Öcalan’ın çağrısı: “Anne bahar mı geldi?”
Dağkapı Meydanı etrafında yüzlerce insan PKK lideri Abdullah Öcalan'dan gelecek olan açıklamayı dinlemek için erkenden toplanmaya başladı. Hava bir önceki günlere nazaran daha sıcak. Güneş tepede parıldıyor. Erken bir Newroz coşkusu vardı Diyarbakır'da.
Bir yanda şarkılar söyleyenler, bir yanda şen şakrak gençler, öteki tarafta beyaz türbentli anneler ise çimlerde, banklarda.

Diyarbakır'da Öcalan çağrısı: Sevinç ve gözyaşı
"Bugün bizim için tarihi bir gün"
O kadınlardan biri başka bir gazeteci arkadaşa anlatıyor: “Kızım ben anayım, barış istemez olur muyum? Bir ana nasıl barış istemez. Umutluyum bugün bizim için tarihi bir gün.”
Meydandaki Hürriyet Büfe’de çay içmek için oturanlar da tahminler yürütüyor, “Barış için adım atılsın ne atılırsa atılsın”, “Bugün video gelecek, artık göreceğiz inşallah" diye konuşuyor.
İlçelerden gelenler var. Gece son dakika haber verildiği için öfkeliler: “Böyle tarihi bir süreci kaçıran onlarca insan olacak.”
Newrozlarda gördüğümüz coşku
Alana girişler başlayınca yüksek yerlere konumlanan amcalar basın çalışanlarına "bak orayı da çek" diyerek yer veriyor. İki arama noktasından sonra alana girenler çalan müziklere eşlik ediyor, zılgıt çekiyor, tanıdıklarına sarılıyor. Bu coşkuyu Newrozlarda görüyorduk genellikle. Diyarbakırlılar baharı karşılarken epey neşeli oluyor.
Zaman geçtikçe alan dolmaya başladı. 7'den 70'e insanlar ellerinde bayraklar, özenle hazırlanıp gelmiş. Yaşlı erkeklerin bir çoğu şal û şepik giymiş. Bazı pankartlar elden ele dolaşıyor.
Bir kaldırımda iki genç kadın ve 8-10 yaşlarında bir kız çocuğu var. Çocuk arada ayağa kalkıp şarkılara eşlik ediyor. Batan güneşin bütün ışığı onların üzerinde. Kadınlar kendi aralarında havadan bahsediyor, 2015 Newrozunda da mektup okunurken güneşin açtığını hatırlatıyorlar birbirlerine.
Kadınların yanındaki çocuk konuşmaları dinlemiş olmalı ki, annesine "anne bahar mı geldi?" diye sordu. Kadınların birçoğu bu soruya gülümserken annesi, "Evet kızım inşallah bugün bahar gelecek" dedi.
Önder'in sesiyle gelen sessizlik
Tüm bunlar yaşanıyorken bir anda açılan ekrandan Sırrı Süreya Önder'in sesi duyuldu. Kitlede bir sessizlik oluşurken, Önder'in tutuklu ve barış için mücadele etmiş herkesi hatırlatmasıyla kitleden artık çıt çıkmıyor.
“Umudu yeşertmeye gittik. Bunun can suyunu, nefesini, hep birlikte verme umudu ve iradesiyle gittik. Bu umudu yeşertmeliyiz."
Bizler bu sözleri dinlerken beyaz türbentli bir kadın yanındaki diğer kadınlara Kürtçe'ye çeviri yapıyor. Bu kadınlar el ele tutuşmuş bariyerlerden görünmeyen ekrana bakmaya çalışıyor, her cümleyi birbirlerine söylüyor ve kafalarıyla onaylıyorlardı.
"Feshetme" çağrısıyla gelen şaşkınlık
Kadınların hemen karşısındaki genç bir grup 12 yıl sonra gelen fotoğrafı elden ele dolaştırıp, heyetin oturma düzeni hakkında analizler yapıyorken artık mektubun okunacağına dair uyarı geldi.
Ahmet Türk, Kürtçe metni okumaya başlayınca yere oturmaya başlayanlar oldu. Ağlamaya başlayan kadınlar arkadaşlarına dayanırken, yaşlı erkekler ise gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu. Metnin sonunda "silah bırakma ve feshetme" çağrısı gelince de kitlenin bir çoğundaki şaşkınlık yüzlerinden okunur oldu.
Selamların ardından gelen "Abdullah Öcalan" imzasını alkışlar izledi.
Türkçe metinle ağlayanlar
Hemen ardından Türkçe metni Pervin Buldan okumaya başladı. Metnin Türkçesi daha iyi anlaşılmış olmalı ki, bu sefer yere çökenlerin ve ağlayanların sayısı gittikçe arttı: "...tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir."
Kitlenin büyük bölümü açıklamanın ardından alandan çıkmak için kapılara gitmeye başladı. İnsanlar azaldıkça meydanın tamamı görünür oldu. Barış Annelerinden bazıları yerde otururken, bazıları ağlayanlara sarılıyor, bazılarının dudaklarından "bekleyelim görelim" sözleri dökülüyordu.
"Bunu beklemiyorduk tabii, ama son nefesimi oğlumun yanında vereyim"
Alanda, üç ayrı duygu hakimdi: Halay çeken 20-30 kişi, ağlayanlar ve donup kalanlar.
Yanına gittiğim bir Barış Annesi, "Bunu beklemiyorduk tabii. Bu sözlerin ne demek olduğunu kitap okuyanlar belki daha iyi anlar. Ama kızım ben bir anayım. Oğullarımdan ikisi bu savaşta öldü. Biri halen dağda. Benim barıştan başka bir isteğim yok. Eğer buysa bizler için hayırlısı, oğlum eve dönsün, ben de son nefesimi oğlumun yanında vereyim" dedi.
"İdrak edebildiğim günden beri umut ediyorum"
Yanlışlıkla birbirine çarpanların bile durup sarıldığı alanda genç bir kadın, annesini ve teyzesini teselli etmeye çalışıyor. Konuşmaya başladığımda öğreniyorum ki ağlayan iki kadının da çocukları tutuklu.
Genç kadın, annesi ve teyzesi için bu sürecin bir umut olduğunu söyleyip, "Bazıları mutlu bazıları mutsuz ayrıldı bu alandan." dedi. "Bizim bir duygumuz yok gibi ama belki siyasi tutsaklar için af gelir diye umut ettik. Ben 27 yaşındayım, idrak edebildiğim günden beri umut ediyorum. Annem de, teyzem de, nenem de, nenemin annesi de ömürrleri boyu umut etti. Şimdi bu insanlara ne diyebiliriz ki?"
Ortak duygu: "Onurlu bir barış isteği"
İnsanlarda hem umut hem umutsuzluk var. Henüz bir önceki çözüm sürecini ve ardından gelenleri, kayyım atamalarını ve siyasi tutsakları unutamamış olan halk, aynı zamanda yıllardır verdikleri mücadelenin karşılığını alma ve en sonunda barış içinde yaşama umudunu da taşıyor.
Öcalan'dan yıllar sonra gelen fotoğraf ve çağrının ardından Diyarbakırlılar 2015'teki Sur ve Cizre olaylarını hatırlatıp "tedirginiz" derken bazıları bunu yeni bir başlangıç olarak görüyor.
Bütün bu karmaşık duygularla alandan ayrılanların ortak noktaları ise 'onurlu bir barış' isteği.
(ED)
PERDENİN ARDI: FİSKAYA
Besra'nın evi

Dr. Cuma Çiçek: "Devletin, Öcalan'ın ve PKK'nin yol haritası var"

Yerelden evrensele gazeteci kimliğiyle Yaşar Kemal...

Diyarbakır'da Öcalan çağrısı: Sevinç ve gözyaşı
