Fadıl,
Şimdi buradasın, hepimiz buradayız.
Sen ve seninle birlikte burada bulunan bütün arkadaşlar çok farklı ve imrenilecek bir kuşağın mensuplarıyız. Sadece belirli bir zaman dilimini ve o süreç içerisindeki yaşanmışlıkları ifade etmek üzere kullanıldığı takdirde yetersiz kalacak olan, aynı zamanda kendisinden önce gelen kuşaktan ve kuşaklardan kalan moral değerleri, vicdanı, inadı ve heyecanı birlikte paylaştığımız gençleri de içine alan bir kuşak bu.
Önü menzil dışına uzanan, ardı arkası kesilmeyen bir kalabalık, bir uzun yürüyüş.
Bu yolun bugüne kadar gelen yarım asrını kâh omuz omuza, kâh birbirimizden uzakta ama hep birlikte katettik.
Dil bilgisi kurallarına, doğrusunu istersen herhangi bir kurala uyularak anlatılması bana neredeyse imkansız gelen hayatlarımız oldu.
Bu nedenle sanıyorum, sen çoğu zaman art arda itinayla sıraladığın ve her birimize her seferinde birer tas su gibi ikram ettiğin dizeleri seçtin.
Aramızda konuşmuş muyduk, yoksa şimdi bana mı öyle geliyor hatırlamıyorum. Bizim bir grup olarak Kürt dağlarında, senin ise çıplak beton/çıplak zemin/çıplak beton arasında, sıkıştığımız zamanlardı. Şimdi dersimiz biraz da şiir ya… Ben Ritsos'un şu dizelerini taşıyordum sırt çantamda, sessiz ama kaya gibi, dağ gibi ağır.
"Yuvarlandı taşlar/ taşlar taşlara çarptılar."
Yunan direnişinden, Yunanistan dağlarından gelen sesler… Üzerine konuştuysak şöyle bir fikirde mutabık kaldığımıza eminim.
"Biz buradan duyduysak, buradan çok uzaklara kadar da duyulacaktır."
Memlekette, her şeyin, her işin, her birimizin başından aştığı bir döneminde, Elazığ'da karşılaştık ilk kez. Kavgadan hepimizin payına çok şey düşüyordu. Kısa zamanda alabildiğine cesur, alabildiğine çalışkan, alabildiğine mütevazi, aşk ile inanan ve çok çabuk öğrenen bir siyasal ekip oluştu.
Bizden farklı olarak, ekibimizin en yaratıcı, en mahir ellere sahip, en sanatkar ve zanaatkar üyesi sendin. En ince tellere uygun voltajlı akımlar kondurur, makaralara sarardın. Çelik çubuklar sarkıtırdın mazgallardan aşağı. Hiçbir hattat bir çerçeveye senin kadar ustalıkla yerleştiremezdi harfleri.
Yıllar sonra, bir yaşına gelen Dersim'in fotoğrafına bakarak ve çini mürekkebiyle noktalayarak çizdiğin bir tablosunu yolladın bize. Duvarımızda asılı hala. Sonra da çok sevdiğin Necip Mahfuz'un Midak Sokağı'nı. O da kütüphanemizde.
Sonra faşistlerin dört bir yandan, dört mevsim işgale ve imhaya hazırlandığı, bizim de aktif bir savunmayı organize etmeye başladığımız günlere geldik. 1980 askeri darbesine dokunmaya başlayan yıllar. Artan faşist saldırılar, tutulan sokaklar, kapatılan caddeler, barikatlar, pusular, işgaller… Kısacası bir iç savaşın sedit manzaraları.
Bir yandan da kimselerin anlayamayacağı kadar rahattık. Sırtımızı Dersim'in, acısını genetik bir miras gibi taşıyan halkına ve Dersim dağlarına yaslamıştık çünkü. Yoksulluğu ve yoksunluğu paylaşmanın adabına ermiştik. Toprağa usulca oturmanın, ağaca, kayaya usulca yaslanmanın, köpekleri ürkütmeden, karıncayı, böceği ezmeden yürümenin adabına ermiştik.
Komiteler, halk ve köy komiteleri, geçici komiteler kuruyor, dağıtıyor, yeniden kuruyorduk.
Yeni bir hayatın yollarını bulmaya çalıştıkça, zulmedenler için tehlike arz ediyorduk. Kırımın, kıyamın önüne geçmek için kuzeye/güneye, doğuya/batıya dağılmaya başladık. Fadıl da böyle ayrıldı bölgeden. Yıllar sonra, bir tarihin yıkıntıları arasında karşılaştık yeniden.
Fadıl, bu mücadele içerisinde çok eksik bıraktığımız, kimilerimizin sonraları farkına varıp, beyhude bir çabayla tamamlamaya, kapatmaya çalıştığı bir mesafeyi ilk fark eden arkadaşlardan biriydi. Kürt damarı tutmuştu, iyi ki.
Yüzlerimiz öylesine kendi yüzlerimize dönmüştü ki, o kadar kendimize bakar olmuştuk ki, her şeyin bizimle başladığını, bizimle devam edip bizimle biteceğini sanar olmuştuk. Oysa arada taş çatlasa iki akarsu, bir dağ vardı… O kadar bile yoktu çoğu yakada.
Bugün artık, burada biz nefes almaya devam edenlerin kaybettiklerimizle birlikte tutulduğu bir araftayız. Başta söz ettiğim önsüz ve sonsuz kuşağın toplandığı yer. Gençleri, yaşlıları/gidenleri, kalanları ile. Konuşmak, anlaşmak, anlamak ve anmak için bir araf…
Fadıl buna önayak olurdu.
Hem de seve seve…
Hoşçalar Fadıl.
(HA)