Anora: Sahici savruluşlar

Oscar Ödülleri olarak da bilinen ve sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden olan 97. Akademi Ödülleri'nin kazananları dün gece (2 Mart) belli oldu.
Tangerine, The Florida Project ve Red Rocket gibi filmlerle tanınan yönetmen Sean Baker imzalı Anora “En İyi Film” dahil beş dalda ödül kazanarak tarihe geçti.
Sinema yazarı ve editör Ekrem Buğra Büte’nin, filmle ilgili Altyazı Sinema Dergisi’nde yayımlanan yazısını kısaltarak yayımlıyoruz.

97. Oscar Ödülleri’nin kazananları belli oldu
Sean Baker, anlatmayı seçtiği hikâyeleri anlatma şekli ve karakterlerini var oldukları sosyal ve sınıfsal bağlam içerisinde anlama çabasıyla tanınan bir yönetmen. Bu özellikleriyle son dönem Amerikan bağımsız sineması içerisinde de öne çıkan bir figür. Yönetmen, Shih-Ching Tsou’yla beraber yönettiği 2004 yapımı Take Out’tan itibaren ABD’nin katı sınıfsal yaşamının sistem dışına ittiği alt sınıftan figürleri, yasa dışı göçmenleri, seks işçilerini ve toplumsal hiyerarşinin en alt basamaklarını öyküleştirmeyi tercih etti. Yönetmenin bakışı temel olarak bu hikâyelerin merkezinde yer alan karakterleri kendi yaşam koşulları, sisteme adapte olma çabaları ve kendine has hayat dertleriyle beraber ele almaya odaklı bir sahicilik girişimine dayanıyor. Sean Baker’ın bu yıl Cannes’ın ana yarışmasından büyük ödül Altın Palmiye’yle dönen ve şimdiden yıla damga vuran filmlerden birine dönüşen yeni filmi Anora da bu girişimin olgunluk eserlerinden biri.
Anora, New York’ta bir striptiz kulübünde çalışan Ani’nin (kendisinin pek de tercih etmediği isimle Anora) yaşamına ve içine düştüğü bir sınıfsal sıçrama ihtimaline odaklanıyor. Kökeni Eski Doğu Bloku ülkelerinden birisine dayanan Ani’nin çalıştığı gece kulübünde Rus bir oligarkın oğluyla tanışmasının ardından, hayatını temelden değiştireceğini düşündüğü bir aşka yelken açmasını ve ardından yaşananları takip ediyoruz film boyunca. Striptiz kulübünde dansçılık ve seks işçiliği yaparak hayatını kazanan Ani, Rusça konuşabiliyor olmasının da yardımıyla tanıştığı zengin ergen İvan’la (Vanya) yakıcı bir ten uyumu yakalıyor ve kurulan bu profesyonel ilişki bir anda alelacele bir aşka dönüşüyor. Bir haftalık ‘sevgililik’ anlaşması Vegas’a, buradan da çabuk bir evlilik kararına varıyor. Bu sıradışı aşk macerası ve Külkedisi hikâyesi İvan’ın ailesinin durumdan haber almasıyla bal kabağına dönüşüyor ve ailenin olaya dâhil olmasıyla film de bambaşka bir yöne savruluyor.
İki farklı bölüm
Filmi yazan, yöneten ve kurgusunu üstlenen Sean Baker, Anora’yı dönüştürücü bir orta bölümün ayrıştırdığı iki farklı bölüm olarak kurgulamış. İlk bölümde Ani ve İvan’ın karşılaşmasını, yirmili yaşlarındaki iki gencin kabına sığmaz tanışma hikâyesini izliyoruz. Neon ışıkların, gece kulüplerinin, savruk bir zengin hayatının baskın olduğu bu ilk kısımda yönetmenin gözü de bu dinamizmin bir parçası oluyor.
Baker’ın filmin belki de en güçlü yanı olan ve kendi imzasını taşıyan kurgusunun daha ilk sahnelerden itibaren seyirciyi bu bol ışıklı dünyanın kadrajdan taşan temposuna ortak ettiğini, onu kolaylıkla anlatının parçası hâline getirdiğini söylemek gerek. Bunu yaparken de ne hikâyenin geçtiği görkemli gece hayatı ortamının ne de böyle bir film için ciddi bir albeni riski teşkil eden seks sahnelerinin cazibesine kapılıyor Baker’ın gözü, tüm enerjiyi ve dinamizmi bu ikilinin arasında kurulan enerjiden, iki gencin birbirini bulma coşkusundan devşiriyor. Kariyeri boyunca seks işçilerinin yaşamını anlamaya açık gözlerle yaklaşan Baker’ın Anora’nın hikâyesinin sunduğu cinselliğe de özenli bir hassasiyetle yaklaştığını, seyirciye bir dikizleme zemini sunmaktan imtina ederken cinsellikten gözünü kaçırmadığını, bunu hayatın olağan bir parçası yapabildiğini söylemek gerek.
Ani ve İvan’ın bu gerçek olamayacak kadar çılgın tanışma hikâyesi İvan’ın ailesinin durumdan haberdar olmasıyla farklı bir anlam kazanıyor.