Barışa giden yolda kılavuz: Müzakere ve katılım

Savaşları sona erdirmenin tek yolu diyalog ve müzakeredir.
Dr. Vincenç Fisas, Silahsız Çatışmalarda Müzakere Süreci kitabında, savaşları bitirecek anahtarı tasvir ederken diyalog ve müzakereye bu şekilde dikkat çekiyor.
İnsan hakları mücadelesinin temel taşı: Eğitim
12 Mart Cumartesi günü, İnsan Hakları Derneği (İHD) Akademisi’nin Adana’da bu dönem yürüttüğü programının açılış dersini yaptık.
Programın hazırlanmasında tüm yönetim kurulu, bilhassa da İHD Adana Şube Başkanımız Av. Yakup Aktaş ve şube yönetiminde akademi çalışmalarından sorumlu olan Havin Ölmez arkadaşımızın yoğun çabası oldu. Aylardır süren emek sonucu muazzam bir program hazırlandı.
Derslerimiz, 10 Mayıs’ta katılım belgesinin verilmesiyle tamamlanacak.
“Kriz Dönemlerinde Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakları” başlıklı sunumumun ardından, Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, “Barış Hakkı” başlıklı kapsamlı bir ders anlattı.
Esasen, Akademimizin Adana birimindeki programın ilk günkü derslerinin ekonomik koşullar ve barış üzerine olması bir tesadüf değildi. Her iki başlık da, coğrafyamızın en önemli ve güncel mesele olması münasebetiyle sadece siyasetin değil, günlük dost sohbetlerinin de başat konusu. İnsan hakları mücadelesinin diğer alanlarında olduğu gibi İHD Akademisi programlarımızı hazırlarken güncel ihtiyaçlara denk düşmeyi hedefliyoruz. Cumartesi günü yaptığımız iki derse katılanların yaş profili, insan hakları mücadelesinin gelecek kuşaklar açısından daha umutvar olabileceğine işaret ediyor.
Ekonomik koşullar ve Kürt meselesi
Kamuoyu araştırmalarında Türkiye’nin en büyük sorununun ne olduğu sorusuna verilen yanıtların başında ekonomik durum, hayat pahalılığı ve işsizlik yer alıyor. Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi’nin 22-26 Mart tarihleri arasında 16 kentte 1509 kişi gerçekleştirdiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Seçmen Eğilimi ve Gündem Araştırması Raporu’nun sonuçları da bu olguyu destekliyor.
Görüşülen nüfusun %62,3’ü ekonomik duruma dikkat çekiyor. Mevcut ekonomik koşullar, uzun veya orta dönemli projeksiyonlar bir yana, günlük yaşamı dahi etkiliyor. Verilerinin güvenilirliği ve şeffaflığıyla ilgili soru işaretleri olan TÜİK’in 1-30 Kasım 2024 tarihlerinde yürüttüğü Yaşam Memnuniyeti Araştırması da insanların en çok pahalılıktan şikayet ettiğini ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, her üç kişiden biri (%29,2) pahalılıktan şikayetçi. İkinci sırada eğitim (%15,7), üçüncü sıradaysa yoksulluk (%14) geliyor.
Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi’nin raporuna göre, ekonomik krizin ardından gelen ikinci en önemli mesele, şaşırtıcı olmayan bir biçimde, Kürt Sorunu. Katılımcıların %23,7’si bu sorunu en öncelikli konu olarak işaret ediyor. Uzun yıllardır süregelen, özünde bir insan hakları ve demokrasi meselesi olan Kürt Sorunu, 1 Ekim 2024’ten ve bilhassa da 27 Şubat’tan bu yana yoğun bir biçimde gündemde. Bu nedenle, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Hakan Tahmaz’ın Adana şubemizdeki sunumu büyük bir ilgi çekti.
Barış süreçlerinin temel taşı: Müzakere
Hakan Tahmaz, sunumunda Barış Hakkı’nın hem teorik boyutuna hem de kamuoyunun ekseriyeti gibi katılımcıların merak ettiği güncel barış tartışmalarına değindi. Bu yazı vesilesiyle Tahmaz’ın sunumunda bahsettiği Barış Vakfı’nın yeni yayınından bahsetmek isterim. Dr. Vicenç Fisas’ın 2021 tarihli Silahsız Çatışmalarda Müzakere Süreci kitabının Türkçesi geçtiğimiz ay yayınlandı. Barış, çatışma çözümü ve arabuluculuk konularında araştırmacı ve aktivist olarak çalışmaları bulunan Fisas, uzun yıllara dayanan birikimiyle bu kitapta 120 civarındaki müzakerenin analizine dayanan görüşlerini paylaşıyor.
Siyasi çatışma türleri ve analizi, siyasi diyalogun müzakerelerdeki işlevi, müzakere süreçleri ve türleri, müzakerelerin aşamaları gibi konuları ele alan kitap, Türkçeye Dr. Barış Yıldırım tarafından çevirildi. Ben de son okumasını keyifle yaptım.
Kitabın önsözünü ise çatışma çözümü alanında çalışan Dr. Esra Elmas kaleme aldı. Esra Hoca, literatürde pek yer verilmeyen silahsız çatışmalara odaklanılması bakımından Fisas’ın çalışmasının kıymetli olduğunu belirtiyor. Ayrıca çalışmanın, önceki çözüm çabalarıyla kıyaslandığında; MHP’nin öncülüğü, muhalefetin kahir ekseriyetinin karşı çıkmaması gibi bazı avantajlara sahip olduğunu ifade ediyor. Bununla birlikte, 2015’te kesintiye uğrayan süreçten bu yana Türkiye’deki demokrasi standartlarındaki gerilemenin, bu yeni süreç için oluşturduğu potansiyel riske de dikkat çekiyor.
Önsözün kapsamı ve kitabın Türkçeye kazandırıldığı dönem itibarıyla, bu çalışmanın barış için çabalayan siyasetçilerin ve sivil toplum aktörlerinin işine yarayacağına işaret ediyor.
Uzak durmayıp sahiplenmek
Fisas kitabında, süreçlerden uzak durarak ve onları eleştirerek başarılı olunamayacağını vurguluyor.
KESK’in 15-16 Mart’ta düzenlediği III. Ortadoğu Barış Konferansı’nda Doç. Dr. Elçin Aktoprak da “Barışa şahit değil, dahil olduğumuz günlere ihtiyacımız var“ formülüyle çatışma çözümü süreçlerinde sivil aktörlerin anlamlı katılımına dikkat çekmişti. Şüphe yok ki, insan hakları hareketi başta olmak üzere, barış yanlısı sivil toplum örgütleri sürece anlamlı katkı sunabilmelidir. Çözüm sürecin kalıcılığı ve adil bir barışın inşası için anlamlı katılım son derece önemlidir.
Çatışma çözümünün önemli bileşenleri
Kitabı okurken dikkatimi çeken üç temel husus vardı: Fisas’ın müzakerelerin barış sürecindeki olmazsa olmaz rolüne dikkat çekmesi, bu tür süreçlerde zamanın bir yatırım olarak görülmesi ve uzun soluklu bir maratona hazırlıklı olunması gerektiği ve müzakerecilerin rolü.
Resmi bir müzakere yürütülmediği takdirde, çözüm süreçlerinde istenilen sonuçların tam ve kalıcı olarak elde edilememe riski bulunuyor. Barışın inşası, aceleye getirilmeden ama gerekli adımların da gecikmeden, ivedilikle atılmasına ihtiyaç duyar. Müzakereyi yürütenlerin rolünü nasıl oynayabileceği bakımından Fisas, sürecin doğru muhataplar ve karar verme yetkisine sahip kişiler, yani onların birincil temsilcileri tarafından yürütülmesi gerektiğini vurguluyor. Bu kısmı okurken, Abdullah Öcalan’ın konumu ile ilgili tartışmaları düşündüm.
Neden böyle bir kitap?
Fisas’ın bu çalışmanın Türkçeye kazandırılması hakkında, kitabın sunuş yazısında Hakan Tahmaz şöyle diyor:
“Sorun ve konu, iktidar bloğu partilerinin sınırlarını aşan bir boyutta olduğundan sivil toplum kuruluşlarının da inisiyatif alması ve bu sürece katkı sağlaması oldukça değer arz etmektedir. Barış Vakfı bunun için vardır ve barışın tesisi için çabasını sürdürmektedir. Omuzlarımızdaki yükün gereğini yerine getirmek herkesin, her kesimin yurttaşlık görev ve sorumluluğudur.”
Evet, barışa giden yolun sorumluluğu hepimizde.
(Oİ/VC)