"Maratonun son metrelerini koşuyoruz, kimse durduramayacak"
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu: "Bugün size adil bir toplum inşa etmenin kolay olduğunu söylemeyeceğim. Zor olacak. Ama başaracağız. Bugün bu ideallerle ne yazık ki taban tabana zıt olan ülkemizin en karanlık anlarını yaşıyoruz."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Demokrasi Vakfı’nın düzenlediği Demokrasi Şurası’na katıldı.
Gündeme yönelik açıklama yapan Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satırbaşları söyle:
"Adalet bir demokrasi meseledir. Bu ülkede yaşayan herkesin; kimliği, inancı ne olursa olsun, kadının erkeğin, başı açığın başı kapalının, ailenin, bekarın. Yani herkesin ama herkesin barış ve huzur içinde yaşadığı bir ülke hayal ediyorum, en büyük hedefim bu. Huzurlu bir ülke var etmek.
"Kanunlar önünde herkes eşit olacak"
"Parklarında çocuklarımızın sevgiyle oynadığı, annelerinin çocuklarını sevgiyle yatağa yatırdığı bir Türkiye. Üniversitelerde özgürce araştırmanın yapılmadığı, hiç kimsenin düşüncelerinden dolayı, hapse atılmadığı bir Türkiye istiyoruz. Böyle bir Türkiye, 21. yüzyıla yakışan bir Türkiye olabilir. Kanunların adil olduğu, kanunlar önünde herkesin eşit muamele gördüğü bir ülke.
"Biz bunları neden başarmayalım? Eşitliği sadece insan hakları bağlamında söylemiyorum. Demokrasi sadece insan hakları değildir. Demokrasi aynı zamanda eşit fırsatlarla olur. Eşit fırsatlar da temel insan hakkıdır. Bu ülkede eşit fırsatlar yok. 21. yüzyıl Türkiye’sinde; işsizliği, yoksulluğu derinden yaşayan, elektriği kesilen, internete erişemeyen milyonlarımız var.
"Ya çok zenginsin ya da hiçbir şeyin yok"
"Orta sınıfı yok ettiler. Ya çok zenginsin ya da hiçbir şeyin yok. Oysa birlikte yaşadığımız, demokratik ve özgür bir ülke idealini gerçeğe dönüştürmek zorundayız. Aynı zamanda gelirin de daha eşit paylaşılması gerektiğine inanıyorum. Çok rahat ifade edeyim ki… Böyle bir Türkiye mümkün…
Ama bu sürecin, bunları gerçekleştirmenin kolay olmadığını da biliyorum. Önümüze sürekli engeller çıkaracaklar, mücadele edeceğiz. Yasa dışı yollara başvuracaklar, mücadele edeceğiz. Yargıyı sopa olarak kullanacaklar, mücadele edeceğiz.
"Bu halk demokrasiye kavuşacak"
"TBMM’yi vesayet altına alacaklar, mücadele edeceğiz. Gazeteleri, televizyonları, binlerce trolleri aracılığı ile saldıracak, karalayacaklar; mücadele edeceğiz. Çünkü bu mücadele bir hak mücadelesidir. 3 Aralık’ta söyledim, yine söylüyorum. Bu ülke hak ettiği demokrasiye ya kavuşacak, ya kavuşacak.
"Bugün size adil bir toplum inşa etmenin kolay olduğunu söylemeyeceğim. Zor olacak. Ama başaracağız. Önemli olan zaten zoru başarmaktır. Bugün bu ideallerle ne yazık ki taban tabana zıt olan ülkemizin en karanlık anlarını yaşıyoruz.
"Geçmiş daha mı parlaktı? Değildi. Demokrasi hep hor görüldü. Demokrasi o zaman postalların altında ezildi. Bugün kirli sermayenin altında eziliyor. Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı idam ettiler. Seviniyordu o zaman birileri. Bugün de başka zalimler seviniyor. Ama biz demokratlar; hiç bitmedik, hiç azalmadık.
"Son bir şey kaldı: Helalleşmek"
"Şimdi yapmamız gereken son bir şey kaldı. Helalleşmek. Ve artık bu ülkenin bedel ödemesini bitirmektir, asıl hedefimiz. Ve artık bu kavgayı biz bitireceğiz. Darbeciye darbeci diyeceğiz. İster eskisi olsun, ister bugünün olsun; kötü olana da kötü diyeceğiz.
"Ama dostlar, şunu da hatırlatmama izin verin: Gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden önceki andır. Unutmamak lazım ki, bu bir yüz metre koşusu değildir. Bu bir maraton. Ve biz altı lider, bu maratonun son metrelerini koşuyoruz. Siz hep mücadele ettiniz. Bu kez yalnız değilsiniz. Biz de sizlerle beraber koşuyoruz. Beraber koşacağız, mücadele edeceğiz.
"Nefret yaratmalarına izin vermeyeceğiz"
"Saraylılar karşısında umudumuzu asla kaybetmeyeceğiz. Ama kesinlikle kızgınlığımızın bizi ayrımcı, ötekileştirici yapmasına da izin vermeyeceğiz. Çünkü adalet istiyoruz. Bizleri değiştirmelerine ve kalplerimizde nefret yaratmalarına asla izin vermeyeceğiz.
"İdeolojiler farklı olabilir; inançlar, değerler farklı olabilir. Ama adil ve kapsayıcı bir ülke ve demokrasi hepimizin ortak hayali. Bundan dolayıdır ki bizi kimse durduramayacak. Değişimi birlikte getireceğiz, birlikte hayata geçireceğiz."
Toplantıya Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İYİ Parti TBMM Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, siyasi partilerin genel başkan yardımcıları, milletvekilleri ve belediye başkanları katıldı.
Kürt Dil Bayramı için kanun teklifi: Kolektif bir halk hakkıdır
15 Mayıs Kürt Dil Bayramı Günü'nün resmi olarak kabul edilmesi için Meclis'e kanun teklifi veren DEM Parti, bunun kabul edilmesinin bir “jest” değil, "eşitlikçi ve çoğulcu bir yaklaşımın göstergesi" olacağını vurguladı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Iğdır Milletvekili Yılmaz Hun, 15 Mayıs’ın Kürt Dil Bayramı olması için Meclis Başkanlığı’na kanun teklifi sundu. Hun, teklifin gerekçesinde dilin yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumsal hafıza, kültürel kimlik ve varoluş biçimi olduğuna dikkat çekti.
15 Mayıs günü 2006'dan bu yana Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor. DEM Perti Milletvekili Yılmaz Hun, 15 Mayıs'ın resmi olarak da tanınmasını istedi. Bunun için hazırladığı kanun teklifinde, dilin insan ve toplum için önemine vurgu yapıldı.
"Kolektif bir halk hakkıdır"
Hun, “Dilin yaşatılması, yalnızca bireysel bir hak değil; kolektif bir halk hakkıdır” ifadesiyle teklifin önemine dikkat çekti. Teklifte, Türkiye’de milyonlarca kişinin anadili olan Kürtçenin uzun yıllardır yapısal ve sistematik dışlama, yasaklama ve inkâr politikalarına maruz bırakıldığı hatırlatıldı.
"Jest değil, eşitlikçi yaklaşım"
Yılmaz Hun, bu tarihin resmen tanınmasının bir “jest” değil, "eşitlikçi ve çoğulcu bir yaklaşımın göstergesi" olacağını belirterek, “Bu adım, Kürtçe konuşan yurttaşların on yıllardır talep ettiği bir hakkın teslimi olduğu kadar; farklı kimliklerin, dillerin ve kültürlerin eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşayabileceği bir Türkiye’nin mümkün olduğuna dair güçlü bir umut ve irade olacaktır” dedi.
"Anayasal güvenceden yoksun"
Teklifin gerekçesinde ayrıca şu ifadelere yer verildi:
“Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana geçen yüzyıllık süreçte, Kürtçe sistematik baskı ve asimilasyon politikalarıyla geriletilmeye çalışılmış, anayasal güvencelerden yoksun bırakılmıştır. Bu baskılar yalnızca fiili düzeyde değil; yasalar, idari kararlar ve olağanüstü hal rejimleri eliyle kurumsal bir biçim almıştır.”
İmamoğlu 'kamu görevlisine hakaret' soruşturmasında ifade verdi: Bunun adı siyasi pusudur
Tutuklanan İBB Başkanı İmamoğlu, hakkında başlatılan 'kamu görevlisine hakaret' soruşturması kapsamında verdiği ifadesinde, "Milletin vicdanı kurguya değil, hakikate inanır" dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik soruşturma kapsamında tutuklanarak Silivri'de bulunan Marmara Cezaevi'ne gönderilen CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 'kamu görevlisine hakaret' soruşturması kapsamında ifade verdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İmamoğlu'nun, "silahlı terör örgütüne yardım etme" suçlamasıyla alınan ifadesinde, yargı görevlilerine hakaret içerikli beyanlarda bulunduğunu ifade etti.
Başsavcılık, Ekrem İmamoğlu hakkında 'kamu görevlisine hakaret' suçundan re'sen soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında İmamoğlu, SEGBİS aracılığıyla saat 14.30 sıralarında savcılığa ifade verdi.
İmamoğlu’nun ifade verme işlemleri saat 15.30 itibarıyla tamamlandı. Avukatı Mehmet Pehlivan, sosyal medya hesabından İmamoğlu'nun ifadesinde öne çıkan başlıkları paylaştı.
"Suç baştan sona kurgulanmış"
Avukatının aktarımlarına göre İmamoğlu ifadesinde, "Ne emniyette ne savcılıkta bana yöneltilmeyen, daha önce adı dahi geçmeyen iddialar, haritalar, görseller ve hiçbir ilgim olmayan örgüt beyanları dosyaya eklenmişti. Bu tablo, bir yargılama değil, baştan kurgulanmış bir suç isnadıyla karşı karşıya bırakıldığımın açık göstergesiydi" dedi.
“İftira ve algı operasyonları”
Pehlivan'ın paylaşımında yer alan İmamoğlu'nun ifadesine öne çıkan başlıklar şöyle:
"Bu soruşturmanın gerçek bağlamı, uzun süredir yürütülen yargı tacizi ve meşru siyasi rekabetin yerini iftira ve algı operasyonlarına bıraktığı bir zeminde şekillenmiştir.
Seçim sürecinde "İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder" diyen kişi, bu kaybın iktidarına yönelik olduğunu fark edince, hukuk dışı yolları kullanarak kamu gücünü siyasal bir araç haline getirmiş ve bu yolla kaçınılmaz sonunu ertelemeye çalışmıştır.
Emniyette hakkımdaki suçlamanın, Meclis’te grubu bulunan bir siyasi partinin yöneticisiyle yapılan görüşmenin terör örgütüne yardım olarak nitelendirilmesi olduğunu öğrendim. Mecliste grubu bulunan yasal bir partinin yetkilisiyle yapılan görüşmeleri terör faaliyeti olarak nitelendirmiş olmalarını hukukla açıklayabilmek mümkün müdür?
Hakimlik sorgusu başladığında, sevk yazısında gerek emniyet ve gerekse savcı önündeki ifade esnasında bana daha önce hiç sorulmayan soruların, terör örgütüyle alakalı bir dolu görselin, haritaların, terör örgütü yöneticilerinin beyanlarının evraka eklendiğini gördüm.
"Bunun adı siyasi pusudur"
Mesleğini icra ederken tarafsız ve bağımsızlıkla hareket etmek zorunda olan, Türk Milleti adına yetki kullanan kamu görevlilerinin bu davranışını nasıl nitelendirmek gerekir? Elbette bunun adı kumpastır elbette bunun adı siyasi pusudur.
Hakimlik sorgusuna çıktığımda, önüme konulan evraklarla birlikte aslında yalnızca adalet değil, aklım ve vicdanım da sorguya çekilmişti. Ne emniyette ne savcılıkta bana yöneltilmeyen, daha önce adı dahi geçmeyen iddialar, haritalar, görseller ve hiçbir ilgim olmayan örgüt beyanları dosyaya eklenmişti. Bu tablo, bir yargılama değil, baştan kurgulanmış bir suç isnadıyla karşı karşıya bırakıldığımın açık göstergesiydi.
"İtibarsızlaştırma operasyonu"
Terör örgütüne yardım gibi ağır ve onur kırıcı bir suçla ilişkilendirilmeye çalışılmak, sadece hukuk dışı bir girişim değil, aynı zamanda hayatımı, emeğimi ve milletime karşı taşıdığım sorumluluk duygusunu hedef alan bir itibarsızlaştırma operasyonudur.
Ben şahısların ailelerine, özel hayatlarına, onurlarına dair bir hakarette bulunmadım. Bir kamu görevine, bu görevi kötüye kullanarak siyasete müdahale edenlere karşı kamu adına eleştiri getirdim.
Beni değil, temsil ettiğim değerleri ve milletin iradesini yargılamaya çalıştıklarını çok iyi biliyorum. Ancak unuttukları bir şey var: Bu milletin vicdanı, kurguya değil hakikate inanır."