Sendikalar Çözümsüz Değil
Profesörler Ayşe Buğra, Fikret Adaman, Ahmet İnsel'in yönetiminde yürütülen çalışmada 600 sendikalı, 300 sendikasız sigortalı, 300 de sigortasız kayıt dışı sektör işçisi ve sendika yöneticileri de dahil toplam 1.242 kişiyle görüşülmüş. Çalışma sonunda sendikalaşmanın ve sendikalarda yaşanan kan kaybının başlıca nedenleri şöyle sıralanmış: "Yoğun işsizlik. İşini kaybetme korkusu. Yasal mevzuattan kaynaklanan engeller. Üretimin örgütlenişinin değişiminin yarattığı yapısal sorunlar. Hakim ideolojinin niteliğinden kaynaklanan sorunlar ve bu sorunlar karşısında sendikaların etkili politika ve stratejiler geliştirememesi."
İşsizlik büyük tehdit
Anket sonuçları işsizliğin işçi hareketinin önündeki en önemli engeller arasında yer aldığını gösteriyor. Sigortalı ama sendikasız işçilere yöneltilen sorulardan birine verilen cevaplar, bu yaklaşımı doğrular nitelikte. "Sendikalı olmama nedeniniz nedir?" sorusuna verilen cevaplar arasında ilk sırayı, açık farkla, "işten atılma korkusu" alıyor.
Türkiye'deki istihdam yapısı da, işçi hareketinin gücünü sınırlayan önemli faktörler arasında.
İstihdamda tarımın payı hâlâ yüzde 30'lar civarında. OECD ortalaması ise yüzde 6.1 düzeyinde. Türkiye'ye yapısal olarak nispeten yakın ülkelerden Yunanistan ve Polonya'da ise bu oran, sırasıyla, 13 ve 18.
Türkiye'de ücretli ve yevmiyeli kesim, çalışanların sadece yüzde 50'sini oluşturuyor. Ücretsiz aile işçilerinin toplam çalışanlara oranı ise neredeyse yüzde 20. Sendikal hareketin güçlü olduğu 1960'lar ve 1970'lerde, imalat sanayiindeki modern işletmelerin kolay örgütlenebilir çalışanlarıyla, diğer sektörler ve farklı tip işletmelerde farklı statülerle çalışan çoğunluk, birbirlerine pek karışmadan, yan yana yaşayıp giderken, bugün aradaki geçişliliğin arttığı ve ikinci kesimin birinci kesim için ciddi bir tehdit oluşturduğu görülüyor. Tarımdaki çözülmenin hızlanmasıyla, hem hacmi, hem de nitelikleri itibarıyla sanayi ve hizmetlerin absorbe edemediği bir atıl işgücünün ortaya çıkmış olması, bu yeni gelişmenin bir yönü.
Post-Fordist esnek üretim
Post-Fordist esnek üretim tarzına geçişin getirdiği, siparişe göre üretim, ölçek azalışı, taşeronlaşma, eve iş verme gibi unsurlar da sendikal örgütlülüğün önündeki engeller arasında yer alıyor. Sendikaların üye sayısının azalmasında önemli rol oynayan bir unsur taşeronlaşma...
Araştırma taşerona iş verme konusunda sektörel farklılıkların olduğunu ortaya koyuyor: Kimya sektöründe yüzde 62 olan rakam gıda sektöründe yüzde 30.
Yasal mevzuatın yarattığı sorunlar da bulunuyor. Noter şartı ve İş Güvencesi Yasası'nın uygulanış biçimi yasal engellerin en etkilileri. Üye yapılan işçilerin üyeliklerinin notere tescil ettirilmesi gereğini yerine getirmek için geçen zaman zarfında işverenin durumu haber alıp sendikaya üye olmayı kabul eden işçiyi işten çıkarması, çok rastlanan bir durum. Ayrıca noter işleminin paralı bir işlem olması ve sendikanın üye sayısını artırmak için bu masrafı üstlenmesi de bir sorun oluyor. Noter şartının yarattığı en önemli sorun, işçinin sendika üyeliği nedeniyle işini kaybetmesi tehlikesini artırıcı etkisi.
Bu sorunun, en azından 30 kişiden fazla işçi çalıştıran işyerlerinde, iş güvencesi yasasıyla çözülmüş olması gerekiyor. Fakat durumun hiç de böyle olmadığını araştırma süreci ortaya koymuş: "Mahkemeye intikal eden sendika üyeliği nedeniyle işten çıkarma davalarının, yasal olarak belirlenmiş bir süre içinde sonuçlanmaları gerektiği halde çok uzun sürdükleri, bu arada işçinin ya işverenle anlaşıp kıdem tazminatını alarak ayrılmaya razı olduğu ve veya başka iş bulduğu, işe iadeyle sonuçlanan davalarda da, genellikle, işverenin işçiyi yeniden işe almak yerine tazminatını verip çıkardığı, pek çok sendika yetkilisi tarafından defalarca anlatıldı. Bazı sendika yetkilileri bize, davasını kazanıp işine dönmüş işçi bulmanın çok zor olduğunu, işverenin en iyi durumda işçiye dört ay tazminat verip gönderdiğini söylediler."
Barajlar da büyük sorun
Yasal mevzuatın sendikal hareketin gelişmesini engelleyen en önemli unsurlarından biri de, barajlarla ilgili. Şu anda yürürlükte olan yasaya göre, bir sendikanın toplusözleşme yetkisi alabilmesi için bulunduğu işkolundaki işçilerin yüzde 10'unu, işyerindekilerin yüzde 50'sini üye yapmış olması şartı, sendikalaşmayı fevkalade zorlaştırıyor.
İşverenle, onun işyerinde istemediği, sendika arasındaki yetki davalarının çok uzun sürmesi de, önemli bir şikayet konusu...
Çözüm önerisi: Kayıtdışı sahiplenilmeli
Araştırmada imzası olan akademisyenlerden Buğra, Adaman ve İnsel sendikaların kaybetmelerini engellemeye yönelik uyarıyorlar: "Sendikal hareketin bugünkü ortamda meşruiyet kazanmasının olmazsa olmaz koşulu, sadece kısıtlı bir üye tabanına yönelik varlığını sürdürme stratejilerinin ötesine geçip, herkese 'sendikalar işçileri temsil eder', daha da önemlisi 'işçileri sendikalar temsil eder' dedirtecek politikalar geliştirmektir. Bu bağlamda, kayıt dışı sektörde istihdam edilen işçilerin sorunlarını sahiplenmek büyük önem taşımaktadır. Nitekim, Brezilya ve Güney Afrika gibi ülkelerde canlanan sendikal hareketin enformel sektör çalışanlarıyla organik bağlar geliştirmeye özellikle önem verdiği görülmektedir. Türkiye'de sendikaların bu yönde bir gayret sarf ettiklerini söylemek mümkün değil. Aksine, sendika yetkililerinin önemli bir kısmı, adı konulmamış bir fayda maliyet analizi temelinde, KOBİ'lerde örgütlenme maliyetinin kazanımlara değmeyeceği fikrini benimsemiş görünmektedir. Daha da endişe verici olan, sendika yetkilileri arasında, ihracat artışı ve ekonomik büyüme hedeflerini bütün sosyal ve insani amaçların önüne koyan bir söylemi benimseyerek, sendikaların 'zaten zor ayakta durarak memleket ekonomisine katkı yapan' küçük işletmelerle ilgilenmelerine karşı çıkanlar bulunmasıdır. Sosyal güvenlik haklarının ve çalışma standartlarının ihlaline göz yummaya hazır bu tür bir ekonomik milliyetçiliğin, sendikaların işçiyi temsil kaygılarının bir kenara atılmasına yol açması gerçekten kaygı vericidir. Genel olarak, KOBİ'lerde özel olarak da enformel sektörde sendikal örgütlenmenin zorlukları inkâr edilemez. Ancak, bu sektörlere yönelik politikalar geliştirilmesi imkansız da değildir."
Bir işyerinde birçok şirket
Pek çok işyerinde, aynı çatı altında aynı tür faaliyette bulunan birden fazla şirket bulunması ve bu şirketlerin bir kısmının iş güvencesi yasası kapsamında olmayan küçük işletmelerden oluşması, çok sık rastlanılan bir durum oluşturuyor. İş güvencesini aşmak için pek çok büyük işyeri toplam işçi sayısını 29'a bölerek, bir çok kaç farklı şirket kurmuş. Araştırmada, "Buna bağlı olarak, sadece çalışma hayatının bütününe bakıldığında değil, tek tek işyerlerinde de yukarıda değindiğimiz parçalı yapının ortaya çıktığını ve iş güvencesine sahip küçük bir sendikalı işçi grubunun yanı sıra sendikasız, hatta bazen sigortasız, daha geniş bir kitlenin çalıştığı ve sendikalı kesim için sürekli bir tehdit oluşturduğu görülüyor." deniliyor.
Grevler ve ülke çıkarları
2003 sonunda Türk-İş'e bağlı Kristal-İş Sendikası'nın aldığı grev kararı 'ülke çıkarlarına aykırı' olduğu gerekçesiyle yasaklanmasına dikkat çekilen anket sonuçlarında şu görüşlere yer veriliyor: "Söz konusu Kristal-İş grevinin en çok üzerinde durulan potansiyel etkisi, ihracata yönelik üretim yapan otomotiv sektörünün araba camı ihtiyacının karşılanamaz hale gelmesiydi. Bakanlar Kurulu, ülke ihracatı üzerindeki olumsuz etkilerini göz önüne alarak, ulusal güvenliğe aykırılık gerekçesiyle grevi erteledi. Ama bu defa erteleme kararı yönünde MGK bir görüş bildirmemişti. Tartışmanın tamamı, artık sendikal hareketle sendika karşıtı tarafların mücadelesinde ideolojinin saf baskı yöntemlerinden daha önemli bir rol oynayacağını gösteriyordu."
Hizmetlerin devri işçileri bölüyor
Kamu sektöründe bazı hizmetlerin sözleşmeyle özel işletmelere devri, belediye hizmetlerinin durumunda olduğu gibi, toplusözleşme koşullarından ve diğer sendikal haklardan yararlanan küçük bir çekirdek işçi grubunun yanında, bazen hiçbir güvenceye sahip olmadan sigortasız çalıştırılan geniş bir işçi grubunun ortaya çıkmasına yol açtı. Araştırma, sendikalı işçilerin koşullarıyla çalışanların çoğunluğunu oluşturan kesimin koşulları arasında bir uçurumun oluşması işçileri böldüğünü ortaya koyuyor.
Araştırma 6 sektörü kapsıyor
Araştırma, altı sektörde odaklandı. Sektör seçiminin gerisinde, Türkiye'de son 20-25 yılın gelişmelerini iyi yansıtan sektörlere bakma kaygısı bulunuyordu. Bu bağlamda, 1980 sonrasında önemli bir gelişme gösteren tekstil ve hazır giyim, otomotiv ve kimya sektörlerine bakıldı. Bunların dışında maden ve belediye sektörleri incelendi. Tekstil ve hazır giyim sektöründe, üretim, istihdam ve ihracat artışları, esnekleşmeyle birlikte yer aldı. Dolayısıyla, taşeronlaşma ve eve iş verme olguları önem kazandı. Otomotivde esnekleşme, sektörün merkezindeki iş gücünü daha az etkiledi, daha çok yan sanayide görüldü. Yabancı sermaye yatırımlarının ve teknolojik değişimin önemli olduğu kimya sektöründe ise, işin niteliği, denetimsiz emek süreçlerine daha zor olanak tanıdığı için, taşeronlaşmanın önemine karşın, esnekleşme tekstildeki kadar kontrolsüz cereyan etmemiş gibi görünüyordu. Bunların dışında, istihdam ve ihracat payında belirli bir düşüş gözlemlenen gıda sektörünü araştırma kapsamına alındı. Maden sektörünün, özelleştirmeden en çok etkilenen sektörlerden biri olarak dönemin başka bir eğilimini iyi yansıttığını düşünüldü. Belediye hizmetleri ise, taşeronlaşmanın hem sendikalaşmayı hem de çalışma koşullarıyla ücretleri olumsuz bir biçimde etkilediği bir sektör olarak seçildi. (TK)