DEM PARTİ SÖZCÜSÜ AYŞEGÜL DOĞAN
“AKPM, Türkiye'deki anti-demokratik uygulamalarla ilgili somut adım atmalı"

Fransa'nın Strazburg kentinde düzenlenen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) İlkbahar Oturumu’nda öne çıkan gündemlerden biri Türkiye ve ülke genelinde artan anti-demokratik gelişmeler oldu.
Ağırlıklı olarak İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının tartışıldığı dünkü (9 Nisan) oturumda, Türkiye’yi “acil” konu olarak gündemine alan AKPM’de bir karar tasarısı da ele alındı.
Türkiye’nin AKPM üyelerinden ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, oturumlardaki atmosferi ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısının Avrupa’daki yansımalarını bianet için değerlendirdi.
“Endişeli bir bekleyiş var”
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Türkiye’deki gelişmeleri özel olarak gündemine aldı. Oturumlarda en çok hangi konular tartışıldı?
Evet, AKPM, Türkiye’deki gelişmeleri özel olarak gündemine aldı ve dünkü oturumda dikkatler büyük ölçüde Türkiye'ye çevrildi. 46 ülkeden milletvekillerinin katıldığı bir oturumdan bahsediyorum, ki hemen herkesin gündeminde Türkiye'de yaşananlar vardı. 27 Şubat'ta Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı ile ülkedeki mevcut anti-demokratik uygulamalar, tutuklamalar, belediyelere yönelik operasyonlar, tartışılan başlıca konular arasındaydı.
Tıpkı Türkiye'de artan kaygılar gibi, AKPM’de de endişeli bir bekleyiş var. Türkiye'nin nasıl bir adım atacağı konusunda tedirgin bir izleme havası hakim. Bu kaygılı hava oturumlarda da hissediliyor. Örneğin, dünkü Türkiye oturumunda en çok İmamoğlu'nun tutuklanması tartışıldı ve protestolar nedeniyle tutuklanan öğrenciler, gazeteciler ile belediyelere atanan kayyımlar gündeme geldi. Birleşik Avrupa Sol Grubu, yıllardır süren/sürdürülen tüm bu haksız ve hukuksuz tutuklamaların sonlandırılmasını istedi.
Öcalan’a yönelik ihlaller
Bunun yanı sıra, Türkiye'nin tarihi bir fırsatla karşı karşıya olduğu vurgulandı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin gerekliliklerinin yerine getirilmemesi, Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmemesi gibi meseleler yeniden gündeme geldi. Geçtiğimiz yıl Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, Öcalan hakkında verdiği “Umut Hakkı” kararı ve koşullarına ilişkin ihlal kararları da tekrar hatırlatıldı.
Kürt sorununda çözüm ve demokrasi birbirinden ayrı düşünülemez. Türkiye’nin Kürt meselesindeki demokratik çözüm arayışı, toplum nezdinde güven oluşturmak açısından önemli. Ancak demokratikleşme, halk iradesine saygı göstermekle mümkün. Şu an baktığımızda Türkiye’de pek çok siyasetçi hapiste. Seçilmiş belediye başkanları, eş başkanlar, milletvekilleri… AKPM de bu bağlamda İmamoğlu’nun da tutuklanmasının hukuki gerekçelerle değil, tamamen politik saiklerle gerçekleştiğini düşünüyor.
TBMM'de belediyelere kayyım atamalarıyla ilgili ve nadir görülecek bir şekilde tüm muhalefet partilerinin üzerinde uzlaştığı bir teklif var, uzun süredir orada bekliyor, çünkü iktidar partisi bu konuda adım atılmıyor. Biz de yine bu bağlamda, İstanbul meselesini yerel bir sorun olarak değil; Türkiye’nin genelinde yaşanan anti-demokratik uygulamaların bir yansıması olarak ele aldık.

AVRUPA KONSEYİ KARARI ÖCALAN'I DA KAPSIYOR
Ağırlaştırılmış müebbet hapis uygulamasını gözden geçirmesi için Türkiye'ye 2025'e kadar süre
“Türkiye'nin önünde yeni bir yol açma fırsatı var”
Bir yandan Türkiye, 2017 yılından beri AKPM’nin denetim sürecinde. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği elbette bizler için de önemli bir konu. Fakat Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği, ancak ve ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve imzaladığı tüm diğer uluslararası sözleşmelere uymasıyla mümkün. Bunların gereklerini yerine getirmeye başlayan bir Türkiye, zaten demokrasi yolunda ilerlemiş olur. Şu an Türkiye'nin önünde özgürlük, eşitlik, demokrasi ve barış yönünde yeni bir yol açma fırsatı bulunuyor.
Gerçekten Türkiye, tarihsel bir fırsatla karşı karşıya. Ancak sürekli anti-demokratik uygulamalarla, hapisle, gözaltıyla, tutuklamalarla, tehditlerle ve çözümsüzlükle anılan bir Türkiye raporlaması bizleri de, burada konuştuğumuz hiçbir siyasi parti temsilcisini de memnun etmiyor. Bu gerçeği tespit etmek ve ortaya koymak önemli. Çünkü sanki muhalefet partileri, Türkiye’yi Avrupa Konseyi'ne “şikâyet ediyor” gibi bir algı var. Aksine ilgili ve sorumlu tüm tarafları; insan hakları, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel haklar konusundaki sorumluluklarını hatırlatarak yerine getirmeye çağırıyoruz.
“Somut adımlar atılmalı”
Tüm bunlarla birlikte, yetkilerinin sınırlı olduklarını söyleseler de biz Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği üye ülkelerinin, Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeleri uygulaması için açıklama yapmanın ötesinde daha somut adımlar atması gerektiğini düşünüyoruz. Tekrar vurgulamak gerekirse, biz Avrupa Birliği'ne üye bir Türkiye istiyoruz. Çünkü Türkiye'nin, bugüne kadar imzaladığı uluslararası anlaşmalara uygun davranması demokratik bir ülke olabilmesi için kritik bir önem taşıyor.
Stefan Schennach ve Lord David Blencathra’nın önerilerine dayanan raporu da değerlendirecek olursak, İmamoğlu’nun tutuklanması, Türkiye’deki yaygın kanaatle benzer bir şekilde, demokratik rekabetin önünü almak için atılan bir adım olarak değerlendiriliyor. Kavala, Demirtaş ve Yüksekdağ gibi diğer siyasi figürlerin hapse atılması da benzer şekilde ele alınıyor. Bu da ne yazık ki, giderek otoriterleşen bir Türkiye görüntüsü yaratıyor. Burada hemen hemen herkes, Öcalan’ın çağrısının Türkiye’ye büyük bir fırsat sunduğu ve bu fırsatın kaçırılmaması gerektiği görüşünde. Ancak söz konusu çağrı ve artan anti-demokratik uygulamalar arasında bir çelişki olduğunu da açıkça belirtiyorlar. İmamoğlu’nun tutuklanması ise söz konusu anti-demokratik uygulamaların ötesinde ve daha çok seçim-rekabet odaklı bir perspektiften değerlendiriliyor. (TY)
YÖNETMEN ALİ KEMAL ÇINAR İLE SÖYLEŞİ
“Festivalde 'Bakur' sansürlendikten sonra sansür, adım adım her yere bulaştı”

1947 zeytinyağları

İSTANBUL FİLM FESTİVALİ
İKSV sansür iddiasını reddetti, LGBTİ+'lar 'boykota devam' dedi

Öğrenciler adalet istiyor, 'ekmek ve gülleri de'

Sırrı Süreyya Önder: “Uzun bir geleceği düşünüyoruz”
