Türkiye’de 1 Mayıs, 1977’den beri katliam ve bu katliamın gerçekleştiği Taksim Meydanı ile özdeşleşen bir gün. Meydanın önemi, aydınlatılmayan 1977 katliamı sadece meydanda öldürülen 34 kişi ile de sınırlı değil; 1 Mayıs’lara kapatılan Taksim için mücadele, yıllardır Türkiye’deki emek hareketinin, sol-sosyalist örgütlerin başlı başına gündemi.
Türkiye için 1 Mayıs’ların tartışmasız gündemi 1977 olsa da, yalnız sayılmayız. 1 Mayıs dünyanın pek çok yerinde ‘kanlı meydanlarla’ anılıyor.
Şüphesiz Türkiye’yi diğer örneklere göre hâlâ sıcak kılan bir yığın özel yan var; birkaç istisna hariç Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs’larda ‘yasaklı’ oluşu ya da farklı dönemlerde verilen kayıplar, katliam anısın ve mücadelenin devamlı canlı olmasına neden oluyor. Ancak dünyadaki diğer örnekler de kendi koşulları ve tarihsel mirasları dolayısıyla bize aynı kavgayı farklı pencerelerden izleme şansı veriyor.
Gelin bir kaç örnek üzerinden giderek 1 Mayısların kanlı meydanlarla olan ilişkisine anlamlandırmaya çalışalım.
Bombalanan heykeller
Bugün 1 Mayıs çeşitli isimlerle anılıyor. Kimine göre “İşçi Bayramı”, kimine göre “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü”. Tüm bu farklı tanımlara ve anma/kutlama pratiklerine rağmen, dünyanın her tarafında işçi sınıfın bir 1 Mayıs’ı varsa, bunun kökleri 1886 yılında, ABD’de yaşanan bir işçi katliamında saklı.
19. Yüzyıl ABD’sinde önemli bir sanayi kenti olan Şikago, son derece ağır çalışma koşulları dayatılan kalabalık bir işçi sınıfına sahiptir. O yıllarda ABD’nin ikinci büyük kenti olarak öne çıkan Şikago’da çalışma süresinin 8 saate indirilmesi yönünde sert bir emek mücadelesi verilirir. Çünkü o günlerde ortalama çalışma süresi yaklaşık 16-18 saattir. Sendikalar da 8 saatlik talep üzerinden 1 Mayıs günü genel grev ilan eder.
Böylece yüz binlerce kişinin katıldığı genel grev coşkuyla başlar. Fakat üç gün sonra McCormick Hasat Makineleri Fabrikası önünde grevci işçiler ile grev kırıcılar arasında arbede çıkar. Olayı protesto etmek isteyen işçilere ise polis saldırır ve 4 işçi yaşamını yitirir. Akan kanın ardından fabrikalarda işçilerin büyük puntolarla “İntikam!” yazılı bildiriler elden ele gezer ve 4 Mayıs’ta (ertesi gün) Haymarket Meydanı’na toplanma çağrısı yapılır.
Burada düzenlenen protesto mitingi sona yaklaşırken, polislerin yürüyüş güzergahına kimliği belirsiz bir kişi el yapımı bomba atar. Ardından polis kitleye rastgele ateş açar. Bu şiddetli çatışmada atılan bombanın da etkisiyle toplam 7 polis ölür. İşçilerin verdiği kayıplar tam olarak bilinmiyor, ancak pek çok kişinin hayatını kaybettiği varsayılıyor.

Bu olayın ardından yüzlerce sosyalist ve anarşist işçi lideri tutuklanır. Bombayı kimin attığı asla ortaya çıkmasa da 8 anarşist işçi sansasyonel bir davayla yargılanır. İşçi gazetesini çıkaran August Spies ile Albert Parsons, Smauel J. Fielden, aylık yayınlar Anarşist ve Alarm'ı çıkaran George Engel, Marangozlar Sendikası'nın kurucusu Louis Lingg, Bira Taşımacıları Sendikası'nın kurucusu Oscar Neebe, Michael Schwab ve Adolp Fischer hem medya hem dini liderler tarafından yargılama sürecinde adeta infaz edilirler. 5 anarşist idama, ikisi müebbete, biri de 15 yıl hapse mahkûm edilir. Lingg idamından bir gün önce hücresinde intihar eder. Parsons, Engel, Fischer ve Spiess 11 Kasım 1887'de idam edilir.. Haklarında uluslararası kampanya yürütülen tutuklu üç anarşist ise 7 yıl sonra vali tarafından 'suçsuz oldukları' gerekçesiyle serbest bırakılır. 1889 yılında İkinci Enternasyonal'de 1 Mayıs işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü ilan edilir[1].
İnfazın hemen öncesinde Spies’ın haykırdığı “Bir gün gelecek, sessizliğimiz bugün boğduğunuz seslerden daha güçlü olacak” ifadeleri, bugün Forest Park Mezarlığı’nda bulunan Haymarket Şehitleri Anıtı’nın altına kazınır.
Fakat daha ilginci Haymarket’e dikilen anıttır. Buraya, katledilen işçilerin değil de ölen polis memuru Johannes Gelert’in bronz bir heykeli dikilir. 1889 yılında açılışı yapılan heykel neredeyse üç metredir. Ancak 1924 yılında bir sürücü arabasıyla son sürat heykele kasti olarak çarpar, ifadesinde “Elini kaldırmış o heykeli görmekten gına geldiğini” söyler.
Heykel farklı bir yere taşınır. Fakat Soğuk Savaş’ın başladığı tarihlerde yeniden eski yerine yakın bir yere getirilir. Defalarca boyalı saldırıya uğrayan heykel 1968 yılında -tarihin cilvesi- bombalı saldırıya uğrar. Kısa süre içinde tekrar inşa edilse de 1970’de yine bombayla havaya uçurulur. İki eylemi de Weather Underground isimli komünist örgüt üstlenir. Bir kez daha restore edildikten sonra polisler başında 7 gün 24 saat nöbet tutmaya başlar. Yine de artan protestolarla sürekli yeri değişir. Nihayet Polis heykeli polis akademisine götürülürken meydanda Haymarket olayını tüm açılarıyla anlatmaya çalışan bir olay anı heykeli dikilir[2].
Tüm bunlar onlarca, hatta yüzlerce yıllık ısrarlı bir mücadele şemsiyesi altında yaşanır.
Kanlı Mayıs'ın taşı
Taksim Meydanı’nda yaşanan katliamı tanımlarken kısaca ‘Kanlı 1 Mayıs’ diyoruz. Bu ifade Türkiye’de, 1977 yılında yaşanmış özel bir olayı tanımlıyor ancak, dünya tarihine baktığımızda Haymarket’ten bugüne yaşanan onlarca işçi katliamı nedeniyle birden fazla ‘Kanlı Mayıs’a rastlıyoruz. Bunlardan bir tanesi Almanca Blutmai yani Kanlı Mayıs olarak anılan Berlin’de 1929 yılında yaşanan 1 Mayıs Katliamı.
I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ‘kaybeden’ güçlerinden olan Almanya için 1920’ler sınıf mücadelesinin hız kazandığı yıllardır. Ekim Devrimi’nin hemen ardından 1919 yılında patlak veren Alman Devrimi, başarısızlıkla sonuçlansa da korkunç boyutlara ulaşan işsizlik, enflasyon ve içinden çıkılmaz ekonomik kriz, kısa süre içerisinde komünistlerin güçlenmesine ve işçi hareketini büyütmesine olanak tanır. Öte yandan burjuvazinin krize verdiği gerici bir reaksiyonun arkasından beliren faşistler de kendilerine alan bulur.
Safların keskinleştiği böylesi bir atmosferde 1929 yılında Alman Komünist Partisi (KPD), 1 Mayıs’ın sokaklarda kutlanacağını ilan eder. Ancak Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve bazı sendikalar 1 Mayıs’ı sokakta karşılamak yerine kapalı salonda kutlama tutumundan vazgeçmezler. Zira ülkede nisan ayından itibaren 1 Mayıs başta olmak üzere her türlü gösteri yasaklanmıştır. SPD, yasağa karşı kitlesel ve kararlı bir mücadele hattında ilerlemek yerine uzlaşıcı tutumda ısrar eder. Yaklaşık 200 bin Berlinli işçi, KPD’nin çağrısına uyarak, 1 Mayıs sabahı tehditlere aldırmadan sokağa çıkar. Savaşa, sömürüye ve faşizme karşı barışçıl bir 1 Mayıs kutlamasına binlerce polis şiddetle saldırır. Hem kitlenin hem de pencereden kutlamayı izleyenlerin üzerine kurşun yağdırılır. Resmi kayıtlarda bile polisin binlerce mermi kullandığı gizlenmezken saldırıda 33 işçi katledilir, yüzlercesi de yaralanır. Bir tek polisin dahi burnunun kanamadığı katliamda, basının yalanlarına karşın; işçilerin değil saldırganlık, en ufak bir karşı koyuşta dahi bulunmadığı sonradan açığa çıkar[3].
Polisin saldırısına işçiler bulundukları yerlerde barikatlar kurarak yanıt verirler. Neuköln ve Wedding gibi Berlin’in emekçi mahallelerinde meydanlar ve sokaklarda kurulan barikatlara destek ertesi gün KPD çağrısıyla greve çıkan 25 bin işçiden gelir. Yaklaşık bir hafta boyunca işçilerin direnişi devam eder. Binlercesi tutuklanır. On binlerce polisin seferber edildiği kendiliğinden başlayan eylemler, daha fazla kayıp vermekten çekinen KPD yönetiminin işçiler ile yaptığı görüşmeler sonucunda sönümlenir.
Kanlı Mayıs’ta katledilen işçilerin izlerine Berlin’deki Wiesen Sokağında bir taşın üzerinde rastlamak mümkün. Üzerinde “Mayıs 1929’un başında buradaki sokak çatışmalarında 19 kişi öldü, 250 kişi ise yaralandı” ifadeleri, akan kanın yerini hatırlatıyor.
İşte bu özgün süreçlerin sonucunda İspanya’da, Fransa’da, Meksika’da, Peru’da, Güney Kore’de, Kamboçya’da... 1 Mayıslarda kana bulanan daha nice meydan ve sokak var. Belki hepsinin hikayesini ayrıntılarıyla tek bir yazıya sığdırmak, olay örgülerinin ayrıntılarını aktarmak mümkün değil. Ancak hepsinin ortak kavgasını anlayıp-anlatmak mümkün.
Bu mücadelede mekanlar ön plana çıksa da biraz daha yakından baktığımızda daha büyük bir gerçekle karşılaşıyoruz; en büyük sembol ve en büyük anıt mücadelenin ta kendisi. Belki yüzlerce yıl sürecek, belki hiç bitmeyecek. O sebeple her taşa, sokağa, meydana bir de bu gözle bakmak, şüphesiz zihnimizi berraklaştıracaktır.
[1]https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2016/10/09/isci-sinifinin-zaman-kapsulu-anarsistleri-heyecanlandirdi
[2]https://www.chicago.gov/city/en/depts/dca/supp_info/chicago_s_publicartthehaymarketmemorial.html
[3]https://www.evrensel.net/haber/378534/bedeller-odenerek-kazanilan-bayram-1-mayis