Altı gazetecinin bir MİT mensubunun cenazesiyle ilgili haber nedeniyle tutuklu yargılandığı davanın ilk duruşması öncesi aileleri, 24 Haziran’da adaletin tecelli etmesini beklediklerini açıkladı.
Bir MİT mensubunun cenaze töreni hakkındaki haber yapmakla suçlanan altı gazetecinin yargılandığı davanın ilk duruşması 24 Haziran’da İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde saat 10.30’da görülecek.
Duruşma öncesi İstanbul Barosunda bugün basın açıklaması düzenleyen Haberin Var mı İnisiyatifi’nden gazeteciler, davadaki hukuksuzlukları anlattı. Açıklamaya, tutuklu gazetecilerin avukatları da katıldı.
Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Odatv muhabiri Hülya Kılınç, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik, Yeni Yaşam Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve Yeniçağ Gazetesi yazarı Murat Ağırel tutuklu yargılanıyor.
Yurtdışında bulunan BirGün Gazetesi yazarı Erk Acarer hakkında yakalama kararı çıkartılırken, CHP Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi E.E. tutuksuz yargılanıyor.
İddianamede sanıkların Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 329/1. maddesi ve Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 27. maddesi gereğince cezalandırılmaları isteniyor.
Medya ne yazdı, gerçekte ne oldu?
Gazeteci Canan Coşkun’un okuduğu basın açıklamasında dava konusuna dair şu bilgiler yer aldı:
“Gazeteciler MİT mensubunun kimliğini açıklamakla suçlanıyor. Oysa MİT mensupları hakkındaki bilgiler 19 Şubat tarihinden itibaren sosyal medyada defalarca yayınlanmıştı. Bir MİT mensubunun ailesinin yaşadığı köyün muhtarı, kimlikleri ve fotoğrafları sosyal medya hesabından paylaşmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 Şubat’ta “Libya’da birkaç şehidimiz var” demişti. MİT mensubunun cenaze törenine katılan devre arkadaşları çelenk fotoğrafını sosyal medya hesabına koymuştu. İYİ Parti Milletvekili Ümit Özdağ, Meclis’te Libya’daki saldırı ve MİT mensupları hakkında bilgiler verdi ve bu açıklama onlarca gazete, internet sitesi ve televizyonda yer aldı.
“İddianamenin henüz tamamlanmadığı günlerde Anadolu Ajansı, MİT mensubunun cenaze töreninin gizlice görüntülendiği yönünde haberler yaptı. Daha sonra ortaya çıktı ki; cenaze törenine katılan belediye başkanının basın biriminde çalışan görevli herkesin içinde bu fotoğrafları çekmişti. Gizlice çekilen bir görüntü yoktu.
“Murat Ağırel’in uluslararası bir haber ajansı ile yaptığı 15 dakikalık telefon görüşmesi medyada ‘sır görüşme’ diye yansıtıldı. Bu telefon görüşmesinin de canlı yayın olduğu ortaya çıktı.”
“109 gündür tecrit altındalar”
Basın açıklamasında, tutuklu gazetecilerin yakınlarının mesajları da okundu:
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu’nun eşi Özge Terkoğlu: Bir dava düşünün suçlusunu suçtan önce seçmiş, işte böyle bir dava daha bu. Barış ile gurur duyuyorum. Onu, onu anlayan ve seven herkesin gözünden bir kez daha seviyorum. Adaletin ancak çok insanın onu çok istediğinde geleceğini düşünüyorum ve sizi bizimle beraber adalet istemeye çağırıyorum.
Hülya Kılınç’ın ağabeyi Bektaş Kılınç: Kardeşim Hülya dört aydır tutuklu ve tek başına kalıyor. Bir ses, bir nefes yok. Apar topar Manisa’dan alınıp İstanbul’a götürülüp tutuklandı. Bu süreçte bir kez görüştük. Sonra korona ve tedbirleri… Anlatılmaz bir sıkıntı ve acı… Hülya bir haber yaptı, bir düşüncesi vardı. Bu iktidarın hoşuna gitmedi. Bedeli cezaevi oldu.
Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın eşi Aysel Pehlivan: Bu davada, yapılan haberi yargılama konusu yapabilmek için yazılmış, lime lime dökülen bir iddianame var. Bu iddianame ile insanlar 100 küsur gündür, ailelerinden sevdiklerinden ayrı, tecrit altında tutuluyorlar. Barış meslek hayatı boyunca doğru, ilkeli ve tarafsız habercilik yapmak için uğraştı, kitaplar yazdı ve her dönem bunun bedelini ödedi, ödemeye devam ediyor. 109 gündür tecrit altındalar. 24 Haziran’da serbest bırakılmalarını umut ediyor ve bekliyoruz.
Yeni Yaşam gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Aydın Keser’in eşi Öznur Keser: Eşimin tutuklanması ve suçlandığı konular üzerine uzun uzun hukuki değerlendirme yapacak değilim; ancak eşim ve daha birçok gazetecinin sadece gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklu olduğunu biliyorum. Kamuya açık bilgilerin haber haline getirilmesinin suç olamayacağını da biliyorum. Umarım 24 Haziran'da hukukun gereği yerine getirilir.
Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik’in kardeşi Serhat Çelik: Toplumun her kesimine uygulanan baskı gazetecilere de en ağır şekilde uygulanıyor. Bütün bu baskılar Ferhat ve diğer gazetecileri yıldırmıyor ve dimdik duruyorlar. Gücünü evrensel hukuk ve adalet değerlerinden değil egemenlerden alıp gazetecilere baskıyı reva görenleri tarih her seferinde mahkum etti ve etmeye de devam edecek. Ferhatların alnı açık başları dik.
Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel’in eşi Dilek Ağırel: Eşim daha önce sosyal medyada ve birçok platformda haberi yapılmış, şehitlerimizle ilgili sadece bir tweet attığı için tam 105 gündür Silivri Cezaevi’nde üç kişilik bir koğuşta tek başına kalmaktadır. Murat, bilgiye, belgeye dayalı cesur bir gazetecilik yaptı ve yapmaya da devam edecektir. Artık bu hukuksuzluğa ve adaletsizliğe bir son verilmeli, eşim tahliye edilmelidir.
Ne olmuştu?
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu İstanbul’daki evinden, Hülya Kılınç Manisa’daki evinden 4 Mart sabaha karşı gözaltına alındı. Kılınç İstanbul’a getirildi.
Terkoğlu ve Kılınç, aynı gün İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliğince tutuklandı.
5 Mart’ta Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Odatv’ye erişim engeli getirildiğini açıkladı.
5 Mart'ta aynı soruşturma çerçevesinde ifadeye çağrılan Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan da 6 Mart’ta tutuklandı.
Aynı gün Yeni Yaşam gazetesi genel yayın yönetmeni Ferhat Çelik ve yazı işleri müdürü Aydın Keser aynı soruşturma kapsamında tutuklama talebiyle sevk edildikleri mahkemece serbest bırakıldı.
7 Mart Cumartesi Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, savcılık ifadesinin ardından tutuklanma talebiyle sevk edildiği mahkeme tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Savcılığın itirazı üstüne Ferhat Çelik, Aydın Keser ve Murat Ağırel, 8 Mart'ta çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklandı.
Tutuklu gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik, Aydın Keser, Murat Ağırel ile yurtdışında bulunan gazeteci Erk Acarer ve CHP Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi E.E. hakkında 24 Nisan’da iddianame hazırlandı.
Yurtdışında bulunan Erk Acarer hakkında yakalama kararı çıkartılırken, tutuklu gazetecilerin tutukluluğa itiraz duruşmasının avukatlarına haber verilmeden görüldüğü ortaya çıktı.
Yüzde 91 engelli hasta mahpus Hasan Aşa’nın tahliyesi erteleniyor
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi avukatlarından Erdal Kuzu, Aşa’nın yüzde 91 engelli olmasına rağmen tahliyesinin sistematik biçimde engellendiğini belirtti.
Mardin’in Kızıltepe (Qoser) ilçesinde 2013 yılında “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” iddiasıyla tutuklanan 57 yaşındaki Hasan Aşa, 2015 yılında aynı gerekçelerle yeniden tutuklanarak 13 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
MA’dan Ahmet Kanbal’ın haberine göre, Aşa, bugüne kadar Mardin, Diyarbakır ve Erzurum ve son olarak Ankara’daki cezaevlerine sevk edildi. Şu anda Ankara Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor.
Yüzde 91 engelli raporu bulunan Aşa’nın ceza süresi 2022’de dolmasına rağmen, İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla tahliyesi her 6 ayda bir erteleniyor.
Adli Tıp Kurumu ise Aşa hakkında “cezaevinde kalabilir” diye rapor düzenledi. Cezaevinde sağlık durumu ağırlaşan Aşa, haftanın üç günü diyalize giriyor ve bu süreçte anksiyete bozukluğu yaşamaya başladı.
Buna rağmen hakkında, çoğu diyaliz sürecinde gardiyanlarla yaşadığı sorunlara dayandırılan 15 ayrı dava açıldı.
Bu davaların bir kısmı devam ederken, bazıları sonuçlanarak Aşa’ya yeni cezalar verildi. Avukatlarına gönderilen son tebligata göre, Aşa’nın yeni tahliye tarihi 12 Haziran 2027 olarak belirlendi.
İHD: Hastalığına rağmen tutuluyor
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi avukatlarından Erdal Kuzu, Aşa’nın yüzde 91 engelli olmasına rağmen tahliyesinin sistematik biçimde engellendiğini belirtti. Kuzu, “İdare ve Gözlem Kurulu’nun kararları, Hasan Aşa’nın sağlık durumunu dikkate almadan veriliyor. Anksiyete bozukluğu yaşadığı bilindiği halde hakkında disiplin cezaları ve davalar açıldı. 2022 yılında tahliyesini bekliyorduk ama bugün 2025 ve hala serbest bırakılmadı” dedi.
Aşa’nın sürekli sevklerle ailesinden uzaklaştırıldığını vurgulayan Kuzu, birçok dosyanın aynı içerikte olmasına rağmen yeniden dava konusu yapıldığını söyledi. “Mahsuplaşma talebimize henüz yanıt verilmedi. Aynı gerekçelerle yeni cezalar verilmesi, Aşa’nın tahliyesini bilinçli şekilde engelleme amacı taşıyor. Bu kadar hasta bir mahpusun içeride tutulması, bilinçli bir kötülüğe dönüşmüştür” dedi.
‘Derhal serbest bırakılmalı’
Avukat Kuzu, devlet ile PKK arasındaki görüşmelerin gündemde olduğu bir dönemde, ağır hasta mahpusların daha fazla tutulmasının vicdanen ve hukuken kabul edilemez olduğunu vurgulayarak, “Hasan Aşa, sadece hastalığı nedeniyle bile derhal serbest bırakılmalıdır” dedi.
Dışişleri Bakanı ve eski MİT Müsteşarı Hakan Fidan PKK'nin Öcalan'ın çağrısı üzerine Kongresini toplayarak "fesih kararı" aldığı açıklamasının belirsiz ve yetersiz olduğunu, kararın tam olarak açıklanmasını bekleyeceklerini söyledi. Fidan her türlü ihtimale hazırlıklı olduklarını açıkladı.
Dışişleri Bakanı ve Eski Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı-Başkanı Hakan Fidan, PKK'nin "12. Kongresinin 5-7 Mayıs tarihleri arasında [yapıldığı]" ve "Önder Apo’nun çağrısı temelinde PKK çalışmalarına ilişkin tarihi öneme sahip kararlar aldı[ğı]"na ilişkin açıklaması üzerine bir TV kanalının yönelttiği soruları canlı yayında yanıtladı.
Fidan, DEM Parti, iktidar ortağı ve Kongre çağrısını yapan Bahçeli'nin MHP'si tarafından olumlu karşılanan açıklamayı şüpheyle karşıladığını ve kararların hangi doğrultuda alındığının henüz bilinmediğini söyledi.
MHP ve DEM'in olumlu açıklamalarına karşılık Fidan'ın "her sonuca açık durum" iması
9 Mayıs Cuma günü MHP TBMM Başkan Vekili Celal Adan PKK'nin açıklamasını, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "Liderimiz Devlet Bahçeli Bey'in çelikten iradesi ve bilgece idaresi sayesinde; en derin yaramız sarılmış, kan ve kin devri kapanmıştır. Nifak saçanlar, emperyalizme maşalık yapanlar kaybetmiş; Türk milleti kazanmıştır. Bin yıllık kardeşliğimiz daim olsun. Liderimiz var olsun." şeklinde selamlamıştı
DEM parti de kararı "[...] elli yıllık çatışmadan barış ufkuna bir adım daha yaklaşmış oluyoruz. Bu adım, kadim topraklarımızın bağrında asırlardır özlemi çekilen barışın ve demokratik siyasetin yeniden filizlenmesinin ve gelişmesinin bir adımıdır." diyerek karşılamıştı.
Ancak Dışişleri Bakanı olmadan önce 2010'daki MİT Müsteşarlığı sırasında PKK yöneticileriyle Norveç'in arabulucuğuluyla Oslo'da çözüm ve barış müzakereleri yürüten ve daha sonra "Habur Olayı" olarak tarihe geçecek olan PKK gerillalarının silahsız olarak Türkiye'ye gelerek barış kampanyası yürütmeleri mutabakatının oluşturulmasında başrolü oynayan Hakan Fidan, gelişmeleri temkinle değerlendirdi. PKK'nin attığı adıma DEM Parti ve MHP'den farklı bir dil ve bakışla yaklaştı.
Fidan TV program sunucusunun "Bu hamle ile PKK 'nın terörün sonuna geldik diyebilir miyiz? Kıyas yapmak gerekirse bir öncekinden farkı ne?" sorusunu "[...] Şimdi geldiğimiz noktada bugün itibariyle bakacak olursak örgüt Sayın Bahçeli 'nin tarihi çağrısıyla cumhurbaşkanımızın da o sarsılmaz büyük kuşatıcı iradesiyle ortaya koyduğu sürece bir cevap vermeyle ilgili bir kongre hazırlık süreci geçirdi. Bu son 1 -2 haftada devam eden bir süreçti. Çeşitli formlarda toplanıp artık genel kongrenin kararını oluşturmaya çalışıyorlar anladığımız kadarıyla." diyerek yanıtladı.
Fidan, bu açıklamayı MHP ve DEM parti gibi kesinleşmiş bir kararın ürünü olarak değerlendirmedi. "Bugün haberlere bunların ilan edileceği bilgisi geçildi ama bir müddet daha anlaşılan bunu bekleme durumunda olacağız örgütün bu tarihi çağrıya cevabını duymak için." dedi.
"Örgütün bu ikili hayata son vermesi gerekiyor"
Sunucunun "İyi bir şey mi kötü bir şey mi bu? Yani anlamak için soruyorum." diyerek sorusunda ısrar etmesi üzerine Fidan'ın yanıtı şu oldu:
"Burada herkes iyi ve iyimser olmak istiyor. Gerçekten Türkiye'de geldiğimiz noktada aslında insanların tarihi zaten sosyal kaynaşması, milli birlik, bütünlük, kardeşlik, demokrasimizin geldiği o nokta. İnsanların siyaset yoluyla gündemlerini ilerletebilmeleri, istediği imkana sahip olmaları, hiçbir ayrımcılığın olmaması meselesi. Türkiye'de aslında terörün zeminini çoktan ortadan kaldırmış durumda. Fakat yanı başımızdaki komşularda, bu hani basınç alanların farklılığı olur fizikte, demokrasi eksikliğinin veya istikrar eksikliğinin olduğu ülkelerde hala örgüt kendine yer bulabiliyor. Yani örgüt bu ikilemi yaşıyor. Türkiye'deki şartlarla diğer ülkelerdeki varlığı farklı formlarda yani. Dolayısıyla artık bu ikili hayata bir son verilmesi gerekiyor. Ben bu noktada tabii ki beklentimiz olumlu bir cevap çıkması yönünde."
Bununla birlikte Fidan, "[...] bütün hazırlıklarını [...] kendi imkanları ve mücadelelerini göz önüne alarak hep yap[tıklarını] hatırlattı. Henüz olumlu bir yanıt almadıklarını ima ederek, "Ama buradan olumlu bir cevap çıkması bizim için tabii ki fevkalade önemli bir husus olur. Özellikle yani geçtiğimiz dönemle kıyasladığımız zaman tabii ki şu anda geçtiğimiz sefer bu yapılırken arazideki dinamik şartlar daha farklıydı. Yani Türkiye 'nin terörle mücadelesindeki sahip olduğu imkan ve kabiliyetler, teknoloji, istihbarat ve operasyon kabiliyetleri daha sınırlıydı. Süreç içerisinde bunun ileri gitmesi fevkalade önemli oldu." diyerek yanıtladı.
Fidan geçen sürede Kürtler'e "her türlü alt yapı, üst yapı hizmetleri götürerek", "demokrasiyi kesintisiz, çalıştırarak PKK'yi kendisini feshe mecbur ettiklerini" ima etti.
Dışişleri Bakanı, "Süreç içerisinde tabii ki özellikle Türkiye 'nin her tarafına götürülen altyapı, üst yapı yatırımları ve hiçbir ayrımcılığın olmaması, ülkedeki ekonomik refahı herkesin paylaşıyor olması, demokrasinin aksaksız, kesintisiz işliyor olması. Bu aslında bugün geldiğimiz noktada hem demokratik duruşumuz hem güvenlikle ilgili kat ettiğimiz mesafe bizi çok daha avantajlı duruma getirmiş durumda. Bu aslında örgütün bu noktada alacağı kararla ilgili işini de kolaylaştıran bir nokta. Örgüt lideri de Öcalan'da adadan yaptığı çağrıyla esas itibariyle bütün bu şartları göz önüne alarak bu çağrıyı yaptı." dedi.
Fidan'dan yeni talepler: "Silah bırakmak yetmez"
Hakan Fidan Öcalan'ın "27 Şubat Çağrısı"nı sözlük anlamının da ötesinde Kürtlerin özgür ve açık siyasete geçiş kararını Kürt siyasal hareketinin devlet denetimine girmeyi kabullenmesi olarak okuduğunu anlattı. Fidan şöyle dedi:
Kongre 'nin toplanmasını ve örgütün kendini feshetmesini, silahları bırakmasını ve illegaliteye son vererek legal zeminde hayat bulması konusunda bir çağrı var. Silahların olmayacağı, illegalitenin son bulacağı ve legal imkanlarla insanların kendi medeni bir şekilde siyasetini ilerleteceği bir zeminin inşası için herkesin çalışması gerekiyor. Illegalitenin son bulması ne demek? Illegalitenin son bulması şu demek, silahların bırakılması tek başına yetmiyor. İnsanların silah bıraktıktan sonra şehir artık zaten modern zamanlarda 300 'er 400 'er kişilik silahlı unsurlarla dolaşamıyorlar. Bu kadar hava üstünlüğünün olduğu bir yerde insanlar zaten örgütler imkanlarını ve kabiliyetlerini örgütlenmelerini şehirlere kaydırıyorlar. Oradaki illegal örgütlenmeler, milis örgütlenmeleri, gerektiği zaman silah kullanacak unsurların hazır tutulması meselesi gibi illegal yapıların, istihbari yapılarının ortadan kaldırması gerekiyor. Demokratik, şeffaf, herkesin görebileceği, hesap verilebilir bir örgütlenme modelinin nasıl bütün siyasi partilere, derneklere, vakıflara, sivil toplum kuruluşlarına Türkiye'de bu imkan tanınıyor. Ondan istifadeyle gündem ilerletilmesi, onun dışındaki illegal faaliyetlerinin sonuçlandırılması [...]"
"Olumlu bir sonuca varmasak da hayatın sonu değil"
Fidan sunucunun "Ben temkinli, iyimser olarak algılıyorum bu süreci. En azından karşı tarafın nasıl bir cevap vereceği ya da o kongreden nasıl bir sunuç çıkaracağını açıklayana kadar temkinli olmakta fayda var. Ama iyimseriz gibi algılıyorum" yorumuna "biz de olumlu bir beklenti içindeyiz ama olmaması demek de hayatın sonu değil. Zaten olumlu olmayan bir duruma göre biz mücadele içerisindeyiz" sözleriyle karşılık verdi.
Yani bu örgüt için kolay bir karar değil. Kendi içerisinde de çok fransiyonların olduğu bir husus ama örgüt liderliğinin bu konuda ortaya koyduğu açık tavrın bir cevap bulması beklentisi var. Yani burada dediğim gibi biz de olumlu bir beklenti içindeyiz ama olmaması demek de hayatın sonu değil. Zaten olumlu olmayan bir duruma göre biz mücadele içerisindeyiz. Toplumsal birliğimiz, demokrasimiz, mücadelemiz her şeyimiz. Ama bu olursa gerçekten yani masum insanların, masum gençlerin dağa çıkması, kanın akması, toplumsal birliğin sürekli bir tehdit altında olunması, bir takım daha ileri bölgesel düzenin kurulması bu Irak 'a da etki edecek, Suriye'de etki edecek. Yani oralarda yapılması beklenen aynı Türkiye'de olduğu gibi çok ileri yatırımlar var. Kalkınma yolu bir taraftan, şimdi Suriye'de yeni bir düzen kuruluyor. Artık silahlı mücadelenin olmadığı, herkesin birbirine saygı duyduğu ve refahı paylaştığı, özgürlüğü paylaştığı bir bölgeyi inşa etmemiz gerekiyor.
"Varlığını başka ülkelere hizmet sunarak devam ettirme ne kadar onurlu?"
Fidan sunucunun PKK'nin Rusya, Fransa, Almanya, İngiltere gibi büyük, emperyalist devletler tarafından "kullanıldığı" iddiasını paylaştı ve bu iddiayı bir adım adaha ileri götürerek "örgütün süreç içerisinde bir vekil unsur olarak, yabancıların tabiriyle 'proksi' olarak kullanıldığı, hizmet verdiği, ayakta kalmak için ülkeler arasında asli amacının dışında başka ülkelere hizmet sunduğu ortada. Bu, yani bin defa dokümente edilmiş, ispatlanmış bir konu." dedi
"Ben örgütütteki insanların da artık bundan çok fazla memnun olduğunu düşünmüyorum. Yani varlıklarını başka ülkelere hizmet sunarak devam ettirme ne kadar onurlu bir duruş o da tartışılabilir bir konu. Dolayısıyla var olan yeni şartlara göre bir durumu meydana getirecek bir karar alma süreci içinde olmaları gerekiyor." tavsiyesinde bulundu.
Fidan: "Yabancı ülkelerin hesaplarını bozacak güçteyiz"
"Şimdi diğer ülkelerin durumu ne olur? Tabii ki PKK 'nın mevcut haliyle Türkiye 'ye kan kaybettirecek tırnak içinde bir durumda olması, Türkiye ile bölgesel yarış içerisinde olan belli ülkelerin, sadece bulunduğumuz bölgede değil, Türkiye kendisine başka ülkede rakip görüp ama buradaki kan kaybının Türkiye 'yi orada yavaşlattığını düşünen ülkeler de var. Yani Afrika da size kendisini rakip görür, Balkanlar da rakip görür, Karadeniz de görür, Kafkaslar da görür, Asya da görür, görür de görür. Türkiye gibi potansiyeli çok yüksek ve bunu gün geçtikçe güçlü bir liderlikle, Cumhurbaşkanımızın liderliğiyle hayata geçiren, kendi potansiyelini hayata geçiren, realize eden bir ülkenin kan kaybı birçok ülkenin işine gelir. Bunlar tabii ki belli bir beklenti içinde olabilirler, tavır içerisinde olabilirler ama dediğim gibi biz bunların üstesinden geliriz ve bunların da artık çok fazla saklanabileceğini düşünmüyorum. Bizim çok şükür istihbaratımızın geldiği nokta, güvenliğimizin geldiği nokta çevrilen oyunları misliyle görüyoruz. Sadece oyunun kendisini değil, oyunun arkasında ne var, niye var? Bunlar gördüğümüz konular. Burada bizim bir sıkıntımız yok, tavır koymada da bir sıkıntımız yok. Çok netiz, biz kimseye oyun kurmadığımız için bize kurulan oyunlara tepki göstermede aldığımız bir meşruiyet var. Zaten çok şükür cesaretimiz yerinde, haklı olduğumuz hiçbir davadan geri adım atma gibi bir şeyimiz yok. "
Hakan Fidan, sunucunun Suriye'de Şam Geçici Hükümetiyle Özerk Yönetim arasındaki ilişkileri tartışma girişimini ise ötelemeyi tercih etti. Sunucunun Şam'la imzaladıkları analaşmaya uymuyorlar şikayetine Fidan şöyle karşılık verdi:
"Şimdi Suriye ile ilgili temel kararların Suriyeliler tarafından alınması prensibiyle biz hareket ediyoruz. Bu önemli bir konu. Bizim için önemli olan başından beri Türkiye 'yi de tesiri altına alınan silahlı terör unsurlarının bölgede olmaması. Şimdi PKK 'nın kendisini lav etme ve silahları bırakma kararı alması durumunda, bunun Suriye ve Irak'taki ayaklarına nasıl yansıyacağı meselesini zaman içerisinde hep beraber göreceğiz. Yani ben şu anda bir takım ileri yorumlar ve okumalar yapıp var olan bir takım potansiyel konuların da aslında önüne geçmek de istemiyorum. Ama bütün bunların hepsini görüyoruz, tartışıyoruz. Çok fazla alternatif senaryomuz var. Çok fazla bir araya geliyoruz. İstihbarat dış işleri, iç işleri, savunma. Cumhurbaşkanımıza çok bu konuları arz ediyoruz. Bu konuda bütün alternatif konulara hazırız.
Bununla birlikte Fidan "Suriye ve Irak'ta ciddi bir kaygan zemin [olduğunu]" da vurguladı.
Şimdi buradaki kaygan zeminin genel itibariyle daha iyileştirilmesi için Türkiye gerçekten çok yapıcı bir dış politika izlemekte. Çok bütüncül yaklaşıyoruz. Biz sadece kendimize ait hususları gözlerine almıyoruz. Biz hep şunun farkında olduk. Yani hükümet olarak baştan beri. Ülkenin tamamıyla ilgili bir yapıcı zihniniz yoksa, kuşatıcı zihniniz yoksa oradaki herhangi bir parça sorunu çözmeyle uğraşmanız size bir şey getirmiyor. Otuz senede uğraşsanız bir şey yapamazsınız. Ülkenin tamamına yönelik bir vizyonunuzun ve bir kapsayıcı idrakinizin olması gerekiyor. Bu Irak olur, Suriye olur, başka bir problemli ülke olur. Ama şu anda dün Irak Başbakanı da Türkiye'deydi. Gerçekten Irak her geçen gün daha çok istikrara giden, daha çok toplumsal hizmetlere odaklanan bir noktaya doğru gidiyor. Biz de bunu teşvik ediyoruz. Irak, Suriye, Türkiye 'nin belli bölgeleri, çatışmaların, bölgesel çatışmaların, silahlı çatışmaların yer aldığı bir yer değil. Aynı dünyanın diğer taraflarında olduğu gibi, batıda olduğu gibi. Çünkü imkanımız var, kaynaklarımız var, üstün bir medeniyetimiz var. Neden biz herkesi tatmin eden siyasal sistem ve barış ortamı kurmayalım?