TÜRKİYE'DE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
İnanç Özgürlüğü Girişimi'nden “Türkiye’de İnanma(ma) Hakkı” raporu

“Farklı Boyutlarıyla Türkiye’de İnanma(ma) Hakkı: İnsan Hakları Odaklı Bir Değerlendirme” raporu; Türkiye’de inanma, inanmama veya “ana akımdan” farklı inançlara veya felsefi görüşlere sahip olma özgürlüklerinin önemli ölçüde ihlal edildiğini ortaya koyuyor.
Türkiye’de inanma, inanmama veya “ana akımdan” farklı inançlara sahip olma özgürlüklerinin mevcut durumuna dair kapsamlı bir inceleme sunan rapor, eğitim, medya gibi alanlardaki uygulamaların yol açtığı hak ihlallerini detaylı bir şekilde ele alıyor.
Ayrıca mevcut uygulamaların uluslararası insan hakları standartları ile uyumlu olmayan noktalarına dikkat çeken rapor; düşünce, vicdan ve din veya inanç özgürlüğünün korunması için yetkililere yönelik tavsiyeler içeriyor.
Raporda öne çıkan bulgular şöyle:
İnanma(ma) özgürlüğü: Ateizm ve agnostisizm gibi görüşleri benimseyen, ana akım dinsel öğretiden farklı inanan veya İslam’dan farklı bir dine geçen kişiler; ayrımcılık, damgalanma, toplumsal baskı veya insan haklarına yönelik engellemelere maruz kalabiliyor.
Askerlik hizmetine karşı vicdani ret hakkı tanınmıyor ve bu durum vicdani retçilere yönelik birçok insan hakkı ihlaliyle sonuçlanıyor.
Ateistlerin öldükten sonra yakılmaya dair talepleri yasal bir engel olmamasına rağmen fiilen engelleniyor.
Laiklik ilkesi Anayasa’da güçlü bir şekilde tesis edilse de devlet hem İslam hem de diğer din veya inançlarla ilgili konulara yaygın bir şekilde ve derinlemesine müdahil oluyor.
Eğitimde inanma(ma) özgürlüğü: Mevcut eğitim sisteminde belirli bir dini merkeze alan uygulamalar, inanmayanların veya eğitim sisteminde sunulan dinî öğretilerden farklı inananların inanç özgürlüğünü ihlal ediyor. Bu uygulamalar karşısında isteğe bağlı muafiyet hakkı sağlanmıyor.
Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, çocuğun düşünce, vicdan ve din veya inanç özgürlüğü ve ebeveynler ile yasal vasilerin çocuklarını kendi felsefi veya dinî görüşlerine göre yetiştirme hakkını ihlal ediyor.
Ayrıca Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi ve MEB’in dinî vakıflarla yaptığı iş birlikleri; devletin çoğulculuk ile tarafsızlık ilkelerini gözetme yükümlülüğünü zedeliyor. Ayrıca devletin tüm dinler ve inançlar karşısında eşitlik ve tarafsızlık ilkelerini gözetme yükümlülüğü ihlal ediliyor.
Zorlamaya tabi tutulmama özgürlüğü: Kişinin kendi tercihiyle bir din veya inanca sahip olma ya da bunu benimseme özgürlüğünü zedeleyecek bir zorlamaya tabi tutulmama özgürlüğü ihlal ediliyor.
"Ana akımdan" farklı bir inanca sahip olan ya da inanmayan bireyler kamu kurumları, aile ve din veya inanç grupları içinde dinî baskı ve şiddet yoluyla hak ihlaline uğruyor. Bu konuda özellikle kadınlar, çocuklar ve gençler gibi kırılgan gruplara mensup kişilerin tanıklıkları dikkat çekiyor.
İfade özgürlüğü ve inanç özgürlüğü: Dine ve uygulamada İslam dinine veya onunla ilişkili kurumlara yönelik eleştirel söylemin suç sayılması inanç özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kesişiminde devletin hak ihlalinde bulunmasına olanak sağlıyor.
Her türlü dinsel eleştiri; kolaylıkla soruşturma, kovuşturma ve hatta cezaya tabi olabiliyor. Özellikle Türk Ceza Kanununun 216'ncı maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanma pratikleri ve RTÜK kararları, dine dair eleştirilerin çeşitli mecralarda ifade edilmesi konusunda caydırıcı bir etki yaratıyor.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
(EC)