası eğitimcilerin buluşma yeri; kitapların satır aralarına oyunlarla dalmak isteyen herkes bu sayfadan etkinlik içeriklerini indirebiliyor. Bu oyunbaz ekip çok yakında Sonsuzlukta Bir Nokta kitabım için de bir yaratıcı okuma ve yazma etkinlik dosyası hazırlar herhalde. Seçtiğimiz kitabın yaklaşımı oyunbaz olunca, o kitapla ilgili etkinlik hazırlama sürecimiz çok daha eğlenceli oluyor. Ben öyküyü yazarken çok eğlendim, şimdi sıra ekipte. Bakalım benim ve çizer arkadaşım Ceyda Karlı’nın düşünceleriyle onlar nasıl oynayacaklar? Ben de merakla bekliyorum. Haa benim aklımda yuvarlaklı oyunlar yok mu? Olmaz m! Fiziksel ve zihinsel oyunlara doyamayan bir yazar olarak okul söyleşileri için noktalı düşünsel oyunlar listem, üç nokta, beş nokta… Valla şimdiden sonsuz uzunlukta… Bir gün bir noktada elbet yollarımız da kesişir.
İstanbul Üniversitesi’nde Su Bilimleri Mühendisliği lisans programını tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi’nde Yeni Medya ve İletişim, Haliç Üniversitesi’nde Sanat Terapisi ve İstanbul Drama Sanat Akademisi’nde Yaratıcı...
İstanbul Üniversitesi’nde Su Bilimleri Mühendisliği lisans programını tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi’nde Yeni Medya ve İletişim, Haliç Üniversitesi’nde Sanat Terapisi ve İstanbul Drama Sanat Akademisi’nde Yaratıcı Drama Eğitmenliği eğitimlerini aldı. Yayıncılık sektöründe çalışıyor, basılı ve dijital medya kanallarında yazar söyleşileri ve kitap eleştirileri de yayımlanıyor.