Tekirdağ Çorlu’da 7'si çocuk 25 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan tren faciasına ilişkin dava ertelendi. Avukat Gökmen Yeşil, "Gerçek sorumlular mutlaka hakim önüne çıkacaklar, çıkmalılar; çünkü yoksulların öldüğü her katliamın kader diye ifade edilmesi kabul edilemez" dedi.
Çorlu'da 8 Temmuz 2018'de yedisi çocuk 25 kişinin yaşamını yitirdiği, en az 300 kişinin yaralandığı tren katliamının altıncı duruşması, Tekirdağ'ın Çorlu ilçesindeki Halk Eğitim Merkezi'ne kurulan mahkeme salonunda başladı.
Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen davanın duruşmasında önce ilçedeki Santral Park'ta bir araya gelen aileler, "Çorlu'nun hesabı sorulacak", "Susma, sustukça sıra sana gelecek. Korkma, korktukça sıra sana gelecek" sloganları atarak davanın görüleceği merkeze yürüdü.
"Suçlu TCDD"
Duruşmanın yapılacağı Çorlu Halk Eğitim Merkezi'ne gelen aileler, burada bir açıklama yaptı. Kazada kızı Bihter Bilgin'i, yeğeni Beren Kurtuluş'u ve kız kardeşleri Derya Kurtuluş ile Emel Duman'ı kaybeden Zeliha Bilgin, "Yanlı bilirkişi heyetinin attığı imzayla çıkan raporun peşinden iki buçuk yıldır sürükleniyoruz. Suçlu yağmur dendi. Suçlu yağmur değildi. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) suçludur. Gecikmiş adaleti bulmak için buradayız" dedi.
Duruşma, yeni bilirkişi raporunun okunmasıyla başladı. Ardından müştekilerin ve avukatların beyanlarına geçildi.
Müşteki Elif Küçükuzun: "Trenin içindeydim. Altında kaldım. Birden havaya zıpladığımı hatırlıyorum. Herkes bir yerlere tutunmaya çalışıyordu. Havada da insanlar vardı. Çukura düşmüştüm, şanslıydım ben. Kendi çabalarımla çıktım. Üzerimde ölüler vardı. Benim kadar şanslı olmayanlar vardı. 'Çocukları vagondan kurtaralım' diye bir ses duydum. İki çocuk tek başınaydı, babaannesi çıkamamıştı, ambulans gelene kadar bekledim onları."
Kazada torunu Oğuz Arda Sel'i kaybeden Mehmet Öz: "İkinci celsede demiryolu altyapısıyla ilgili bir araştırma yapıldı mı?' diye sordum. Siz de geriye dönük 50 yıllık bilgi alacağınızı söylemiştiniz, bu bilgi size geldi mi öğrenmek istiyorum. Bilirkişi her detayı belirtmiş ama koltuk sayısı yok.Neden belirtilmemiş? Yolcu sayısı niye belirlenmiyor? Uzunköprü Gürses gazetesinin bir yazısı şu an cebimde. İki buçuk senedir ben video izliyorum, yorumlara bakıyorum. Bu dava başladığından beri dört beş kaza oldu. Burada bir kişiyi içeri atsaydınız, bunlar olmayacaktı."
"Bizimle ilgilenen yok"
Müşteki Hediye Bülbül: "Platinlerle yaşıyorum. Hiç ilgilenen yok bizimle. Kendi çabamızla tedavi oluyoruz. TCDD'den hiç yardım görmedik. Allah bundan sonra kimseye böyle acı vermesin. Acımızı paylaşın ne olur? Bastonla geziyorum bastonla! Beş katı çıkardım koşarak. Çok yoruldum, bittim artık."
Katliamda kızı Sena Köse'yi ve yeğenleri Gülce ile Özgenur Dikmen'i kaybeden Aysun Köse: "Yüzü geçik insan hem yasımızı tutuyoruz hem de dava peşinde koşuyoruz. Bu treni kullanan makinistleri bile buraya getiremedik? Acımızla, yasımızla altı defadır geliyoruz ama onları getiremiyoruz. Canımızın acısıyla, yangınımızla geliyoruz ama daha trenin şoförleri gelmedi. Makinistleri burada görmek istiyoruz."
Müşteki Nurdoğan Aktürk: "Kazada kolumu kaybettim. Ben de makinistleri istiyorum. Tren çok hızlıydı, normal seyrinde değildi. Frene ani basmasaydı makinist, belki biz geçebilirdik? Ben evde bakıma muhtaç yaşıyorum. Makinist bir kolunu bağlasın da iş görsün bakalım."
"Evladımın katillerini istiyorum"
Katliamda oğlu Oğuz Arda Sel'i kaybeden Mısra Öz: "Altıncı duruşmadayız. Üç sanığın haricinde, makinistlerin de haricinde TCDD üst yönetiminden yöneticileri görmek istiyorum ben burada. Taş taşıyan sanığı değil genel müdürleri görmek istediğimi dile getiriyorum. Ben dosyaların nasıl işlediğini bilmek zorunda değilim, ben evladımın katillerini istiyorum. Katillerin kim olduğunu biliyorum. Bu salonda artık gerçek sorumluları görmek istiyoruz."
Bihter Bilgin'in annesi Zeliha Bilgin: "Dört canımı kurban verdim. Ben çocuğumu birilerinin ihmalleri öldürsün diye yetiştirmedim. İki buçukk yıldır buraya geliyoruz evlatlarımızın, kardeşlerimizin, annekerimizin katillerini görmek istiyoruz bu salonda. Genel müdür nerede? Bu yolu yapamayan kim? Benim evladım, kardeşlerim gitti, ocağım söndü. İki buçuk yıldır adalet istiyorum. Kötü bir şey mi istiyorum?"
"Odadaki fili konuşmaya başlayalım"
Avukat Can Atalay: "Yargılamanın çok kritik bir aşamasındayız ve yargılamanın bu şekilde devam ettirilemeceyeğini biliyoruz. Raporun eksiklikler içeren hali ciddi soruna işaret ediyor. Savcı bugüne kadar harekete geçmiş olmalıydı. Kovuşturmanın genişletilmesiyle ilgili acilen adım atmanız gerekir. Rapor 'Bu haliyle bu yargılama sürdürülemez ve tamamlanamaz' diyor."
Avukat Evren İşler: "Odada duran bir fil var, ama kimse bundan bahsetmiyor. Odadaki fili biz biliyorduk. İlk günden beri olayın sorumlularını görmüştük, ama kamu otoriteleri görmemekte ısrar ediyordu. Bilirkişi raporu ortada olduğuna göre fili konuşmaya başlayabiliriz. Çorlu tren katliamı bir günde olup biten bir sosyal cinayet değil, oraya giden yollar var. Mümin Karasu, İsa Apaydın, Ahmet Arslan, Binali Yıldırım, Nizamettin Aras, Nihat Aslan, Cemal Yaşar Tangül dahil olmak üzere Ulaştırma Bakanlığı'nda ve TCDD'de görev yapmış yetkililer bu davada yargılanmalı. Öte yandan TCDD suçtan zarar görmedi, yetkilileri suçun failleridir. Katılma taleplerini ciddiye bile almadım. Ama avukatlık görevim gereği talebin reddini istiyorum."
"Ulaştırma Bakanlığı ve TCDD yetkilileri kendilerini korudu"
Avukat Gökmen Yeşil: "Burada en başından beri ulaştırma bakanları, genel müdürler ve yardımcıları sorumluydu. Bu dosyada şüpheli dahi olmadılar. Kendilerini bu dosyadan korudular. Dönemin TCDD Genel Müdür Yardımcısı Ali İhsan Uygun, tutuklanmadı ya da görevden uzaklaştırılmadı. Ama terfi ettirildi. Şimdi küstahça, arsızca vites büyüttüler ve dosyaya katılmak istediklerini söylediler. Müştekilerin en temel hastane masraflarını bile karşılamamış bir kurumdan arsızca bir katılma talebi yapıldı. Reddini istiyoruz."
Avukatların beyanlarının ardından mütalaasını açıklayan savcı, TCDD'nin katılma talebinin reddine ve bilirkişi raporunda sanıklarla ilgili somut değerlendirme bulunmadığından talep edilen belgelerin toplanması doğrultusunda bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmesini istedi.
Duruşmaya ara verildi.
"Bu gücü siyasi iktidardan alıyorlar"
Aradan sonra devam eden duruşmada sanıkların beyanları alındı.
Sanık Turgut Kurt'un avukatı Ersin Albuz: "Bütün bu katliamlar AKP döneminde başladı. Binali Yıldırım'ın döneminde niteliksiz, liyakatsız atamalar yapıldı. Mümin Karasu mühendis değildir, konuşmasın diye danışman yapıldı. Yeni kazalara yol açacak bu atama. Bu kişiler sanık kürsüsüne getirilirse ölümler olmayacaktır demiryollarında. Liyakatsız bir kişinin demiryolunda risk yönetimi yapması beklenemez. TCDD bürokratları, kendilerinde zırh olduğunu düşünüyor. 'Beni buraya siyasi iktidar atadı, kimse beni görevden alamaz' diye düşünüyorlar. Kimse beni yargının önüne çıkaramaz diye düşünüyorlar. Bu yetkililer bu gücü siyasi iktidardan alıyor. TCDD Genel Müdürlüğü bütün bu ölümlerin sorumlusudur.
Ara karar için duruşmaya ara verildi.
Aradan sonra ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, soruşturmanın genişletilmesine ve bununla beraber bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verdi. Heyet, TCDD'nin davaya katılma talebini ise reddetti.
Dava, 16 Mart 2021'e ertelendi.
"Daha yürüyeceğimiz çok yol var"
Duruşmanın ardından aileler adına konuşan avukat Gökmen Yeşil, "Yeni bir aşamaya geldik. Bu çok büyük bir aşama değil. Daha yürüyeceğimiz çok yol var. Biz ve aileler gerçek sorumluların yargılanması için elimizden geleni yapmalıyız. Mutlaka gelecekler, hakim önüne çıkacaklar, çıkmalılar; çünkü yoksulların öldüğü her katliamın kader diye ifade edilmesi kabul edilemez, mutlaka yargılanmalılar" dedi.
Mısra Öz de "Daha önceki duruşmalarımıza kıyasla olumlu bir karar çıktı aslında. Taleplerimiz kabul edildi. Bizim için uzun bir bekleyişti. Ama gerçekler ortaya konacaksa biz beklemeye razıyız. İki buçuk yıldır iki tane kendini bilmez bilirkişinin verdiği raporuyla biz bu zamana kadar tırnaklarımızla kazıdık bu davayı. Yeni bilirkişi raporuyla birlikte yeni bir yola başladık. Bundan sonra yargıya güvenmek, inanmak istiyoruz" diye konuştu.
İstanbul Halkalı'dan Edirne Uzunköprü'ye giden "hızlandırılmış" tren, 8 Temmuz 2018'de Tekirdağ'ın Çorlu ilçesine bağlı Sarılar'da devrildi. Kazada 25 kişi yaşamını yitirdi, en az 300 kişi yaralandı. Kazanın yaşandığı alanda iki yıl sonra, 16 Temmuz 2020'de, bilirkişi heyeti keşif yaptı.
Kazaya ilişkin davada Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) 1. Bölge Müdürlüğü'nde görev yapan Demiryolu Bakım Müdürü Turgut Kurt, Yol Bakım ve Onarım Şefi Özkan Polat, Köprüler Şefi Çetin Yıldırım ve Hat Bakım ve Onarım Memuru Celaleddin Çabuk yargılanıyor. Dört sanığın, "taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmak" suçundan 2'şer yıldan 15'er yıla kadar hapsi isteniyor.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 2014 mezunu. Mesleğe 2013’te başladı. T24'te stajyerlik, Cumhuriyet'te editörlük, Medyascope'ta muhabirlik yaptı. Uluslararası Gazeteciler Programı’nın (IJP) Johannes Rau Burs Programı'nı...
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 2014 mezunu. Mesleğe 2013’te başladı. T24'te stajyerlik, Cumhuriyet'te editörlük, Medyascope'ta muhabirlik yaptı. Uluslararası Gazeteciler Programı’nın (IJP) Johannes Rau Burs Programı'nı 2017'de Berlin'deki taz gazetesinde, State Scholarships Foundation’ın (IKY) Yunan Dili ve Kültürü programını ise 2019'da Yanya Üniversitesi'nde tamamladı.
"Gözaltında kaybedilen Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ü unutmadık!"
Cumartesi Anneleri/İnsanları 33 yıl önce gözaltına alınarak kaybedilen Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün akıbetini sorarak, faillerinin yargılanmasını talep etti.
Cumartesi Anneleri /Cumartesi İnsanları gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle eylemlerinin 1049’uncu haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Karanfiller ve gözaltında kaybettirilen yakınlarının fotoğraflarıyla Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri, eylemlerinin bu haftasında 33 yıl önce İstanbul’da gözaltına alınarak kaybedilen üniversite öğrencileri Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün akıbetini sordu. Aileleri 33 yıldır çocuklarının akıbetini soruyor.
"Hiçbir hukuki dayanağı yok"
Çok sayıda kişinin katıldığı açıklamada konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Anayasa Mahkemesi (AYM), kararlarında mekân seçme özgürlüğünün kategorik olarak yasaklanmasını, anayasal haklar açısından kabul edilemez olduğunu belirtti. Eren Keskin, “Yüksek Mahkeme, Cumartesi Anneleri açısından Galatasaray Meydanı’nın ve 1 Mayıs için Taksim Meydanı'nın göstericilere yasaklanmasının, toplanma özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetmiştir. Buradan, herkesin gösteri yapma hakkını güvence altına almakla yükümlü olan iktidara sesleniyoruz: Barışçıl eylemlere yönelik yasaklamalarınızın hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Bu yasaklar, Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır” dedi.
Gözaltında kaybettirildi
Bu haftaki eylemde 33 yıl önce İstanbul’da gözaltına alınarak kaybedilen üniversite öğrencileri Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ü anmak için bir araya geldiklerini aktaran Eren Keskin, “Hüsamettin Yaman (22) İstanbul Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu öğrencisiydi. Pankart taşımak suçlamasıyla tutuklanmış, yaklaşık 15 gün cezaevinde kaldıktan sonra 6 Eylül 1990 tarihinde tahliye edilmişti. 21 yaşındaki Mehmet Soner Gül, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisi ve aynı zamanda Öğrenci Derneği üyesiydi. Bu nedenle gözaltına alındı, ağır işkencelere maruz kaldı ve ölümle tehdit edildi. İçişleri Bakanlığı’nın iddiasına göre, 10 Mart 1991 tarihinde Malatya'da yakalanan bir kişinin sorgusunda adının geçmesi nedeniyle aranmaktaydı” diye belirtti.
"Yetkililer, gözaltı iddialarını reddetti"
Eren Keskin, Yaman’ın 2 Mayıs 1992 Cumartesi günü evinden çıktığını ve 4 Mayıs’ta bir kişinin Yaman’ın ağabeyi Feyyaz Yaman’ı işyerinden arayarak, “Hüsamettin, Soner Gül ile birlikte Fındıkzade’de gözaltına alındı. Hayatlarından endişe ediyoruz. Hemen emniyete başvurun. Yaman ve Gül aileleri, önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne, ardından devletin ilgili tüm kurumlarına başvurdu. İnsan Hakları Derneği ve Uluslararası Af Örgütü de girişimlerde bulundu. Ancak yetkililer, gözaltı iddialarını reddetti. Yaman Ailesi, girişimlerini sürdürdü ve iki yıl boyunca polis takibinde tutuldu” diye belirtti.
‘Çarkın itiraflarına rağmen dosyada ilerleme olmadı"
19 Aralık 2011 tarihinde, özel harekât polisi Ayhan Çarkın’ın infazlar ve kayıplarla ilgili itiraflarının kamuoyuna yansıması üzerine Çarkın, Yaman ve Gül’ü gözaltına aldıktan sonra ormanlık bir alanda sorgulayıp infaz ettiklerini anlattığını belirten Eren Keskin ”Onların son sözlerinin ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ oldu. Bu itirafların ardından Yaman Ailesi yeniden suç duyurusunda bulunarak dosyanın tekrar açılmasını talep etti. Ancak Ayhan Çarkın’ın açık beyanlarına rağmen, dosyada bugüne kadar herhangi bir ilerleme kaydedilmedi” ifadelerini kullandı.
"Etkin soruşturma yürütülmedi"
Bir kez daha kamu adına görev yapan savcıları, Yaman ve Gül’ün gözaltında kaybedilmesiyle ilgili adil, tarafsız ve etkin bir soruşturma başlatmaya çağıran Eren Keskin, “Hüsamettin Yaman ve Soner Gül için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normlarına göre hareket etmesi gerektiğini hatırlatmaktan asla vazgeçmeyeceğiz” dedi.
İçişleri Bakanı 1 Mayıs kutlamalarında "İstanbul'da 407, Tokat'ta 1 ve Van'da da 1 olmak üzere 409 şahıs gözaltına alındı." dedi. Yerlikaya, Taksim'de yalnızca 13 sendikanın organizasyonunda 817 kişinin çelenk bırakmasının engellenmediğini açıkladı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü"nde, 78 ilde 286 bin 584 vatandaşın katılımıyla düzenlenen 212 etkinliğin tamamlandığını ileri sürdü.
Bakan "Etkinlikler kapsamında 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefetten İstanbul'da 407, Tokat'ta 1 ve Van'da da 1 olmak üzere 409 şahıs gözaltına alındı." dedi.
Yerlikaya, "Taksim Meydanı'na çelenk sunma ve Kazancı Yokuşu'na karanfil bırakma etkinliğiyle ilgili [olarak da] 13 sendikanın organizasyonunda 817 kişinin katılımıyla 13 etkinlik yapıldı" dedi.
İstanbul Valiliği "izinsiz gösteri yapmak için toplanan 384 şahıs gözlatına alındı".
İstanbul Valiliği ise gün içinde yaptığı açıklamada "1 Mayıs’ta kentte toplam 52 bin 656 polisin görevlendirildiğini ve "izinsiz gösteri yapmak için toplanan" "384 şahsın gözaltına alındığını" açıklamıştı.
Valilik "şahısların emniyet işlemleri[nin] devam etmekte [olduğunu]" belirtmişti.
Doğruluk denetimi
Anayasa ve yasalar çerçevesinde hukuken "izinsiz gösteri" kavramı yanıltıcı ve yanlış bir ifade olduğu gibi AYM kararlarına göre, "barışçıl nitelik taşıyan ve kamu düzenini tehdit etmeyen toplantıların, bildirim yapılmasa bile koruma altında olması gerektiği" hükme bağlanmıştır.
Anayasa Madde 34 – Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
Bu kanun, anayasal hakkın sınırlarını belirler. Ancak, 2911 sayılı Kanun, bazı bildirim yükümlülükleri getirir. Bildirimin yapılmamış olması gösterinin yasak olduğu anlamına gelmez; bu, sadece bildirimsiz ya da "kanuna aykırı" gösteri olabilir.
Polis, kamu düzenini korumak için orantılı müdahale yetkisine sahiptir. Ancak bu, gösterinin başlı başına suç olduğu anlamına gelmez.
Anayasa Mahkemesi, birçok bireysel başvuru kararında, barışçıl nitelik taşıyan ve kamu düzenini tehdit etmeyen toplantıların, bildirim yapılmasa bile koruma altında olduğunu belirtmiştir.
Örnek: AYM, 2014/12151 başvuru no’lu kararında, bildirim yapılmayan bir toplantıya müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir.
Sonuç: “İzinsiz gösteri yapmak” ifadesi, hukuken doğru değildir. Gösteri yürüyüşü yapmak için izin gerekmez; sadece bazı usul kuralları (bildirim vs.) düzenlenmiştir.