Latin harfleriyle yayımlanan ilk Kürtçe dergi Hawar’ın basıldığı gün olan 15 Mayıs, 2006’dan bu yana Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Bugün aynı zamanda, Kürtçeye ilişkin sorunların gündeme gelmesi açısından da önem taşıyor.
Millî Eğitim Bakanı (MEB) Yusuf Tekin’in bu kapsamda dün (14 Mayıs) gazetecilere “Kürtçe eğitimle ilgili tüm adımlar atıldı” şeklinde yaptığı açıklama ise kamuoyunda tepkilere neden oldu. Tekin’in açıklamalarına bir tepki de Kürt Araştırmaları Derneği Eş Başkanı Remziye Alparslan’dan geldi.

Tekin’in açıklamalarını “tehlikeli ve sorumsuz” olarak nitelendiren Alparslan, “Bu açıklamalar, toplumu eşit yurttaşlıktan uzaklaştırdığı gibi, insanların kendi kültürlerine yabancılaşmasını da hedeflemekte” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
“Bilmediği konularda konuşmamalı”
Yasaklanan tiyatro oyunlarını, konserleri ve etkinlikler için salon verilmemesini hatırlatan Alparslan, ayrıca şunları söyledi:
“Anadilinde eğitimden öte bir çare yoktur. Seçmeli dersler, yüzyıllık asimilasyon yarasını saramaz. Tekin’e Türkçe özel kurslarda öğretilmedi. Bunun ne demek olduğunu bilemez, bilmediği konularda da konuşmamalı. ‘Şu kadar verdik, neyinize yetmiyor?’ tavrı, ciddi tartışmaların içini boşaltıyor ve Kürtleri hak öznesi olmaktan çıkarıyor. Bu konunun öznesi Kürtlerdir ve söz Kürtlerde olmalıdır.”
Kürt dil kurumları kapatıldı
Alparslan, yeni dönemde Kürtçeye yönelik yapılacak demokratik değişikliklerin, hak öznelerine kulak veren, uluslararası hukuk ve insan hakları standartlarında olması gerektiğini vurguladı.
İktidarın Kürtçeye yönelik politikalarının, günübirlik ve küçük adımlardan ibaret olduğunu belirten Alparslan, daha önce başkanlığını yaptığı İstanbul Kürt Enstitüsü de dâhil olmak üzere pek çok dil kurumunun, 2016 yılı sonunda çıkarılan bir KHK ile kapatıldığını hatırlattı.

Kürt Dili Bayramı, anadili ve sağlık
Alparslan, eleştirilerini şu sözlerle sürdürdü:
“Demokrasi gereği birtakım adımlar atma amacı değil, kritik süreçleri geçiştirmek üzere adım atıyorlar. Örneğin AB üyeliği sürecinde yapılan bazı düzenlemeler, Kürtçe konusundaki katı yasakları ve engelleri yumuşattı. Ancak sonrasında, neredeyse eskisine benzer ama daha örtük bir yasaklama ve dışlama süreci yaşandı. Bugün ne katılımcılığa yer veriliyor ne de çok temel insani hak ve taleplerin gerçekleşmesi için alan açılıyor.”
“Eşit yurttaşlık hakkının gereği”
Türkiye’de insanların anadilinde konuşma ve eğitim alma hakkının yeterince tanınmadığını belirten Alparslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Barış içinde ve hakkaniyet temelinde bir birlikte yaşam için insanların birbirlerini farklılıklarıyla kabul etmeleri; çokdillilik ve çokkültürlülüğü esas almaları ve bunlardan korkmamaları gerekir. Anadilinde sadece konuşabilmek yeterli değildir. Anadilinin her yerde serbestçe kullanılabilmesi, eşit yurttaşlık için anadilinde yaşama yönelik düzenlemelerin yapılması ve tüm kamu hizmetlerinde anadilinin kullanılmasının önü açılmalıdır.”
“Kürtlerin talebi, anadilinde eğitim”
Seçmeli derslere ilişkin de konuşan Alparslan, “Ne tayin edilen öğretmenler yeterli ne de bir anadili iki saatlik dersle öğretilebilir. Kürtlerin talebi, anadilinde eğitimdir ve bu, kreşten üniversiteye kadar sağlanmalıdır. Dünyanın hiçbir yerinde anadili bu şekilde öğretilmiyor. Bu konuda ciddi yol ve yöntemler mevcut ve yeterince deneyim ile bilgi birikimi var. Yeter ki korkularımızı, beyinlerimizdeki bariyerleri aşalım ve gerçek bir barış için doğru çalışalım,” ifadelerini kullandı.
“Bu inkâr ve asimilasyondur”
Alparslan, Kürtçeyle ilgili hâlâ çözüme kavuşmamış sorunları ise şöyle sıraladı:
“Bir dil yasaklı değil diye baskı altında olmadığını düşünmek doğru değil. Bir halkın hakkı ve hukuku tanınmıyorsa, anadilindeki harflere yasak getiriliyorsa, resmi işlemlerde kullanılmasına izin verilmiyorsa, o dildeki yer adları Türkçeleştiriliyor ve karşılıklarının kullanılmasına müsaade edilmiyorsa; o dil ekonomik, sosyal ve resmi olanaklardan yoksun bırakılıyor, ekranlardan ve resmi ağızlardan küçümseniyor ve Meclis gibi yerlerde konuşulmasına izin verilmiyorsa, bu inkâr ve asimilasyondur.
“Dolayısıyla yetkililer, anadili hakkının öznesi olan halklar yerine konuşmaktan vazgeçmeli ve o halkların taleplerine yer vermelidir. ‘Bir devlet televizyonu Kürtçe yayın yapıyor, seçmeli Kürtçe dersleri de var, ortada bir sorun yok’ yaklaşımı, toplumsal barışı yok eden bir yaklaşımdır. İlgili televizyonda yalnızca içerikler Kürtçeye çevriliyor; Kürt kültürüne, Kürtçe yer adlarına dair hiçbir şey yer almıyor.”
“Korku duvarlarını yıkacaktır”
Silahların sustuğu ve 'barış' vurgusunun ön plana çıktığı bu dönemde anadilinde eğitimin önemine tekrar dikkat çeken Alparslan, şöyle konuştu:
“Anadilinde eğitim hakkı, halkları özneleştirmek, söz sahibi kılmak ve sansürle ‘istenen’i söylettirmek yerine gerçekten yürekten gelenin söylenmesine vesile olacaktır. Bu sayede halklar arasındaki kırgınlıklar azalacak, yüzleşme sağlanacak ve bu toprakların zenginlikleri herkesçe bilinecektir. Orta ve uzun vadede bu durum, diyaloğu ve iç barışı güçlendirecek, empatiyi artıracak; geçmişin yaralarını sarmayı, eşitliği, hakkaniyeti ve demokratik yaşam standartlarının yükselmesini sağlayacaktır.
“Ayrıca, birbirimize karşı ördüğümüz korku duvarlarını yıkarak gerçek kardeşlikten söz etmeyi mümkün kılacaktır. Ancak en önemli adımlardan biri de, buna yönelik kamuoyu çalışmaları yapmak; kutuplaştırıcı olmayan bir dil ve sorumlulukla toplumda bunun neden gerekli olduğunu anlatmaktır. Hiçbirimizin anadili bir diğerimiz için korku kaynağı değildir, olmamalıdır da.”
(AB)