Burcu Kurt: Anlatacak hikâyelerim ve beni yansıtan bir müziğim var
“İçime tam olarak sinen, beni anlatan bir müziği dinleyiciyle paylaşmak istedim hep. Bundan dolayı geç kalmak değil de, doğru zaman tam da şimdi diyebilirim. Daha önce bu şarkılar ve bu birikimim yoktu.”
Türkiye’de opera ve şan üzerine aldığı eğitimin ardından yüksek lisans için Avusturya’ya giden ve halen Viyana Halk Operası sanatçıları arasında yer alan Burcu Kurt, yeni şarkısı “Funky İstanbul”u dinleyiciyle buluşturdu.
“İstanbul gibi” bir ritmi olan şarkıda sanatçı, retro bir tarzla funk ve cazı harmanlayarak ortaya kendine özgü bir sound çıkarıyor.
Burcu Kurt’la müzikal kariyerini ve “Funky İstanbul” şarkısının hikâyesini konuştuk…
“Avusturya, klasik müziğin kalbi”
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde opera ve şan eğitimi aldıktan sonra yüksek lisans için Avusturya’ya gitmişsin ve bir süredir Viyana Halk Operası sanatçıları arasında yer alıyorsun. Türkiye’yle yurtdışı deneyimlerini karşılaştırmanı istesem nelerden bahsedersin? İlk ne dikkatini çekti misal?
Türkiye’de müzik eğitiminde çok iyi isimler olsa da özellikle klasik müzik alanında, sahneye çıkma fırsatları sınırlı. Avusturya ise klasik müziğin kalbi, sanat günlük hayatın bir parçası. Maalesef, Türkiye’de sanat belli bir kitle tarafından önemseniyor. Avrupa’da ise daha fazla saygı görüyor ve değer veriliyor. Elbette bunda yaşam koşullarının ve ülkelerin ekonomik durumunun da büyük payı var. Bu yüzden sadece “Avrupa” demem yanlış olur sanırım. Ancak Türkiye’de durum böyle olsa da kıymet bilen sanatseverleri göz ardı edemeyiz. İki farklı ülkede yaşadığım deneyimler, sanatsal ve kişisel gelişimimi zenginleştirdi ve kendi müziğimi dinleyiciyle buluşturmama çok büyük katkısı oldu diye düşünüyorum.
Bir de “Frau Kurt” konseptin var sanırım. Nasıl bir konsept bu? Neler yapıyorsunuz?
“Frau Kurt” konsepti Graz’daki öğrencilik yıllarımda Karlheinz Donauer ile tanışmamızla ortaya çıktı. Onunla birlikte farklı stiller ve bestecinin müziğini tanıma fırsatı buldum. Avusturya’da tanıştığım kabare, literatür chanson’ları gibi eserleri klasik müzik şarkıcılığı ile harmanlayarak “Frau Kurt” adı altında birçok farklı repertuarla konserlerimiz oldu. Konuşma şarkıcılığı, teatral şarkı söyleme gibi özetleyebilirim belki. Konsepti anlatmaya başlarsam bunun için ayrıca bir röportaj yapmamız gerekir. Karlheinz aramızdan ayrılana dek birlikte bu konserleri yapmaya devam ettik. Kendi şarkılarımı yapmam konusunda beni çok cesaretlendirmişti. Aslında müziğim klasik müzikten uzak görünse de “Frau Kurt” konser serilerinde söylediğim birçok esere de o kadar yakın.
“Caz tutkunu bir müzisyenim”
Bu yıl içinde cazla yakın temasta olan “Bir Aşk Meselesi”yle klasik müziğin dışına çıkarak Türkiye’de müzik piyasasına adım attın. Solo kariyerine başlarken klasik müziğin dışına çıkarak başlamak mı vardı?
Klasik müzik eğitimi almış olsam da öğrencilik yıllarımda popüler müzikle de ilgilendim. Dolayısıyla bu tarza yeni başlamış sayılmam. Bir süre ara vermiştim ve yeniden geri döndüm diyelim. Caza olan ilgim sonraki yıllarda gelişti. Kendimi caz şarkıcısı olarak tanımlayamam. Caz da söylüyorum ama caz tutkunu bir müzisyenim demek daha doğru olur. Bir gün kendi şarkılarımı yapacağımı biliyordum ve bu hayalimi gerçekleştirebildiğim için çok mutluyum.
Türkçe solo kariyerine neden bu kadar geç başladın?
İçime tam olarak sinen, beni anlatan bir müziği dinleyiciyle paylaşmak istedim hep. Bundan dolayı geç kalmak değil de, doğru zaman tam da şimdi diyebilirim. Daha önce bu şarkılar ve bu birikimim yoktu. Artık anlatacak hikâyelerim ve beni yansıtan bir müziğim var.
“Bir Aşk Meselesi”nden sonra yeni şarkın “Funky İstanbul”u yayınladın. Bu defa caz ve funk’ı harmanlıyorsun. Şarkının ritminin İstanbul’un ritmine tam oturduğunu düşünüyorum. İstanbul özelinde birçok farklı türde şarkılar yapıldı. Senin motivasyonun neydi İstanbul’u özne yaparken?
“Funky İstanbul”un sözlerini ilk kaydım için İstanbul’a geldiğimde yazdım. Avusturya’ya yerleşmeden önce, İstanbul ve Avusturya arasında bir seçim yapmam gerekiyordu. Hayatım için önemli bir dönüm noktası olduğu için beni epey zorlamıştı. İstanbul’da olduğum kayıt günleri, o günlere dair anılarımı canlandırdı ve şarkının sözleri böyle ortaya çıktı. Kayıttan kısa bir süre sonra Viyana’da akşam evde otururken bir melodi takıldı aklıma. Sözlerle harika bir uyum sağladı. Hemen kaydedip Evren’e gönderdim. “Bunu kaydediyoruz, hemen başla bence aranjesine: Şarkının adı Funky İstanbul” dedim.
“Her şey gibi şarkılar da çok hızlı tüketiliyor”
Nitelikli ancak nicelik bakımından az olan bir kitleye hitap eden bir müzik yapıyorsun. Bu konuda bir tedirginliğin var mı?
Tedirginlikten ziyade, müziğimi dinleyiciye ulaştıramama kaygısı taşıyorum galiba. Sosyal medya sayesinde bu kolay gibi görünse de aslında oldukça zor. Her gün sayısız yeni şarkıcı ve şarkı çıkıyor; bu yoğunluk arasında fark edilmek ve doğru dinleyiciye ulaşmak ciddi bir mücadele gerektiriyor. Bazı platformların adil olmayan yapısı da bu süreci zorlaştırıyor. Her şey gibi şarkılar da çok hızlı tüketiliyor maalesef. Soruna geri dönersek: “Bir şarkı yapayım, bu tutar” düşüncesiyle yola çıkmadığım için içim rahat. Her müziğin bir dinleyicisi olduğuna inanıyorum; yeter ki onlara ulaşabilsin. Müziğimi bir kategoriye hapsetmek istemem. Beni yansıtan her tarzı ortaya koymaktan mutluluk duyuyorum. Şarkılarım caz etkileri taşısa da cazla sınırlı değil. “Kısıtlı” görünen kitlenin ötesine geçebiliriz diye düşünüyorum. Bunun nasıl olacağını ilerleyen şarkılarım daha iyi gösterecek bence. Şaşırtabilir, yeter ki buluşma gerçekleşsin.
Şarkıların söz ve müziği sana ait. Ancak klişe tabirle, “herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği” sözler var. Kendi hikâyenin başkalarında nasıl tezahür edeceği mevzusu biraz bıçak sırtı bir durum. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Doğru, kendi şarkılarım hepsi ve her birinin hikâyesi var. İçtenlikle ve samimiyetle yapılan şarkıların dinleyiciye dürüst geldiğini düşünüyorum. Senin de dediğin gibi, herkesin kendinden bir şey bulacağı sözler var şarkılarımda. Klişe belki, evet ama hepimiz benzer durumları tecrübe ediyoruz. Aşk, yalnızlık, hüzün, heyecan, terkediliş, özlem, mutluluk... Hepimiz yaşıyoruz bunları hayatta. Ben hissetmediğim bir şeyi yazamam. Yaşanmayan öyküleri dinleyici fark edip, hemen rafa kaldırıyor bence. Ama bazı şarkılar hep yaşarlar, bunun da en güçlü nedeni arkasındaki hikâyelerdir.
Sırada neler var senin tarafında?
Kaydettiğim şarkılarımı en kısa sürede yayınlamak istiyorum. Üçüncü şarkım için aralık ayında İzmir’de bir klip çekeceğiz. Bahar ayında yeni şarkılarım için stüdyoya girmeyi hedefliyorum. Şarkılar tamamlandığında hepsini bir albümde toplayarak dinleyiciyle sahnede buluşmak istiyorum. Bunların dışında beni yansıtan yeni fikirlere ve projelere her zaman açığım.
Gazeteci. T24 Haftalık, bianet ve OT Dergi’ye kültür-sanat; K24, Mahal Edebiyat, Edebiyathaber.net, Suare Dergi, Sanat Kritik, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik internet sitelerine edebiyat yazıları yazmaktadır....
Gazeteci. T24 Haftalık, bianet ve OT Dergi’ye kültür-sanat; K24, Mahal Edebiyat, Edebiyathaber.net, Suare Dergi, Sanat Kritik, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik internet sitelerine edebiyat yazıları yazmaktadır. Ring (Karakarga Yayınları, 2023), Buji (Doğan Kitap, 2019) ve Zıvana (Doğan Kitap, 2017) adlı üç romanı bulunuyor. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam ediyor. 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGün Kitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, Gazete Pencere, sendika.org, solhaber.org’a siyaset, edebiyat, müzik, sinema ve tiyatro yazıları yazdı. Son olarak İstanbul Karaköy MONO dergisinin editörlüğünü yapıyordu. Trend Medya’nın YouTube kanalı için kültür-sanat ve spor programları hazırlayıp sundu. İnternethaber.com, Sözcü.com.tr, Toplumsal Haber gibi internet haber sitelerinde editör olarak çalıştı. “Memleketi” Çanakkale’ye dönerek Çanakkale Olay Gazetesi’nde çalıştı. 2006-2008 yılları arasında Akşam Gazetesi Ekler Servisi’nde muhabir olarak görev yaptı. 2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki’nde gazeteciliğe başladı. Aynı yıl, Rolling Stone Türkiye’nin açılmasıyla birlikte dergiye müzik yazıları yazdı. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı’nı kazandı, ancak aynı yıl okulu bıraktı; bir süre garsonluk yaptı. 1986 yılında Kütahya’da doğdu.
Ateş Alpar’ın İmkân ve İhtimal başlıklı kişisel sergisi, 13 Mayıs 2025-4 Temmuz 2025 tarihleri arasında, Depo’da gerçekleşecek.
Melih Aydemir ve Yıldız Öztürk küratörlüğünde gerçekleşen sergideki çalışmalar, sanatçının kişisel hayatından yola çıkarak sınırlar, güvenlik, gözetleme araçları, mülksüzleştirme gibi konulara dair bir anlatı sunmayı amaçlıyor.
Sergide kullanılan yöntemler yok sayılan, silinen ya da bağlamından koparılan tarihleri yeniden düşünmeye odaklanıyor. Gündelik nesnelerin ne zaman ve nasıl politikleştiği, bireysel hikâyeler ile kolektif hafıza arasındaki bağlar serginin temel soruları arasında yer alıyor.
Alpar, belgelemenin ve temsilin ötesinde, mekânın, nesnelerin ve dilin sunduğu direnç imkânlarına odaklanarak, sömürgeciliğin görünmez kıldığı ihtimalleri araştırıyor.
Ateş Alpar hakkında
Sanatçı.
Video, performans, ses, fotoğraf ve site-spesifik enstalasyonlar gibi çeşitli medya ile çalışan Alpar; sınır, güvenlik araçları, kültürel tahribat/kolonyal siyaset ve kimlik akışkanlığı gibi konulara odaklanıyor.
Tarihsel belirsizlik ve hafıza kavramı, Alpar’ın sanatsal üretimlerinin merkezinde yer alıyor.
Şu anda İstanbul’da yaşayan ve çalışmalarını sürdüren sanatçı, 1988, Mardin/Nusaybin doğumlu. (TY)
Geçmiş yıllarda 5 Mayıs akşamı Kakava ateşinin yakılmasıyla başlayan ve 6 Mayıs sabahı Tunca Nehri kenarındaki ritüelle tamamlanan şenlikler, hafta sonunu da kapsayacak şekilde yeniden planlandı.
Bu yıl cumartesi ve pazar günleri Sarayiçi'nde düzenlenen müzik ve eğlence programlarıyla başlayan kutlamalar, kente gelen ziyaretçilerin yoğun katılımıyla devam ediyor.
Kutlamalar vesilesiyle kentin dört bir yanında şenlik havası hakimken, katılımcılar Selimiye Meydanı, Meriç Köprüsü civarı, Tahmis Meydanı ve Saraçlar Caddesi'nde Roman müzik gruplarının ritimlerine eşlik edip dans ederek baharın gelişini kutluyor.
Tunca Nehri'nde yüz yıkama
Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre, kutlamaların en önemli anlarından biri olan Kakava ateşi, bugün Sarayiçi'nde yakılacak.
Kent protokolünün kortej eşliğinde alana gelmesinin ardından dev ateş barış, sevgi, bereket ve huzur dilekleriyle tutuşturulacak. Alanda geç saatlere kadar konserler ve müzik dinletileri gerçekleştirilecek.
Kakava ritüelleri yarın da devam edecek. Tan yeri ağarmadan Sarayiçi'ne gelenler, Tunca Nehri'nde yüzlerini yıkayacak, nehre dilek atacak, bölgedeki ağaçlardan topladıkları dalları bereket getirmesi umuduyla evlerinin kapılarına asacak.
Kakava hakkında
Kakava, Türkiye’de özellikle Roman toplulukların kutladığı bir gelenek. Kötü ruhların kovulması ve baharın gelişinin kutlanması vesilesiyle yapılır. Kutlamalar kapsamında ateş yakılır, nehir kıyısında dilekler tutulur.
Roman kültürünün tanınması ve kamusal alanda varlık göstermesi açısından son derece önemli olan bugün, kimi zaman folklorize edilerek veya “egzotik eğlence”ye indirgenerek temsil edilir.
Türkiyeli Romanların maruz kaldığı ayrımcılık ve yoksulluk dikkate alındığında, Kakava’yı yalnızca “renkli bir festival” olarak görmek, politik açıdan sorunlu ve yüzeysel bir yaklaşım olabilir. (TY)